KUR’AN İKLİMİ – Sarp Yokuş

“Kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?” (Beled, 5)
Konumuz olan ayet-i kerime Beled suresindendir. Sure-i celile, Mekke döneminde gönderilmiştir. İsmini de ilk ayet-i kerimesinde geçip Mekke’ye işaret eden “beled” kelimesinden almıştır. Surenin giriş kısmı insanın yaratılışından, Allah’ın ona ihsanlarından ve tüm bu ihsan ve iltifatlara rağmen imandan yoksun ve kibirli bir insanın düşüncesindeki sığlığından ve davranışındaki pervasızlığından eleştiriler sunar. Bu kısa sure de diğer rahmet pınarı kardeşleri gibi ferdi ve toplumsal sorunlarımıza şifa kaynağı ayetlerden oluşan bir rahmet buketidir.
Büyük toplumsal sorunlar karşısında bize düşen temel vazifeleri “Akabe” iyiliğe giden sarp yokuş örneği ile hatırlatır. Şüphesiz ki iyilikler imanla değer kazanır. Batılın ve erdemsizliğin yanında olanların kötü yoldan sakınmamak ve iyi yola yönelememek gibi problemleri vardır. Dikkat edersek bunların iyilik ediyoruz diye yaptıkları da yurdumuzu ve yuvamıza dağıtan projelerdir.
Efendimizin buyurduğu gibi yiğitlik, güreşte kazanmak değil öfkeyi yenmektir. “Fakat o, (kuvvetine, malına güvenen mağrur insan) sarp yokuşa atılamadı (bile).” (Beled, 11) İman öyle bir cevherdir ki; Allah’ın rızasına ulaşmak için, onun emirlerini yerine getirmek için tüm zorluklarına rağmen hayır yolunda sarp yokuşlara, sıkıntılı ve tehlikeli durumlara göğüs germektir. Mağrur insanın sarp yokuşa göğüs verememesi, Nefs-i emmaresinin azgın arzularına ve şeytanın aldatmalarına karşı cihat etme kahramanlığını gösterememesindendir.
Surede özet olarak verilen bu sarp yokuşlar Mekke’de yaşanmakla sınırlı değildir. Bunlar kişinin emeğinin, özgürlüğünün ve inancının sömürülmesi gibi yaşadığımız çağın ve modern toplumlarımızın da en ağır sorunlarındandır. Bu sorunların başında;
- İnsanların köleleştirilmesi ve modern köleliğin uygulanması yokuşu gelmektedir. Ayette; “ köle azat etmek” diye ifadesini bulan hayırlı hizmet insanlığa yapılabilecek her türlü yararlı iş ve işlemi kapsar. Dünyadaki evsizler, göç eden vatansızlar, köleleştirilmiş aç biilaç fakru zaruret içerisinde yaşama gayretinde olan miskinler ve onların ihtiyaçlarını gidermek için yapılan koşturmalar hep sarp yokuşu aşmak ve cennete talip olmak gayretidir.
Rasulullah aleyhisselam buyurdu ki:
“Her kim bir mümin köleyi azat ederse, yüce Allah onun her uzvuna karşılık azat edenin bir uzvunu cehennem ateşinden azat eder.”
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhari)
Bir bedevi, ey Allah’ın Resulü! Bana bir amel öğret de beni cennete koysun, demişti. Resulullah aleyhisselam: “Bir can kurtar veya bir köle salıver.” buyurdu.
Her türlü esareti ortadan kaldırmak ve esirleri özgürlüklerine kavuşturmak, tüm insanlığın problemlerini çözmek, en azından o yolda olmak gibi bir görevimiz vardır. Sure-i celile bu görevleri; vücudun takatinin zorlandığı, maddiyatın harcandığı, vesveseci şeytan, malı ve rahatı çok seven nefis ve her hayır işin muzırları olan çevre ile mücadeleyi gerektiren büyük bir cihat olarak tanımlanır.
Ramazan-ı Şerif’in yaklaştığı şu mübarek Şaban ayında, ülkemizin ve tüm insanlığın darda olduğu bugünlerde herkesin yapmadığı bu büyük hayır işlerine takatimiz ölçüsünde biz yönelelim. Suredeki ahiret kurtuluşuna vesile olan sarp yokuş ayetlerini bir daha okuyalım.
“O sarp yokuş;
- “Özgürlüğü zincirlenenin kölelik bağını çözmektir.
- Yahut da, açlık ve perişanlık gününde yemek yedirmektir.
- Yakındaki bir yetimi,
- Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu doyurmaktır.
- Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır.”
“İşte onlar, amel defterleri sağından verilen kişilerdir. Bizim ayetlerimizi tanımayanlar amel defterleri solundan verilenlerdir. Bunların üzerine, her yönden ateş gelecektir.” (Beled, 13-20)