KUR’AN İKLİMİ – Sosyal Oruç

“Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (Bakara, 188)
Bu ayeti celilenin hemen üzerindeki ayetler oruç ibadeti ile ilgili ayetlerdir. Dünyaya tamah eden hatta bu yolda başkalarının malına göz diken ve onu elde edebilmek için rüşvet vermeyi dahi göze alabilen bir Müslümanın nasıl terbiye edileceğine ışık tutar. Oruç ibadeti, nefis terbiyesinde sadece açlıkla mücadelenin nasıl yapılacağını ve açlığa tahammülü kazandırmaz.
Oruç ibadeti Rabbimizin nimetlerine hamd ve şükrün ötesinde tam bir insan hakları eğitimidir. Kadirşinaslık ve hakkına rıza eğitimidir. Bu nedenlerle olmalıdır ki Efendimiz;
“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari) buyurmuştur. Zira bir ay oruç tutmuş kişi nefis terbiyesinde büyük yol almıştır. Ağzını sadece yiyecek ve içeceklere kapatmamış aynı zamanda kötü sözlere de kapatmıştır. Gözünü ve gönlünü de nahoş görüntülere ve düşüncelere kapatmıştır. Ramazan’ı büyük bir sabırla tamamlamış, ruhunun yücelmesini gerçekleştirmiştir. Efendimiz; “…Hiçbir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lütufta bulunulmamıştır.” (Buhari) buyurur.
Oruç yasakları ile Rabbimiz, mü’minleri nasıl ki temiz bir ferdî hayata hazırladıysa, şimdi de bu ayetle onları temiz bir topluma kavuşturmayı istemektedir. Bu eğitimin adına sosyal oruç ya da sosyal tahammül orucu diyebiliriz. Âl-i İmran suresinin 14. ayetinde Rabbimiz;
“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” buyurur.
Bir ay boyunca hep helal gıdalarla beslenen hatta rızkının bir kısmını hem fakirlerle hem de zenginlerle paylaşan mü’minler, Ramazan’dan sonra da aynı hassasiyeti gösterip yıl boyunca ve tüm yıllar boyunca başkalarının hakkını rüşvet vererek almayı bırakın, rüşvetsiz de kimsenin hakkını yemeyecektir. Bunun daha da ötesinde kendi malından dahi onlarla paylaşacak bir ahlaka sahip olacaktır.
Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ben sadece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki sizin biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.” (Buhari) Yani; kendi haksızlığını bilen kişi için zahire bakarak hüküm veren hâkimin vereceği karar, kesinlikle o malı helâl kılmaz. Efendimizin zamanında da olsa, hüküm veren Efendimiz de olsa hâkimin yanıltması sonucunda haksız olan haklı ilan edilse hatta bazı haklara kavuşsa da cehennemin ateşinden kurtulamayacaktır.
Mal, makam ve şöhret çılgınlığı karşısında oruçlu olmak gerekir. Bunlara sahip olunsa bile helalinden sahip olunmalı ve helal yolda kullanılmalıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yalnız şu iki kişiye gıpta edilmelidir: Biri, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse. Diğeri, Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” (Buhari)
“Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (Bakara, 188)
İslam dünyasında haram yolların neler olduğunu bilmeyen neredeyse kalmamıştır. Hırsızlığın, haksızlığın, faizin, rüşvetin, ihanetin haram olduğunu herkes bilmektedir. Unutmayalım ki; bilgi bir vebaldir. Rasulullah Efendimiz; faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. Malların haram yollardan nasıl elde edileceğinin tahsili de haramdır.
Rabbimiz bizi hesaba çekerken artı değer terazimize, imanımızı, salih amellerimizi, hakkı ve sabrı tavsiye edişimizi koyacaktır. Hepimizin görevi kendimizi cehennemin yakıtı olmaktan korumaktır. Vesselam…