Maarif Maarifettir

Bir Milletin kalkınması için ekonomik ve teknik anlamda gelişmeler ne kadar önemli ise bu gelişmeyi sağlayacak insanın eğitimi de o denli önemlidir. Öyle ki eğitilmiş her insan toplumun ihyası için bir adımdır. Bu ihya vazifesinde öğretmenlere çok iş düşmektedir. Çalışkan, iş bitirici, ve her şeyden önemlisi bu işe gönlünü vermiş bir öğretmen öğrencilerine kendilerini bilme, tanıma noktasında yol gösterebilir. Eğitim sadece kuru bilgileri vermek, ya da belli bir zihniyeti aşılamanın aracı değildir. Peygamber efendimizin eğitim metotları toplumun ihyası için bizlere aydınlatıcı bir bilgi vermektedir. Resul’ü Ekrem (s.a.v) sahabe efendilerimizle OKU! Ayetiyle başlayan bu tanıma ve bilme eylemini Medine’de Suffa meclisi ile gerçekleştirmiştir. Bu meclis Medine’ye hicret edildiğinde yapılan ilk mektep özellği taşımaktadır. Ulvi ve ruhi hayatın beraberliğini bizlere gösteren bu mektep eğitimdeki ince işçiliğin temelini atmıştır. Cahilane bir hayat tarzından, irfani bir yükselişe geçen, Kur’an’ı yaşamaya ömürlerini addetmiş Ashabın maarifinde Peygamberi eğitim vasıfları şu şekildedir;
Kişiliğe Göre Maarif
Abdullah ibni mes’ûd radıyallahu anh. şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselam’a : -allah’ın en çok beğendiğı amel hangisidir? diye sordum
-“vaktinde kılınan namazdır”. diye cevap verdi -sonra hangi ibadet gelir? dedim.
“-anne ve babaya iyilik ve itaat etmek “ buyurdu.-daha sonra hangisi gelır? diye sordun-Allah yolunda cihad etmek “ buyurdu[1]
Başka bir hadiste ise
Bir adam Resulullah’a gelerek:
-Hangi amel daha hayırlıdır? diye sordu
-Yemek yedirmen, tanıdığın tanımadığın kişilere selam vermendir. buyurdu
Peygamberimiz benzer sorulara farklı cevaplar vermiş, soruyu soran kişinin ihtiyacına, ilmi eksikliğine göre cevap vermiştir.
İstikrari Maarif
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadisinde ‘Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır’ buyurmuştur. İstikrarsız ilim elde edilmez, devamlılığı olmayan her amel unutulur ve bilgi yokluğuna doğru yol alır.
Teşviki Maarif
“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır ”bir başka hadiste “dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. sadece allahı zikretmek ve o’na yaklaştıran şeylere ,ilim öğreten alim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.”[2]
Peygamber efendimizin ve sonraki neslin çağını ele aldığımız zaman şu hadiseyle karşılaşıyoruz; İlim öğrenmek için dağlar aşılmış, çöller yürünmüş, zorluklarla çetrefilli güçlüklerle mücadele edilmiştir. Ne içindir? Dünyanın en büyük hazinesi olan ilim için.
İnkılap mahiyetinde olan, Peygamber efendimizin sahabe üzerinde günümüze ışık tutmuş yöntemlerini 21.yy da ekseriyetle eğitim alanında yapılan birçok yeniliğe ve gelişmeye rağmen, öğrenci öğretmen ve özellikle medrese denilen bir ilim yuvasından verim alınamayışın sebebi olarak; Peygamberi eğitim metotlarının günümüz eğitim camiasının “yenilikçi ve geliştirici” şekillerde ihya edilemediğini ne yazık ki ifade etmekteyiz. Millet bünyesinde mekteplerimize yetişen gençliğin şöyle bir eğitim ruhunu yokladığımızda karşımızda beliren manzara ise şu vasıfları taşımaktadır;
□ Müfredat:
Öğrencilerin kapasitesi, anlayış ve algılayış şekilleri dikkate alınmaksızın hazırlanan müfredatlar. Özelliklede gündelik yaşamdan uzak, fikir hayatını geliştirmeyen ders kitapları. Çağımızın problemlerinin başında yer almaktadır.
□Mektebin Teşviksizliği:
Mekteplerimiz düşünme ve hayal kurma noktasında öğrencileri kısıtladığı sürece ne okutabilecektir, ne de dinletebilecektir. Öncelikle yapılması gereken öğrencinin hülyasına girip mekteple hayal gücü arasında köprü kurabilmektir.
□Örneklik:
Ahlak ve maneviyat vericilikte en esaslı iş, örnek olmaktır. Şu halde muallim ve müdürler, talebeye örnek olmalıdır. Gence kazandıracağımız ahlakı, ona ancak kendi hareketlerimizle aşılayabiliriz. Gençler, iyilik ve fenalıklarıyla öğreticilerinin manevi varlıklarının bir nevi çıkartmasıdır. Mektep, ruhları iyileştirecek, gençleri ahlak sahibi yapabilecek bir kurumdur. Muallimin işi iyilerle öğünmekten ziyade, genç ruhların hepsini iyi ve ahlaklı yapabilmektir, yapamasa da çabalamasıdır.
Eğitim camiamızın belki birçok sorunun içinden en mühim olan bu kaidelerin metot yanlışlıklarının sebebi ise öğrenci ve öğretmen arasındakı ilişkinin zayıflığıdır. İlk olarak ‘öğrenci’ görmekle başlıyor sorunumuz. Sadece söyleneni ezberleyen, söylenenin ötesini aramayan, diyalog kurmayan öğrenci.
Yani talep yok, merak yok dolayısıyla soru da yok. Öğrenciye de öğretiliyor ve bitiyor. Ne öğrenci öğretmenini ne de öğretmen öğrencisini tanıyor. Böylece ortaya sevilmeyen öğretmen, ilgi duyulmayan ders çıkıyor. Öğretmen ve öğrencisinin diyaloğu sadece okulla sınırlı kalmamalıdır. Öğretmen ve öğrenci birbirini sosyal hayatta da bir araya gelip aralarında ilişkiyi kuvvetlendirmelidir.
Öğretmen öğrencinin hatasından önce doğrusunu görmeli, öğrenciyi heyecanlandırmalı ve öğrencisini her zaman doğru olana yönlendirmelidir. Öğrenci öğretmenin ilmini her zaman talep etmeli ve öğretmeninin ilmine hep saygı içinde olmalı ve duyduklarını da sorgulamasını bilmelidir. Ve en önemlisi sevgidir, öğrenci öğretmenini sevdiği zaman onu daha iyi dinleyecek ve hem öğretmenin kendine hem dersine daha saygılı olacaktır. Öğretmen ve öğrenci arasındaki bozuk ilişkinin, eğitimdeki zayıflığın temel nedeni bu yüzden arada oluşmayan sevgide yatmaktadır. Çünkü insan sevdiğini dinler, sevdiğine saygı duyar, sevdiğini ister. Velhasıl öğretmen sevdirmelidir, nefret ettirmemelidir ve öğrencisini çok iyi tanımalıdır. Bunu başarabilirsek, talebeler yetişecektir.
[1] Buhari , mevakit 5, cihat 1, edep 1 , tevhid 48
[2] Tirmizi, züht 14