KUR’AN İKLİMİ – Selam Size

“Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka bir sığınak da bulamazsın.” (Kehf, 27)
Yüce Rabbimiz, Kehf Suresinin girişinde Ashab ı Kehf diye şöhret bulan gençlerden söz eder. Bu gençler inançlarını yaşamak ve yaşatmak için yaptıkları mücadele ile Allah’a sadakatlerini gösterdiler. Kur’an-ı Kerim’in bir suresine de isim olarak örnek hatıraları ebedileşti.
Bu ayetlerle de Yüce Rabbimiz, özelde Peygamberimiz ilk peygamberlik zamanındaki Mekke Müslümanlarının karşılaştıkları zor sınavları genelde de tüm Dünya Müslümanlarının karşılaşacakları sınavlar ve sonuçlarını geniş geniş anlatmaya başlar.
İslam, barış dinin adıdır. Ancak Rahmet Peygamberi efendimiz dâhil hiçbir müminin canı pahasına da olsa barışamayacağı, boyun eğemeyeceği, zorbalarla uzlaşamayacağı, zorluklara rağmen dik duracağı konular vardır. Bunlardan birkaçı bu ayetlerde özet olarak ifade edilir;
- Her koşulda Kur’an’ı okumaya ve ona davet etmeye devam edilecek.
- Mümin görünümlü kâfirler ve azılı düşmanlar Kur’an-ı Kerim’in okunmasından ve ona davetten hoşnut olmayacaklar değiştirilmesini ve tahrifini isteyecekler. Bunlarla can siperane mücadele etmek farzdır.
- Yine mümin görünümlü kâfirler ile ortaklarının, Müslümanlardan zenginlerle fakirlerin toplantı ve ibadet yerleri ayrılsın. Seçkinlere iltimas tanınsın… gibi masum görünüşlü yıkıcı talepleri olacaktır. Bunlarla can siperane mücadele etmek farzdır.
Dün Mekke’de “Ey Muhammed! Eğer senin davetinin tümüne inanmamız gerektiği konusunda ısrar ediyorsan, onda atalarımızın adet ve inançlarını destekler nitelikte bazı değişiklikler yap ki senin davetini kabul edelim. Bu bir uzlaşma teklifidir ve ancak bu halkımızı bölünmelerden kurtaracaktır.” diyen inkârcıların teklifleri bugünde değişmedi. Onlara cevabımız yine Kehf suresi 29. ayetle olacaktır:
“De ki: Gerçekleri içeren bu Kur’an, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphe yok ki biz, zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, etrafındaki alev duvarlar onları çepeçevre kuşatır. Susayıp su istedikleri zaman kaynamış katran gibi bir su ikram edilir de, bu su yüzlerini bile kavurur gider. Ne kötü bir sudur o, ne kötü bir dayanacak koltuktur orası.”
İslam’ın ilk tebliğ günlerinde Peygamber aleyhisselam’ın yanında Bilal, Süheyb, Ammar, Habbab, İbn Mesud ve benzeri köle asıllı ya da halkın fakirlerinden olan kimseler çok bulunuyordu. Mekke’de kendini önemli, büyük, ulu vs. sayan bazı Kureyşliler, bunlarla aynı mecliste oturmak aynı sofrada bulunmak bizim onur ve şerefimizi düşürür, onları yanından gönderirsen seni dinlemek için meclisine katılabiliriz derlerdi.
Günümüzde de şerefini mal, mülk ve makamdan alanların kibirlerinde hala değişme yoktur. İnkârcıların teklifleri hiç değişmemiştir ve değişmeyecektir. Çünkü bunlar yüzsüz ve utanmazlardır. Zira yakışıklıyım, güzelim zenginim vs. dedikleri hiçbir şeyin gerçek sahibi değiller. Onlar, Allah’ın mülkünde Allah’ın kullarına üstünlük taslayan zavallılardır.
“Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının süsünü arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” (Kehf, 29)
Ayetin devamında birçok ayetle övülen bu fedakâr müminler onların bu tavırlarından mahzun olmasınlar. Dünya hayatı Allah’ın gökten indirdiği su ile bahşettiği geçici güzelliğe benzer. Gün gelir çerçöp olur savrulur gider.
Cennetlikler öylemi ya… “O gün cennetlikler sefa sürmekle meşguldürler. Eşleri ile birlikte gölgelerde tahtlara kurulacaklar, onlar için orada her türlü meyveler ve diledikleri her şey vardır. Engin merhamet sahibi Rabden gelen söz ‘Selam size’ olacaktır.” (Yasin, 55-58)