KUR’AN İKLİMİ- Peygambere İtaat Allah’a İtaattir

Allah Teâlâ, Nisâ Sûresi 80. âyette şöyle buyurmaktadır:
﴿مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا﴾
“Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!”
İnanan insanlar Allah ve Resulüne itaat etmekle mükelleftirler. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de tam 50 âyette Yüce Allah, önce kendisine, sonra da Resulü Muhammed’e (s.a.v.) itaat etmeyi emretmektedir.[1] Allah’a itaat etmek; Yüce kitabı Kur’ân-ı Kerîm’deki emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da sakınmakla olur. Resule itaat ise O’nun son peygamber olduğuna iman etmek ve O’nun dinle ilgili emirlerini yerine getirmek ve verdiği hükümleri kabul edip hayatta tatbik etmekle olur.
Nisâ sûresi 80. âyette peygambere itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğu ifade edilmekte ve böylece peygambere itaat, Allah’a itaat ile denk tutulmaktadır. Buradan anlaşıldığına göre Allah’a itaat etmek nasıl farz ise peygambere itaat de öyle farzdır.
Günümüzde bazı kesimler, ‘Kur’ân İslâmı’ demek suretiyle İslâm’ın Kur’ân’dan ibaret olduğunu iddia etmektedirler. Yani ‘Kur’ân’da varsa dinde vardır, Kur’ân’da yoksa dinde yoktur’ demektedirler. Bu fikri Kur’ân’a arz ettiğimizde Kur’ân’ın bu fikri onaylamadığını görmekteyiz. Zira İslâm âlimleri İslâm’ın birinci kaynağı Kur’ân, ikinci kaynağı ise Hz. Peygamber’in sünneti olduğu konusunda ittifak etmişler, âdeta bu konuda İslâm âlimleri arasında icma meydana gelmiştir.
Kur’ân İslâm’ı fikrini savunanlar, ‘Peygamber geldi, kitabı tebliğ etti ve görevini tamamlayarak Yüce Allah’a kavuştu’ demek suretiyle âdeta peygamberi bir postacı durumuna düşürmektedirler. Hâlbuki Yüce Allah, peygamberle ilgili “Kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik.”[2], “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.”[3] buyurmaktadır. Bu âyetlerde geçen kitaptan maksat, Kur’ân-ı Kerîm, hikmetten maksat ise Hz. Peygamber’in Sünnetidir.[4]
Yüce Allah, kendi rızasına nâil olmanın yolunu peygambere ittiba etmeye bağlamıştır.[5] Peygambere ittiba da ancak O’nun sünnetini kabul edip sünneti üzerine yaşamakla mümkün olur.
Kim, kendisine hak ve hakikat açıkça belli olduktan sonra peygambere karşı çıkarsa ve peygamberin yolundan başka bir yola yönelirse akıbeti cehennem olacaktır. Nitekim bu hakikati Yüce Allah şöyle belirtmektedir: “Her kim kendisine ’dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; orası ne kötü bir yerdir.”[6]
Eğer bir konuda Allah ve Resulünden bir hüküm gelmiş ise inanan insanların o hükmü kabul edip uygulamaktan başka bir tercih hakları yoktur. “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”[7]
Hz. Peygamber (s.a.v.) de din ile ilgili vermiş olduğu hükümleri kabul edip uygulama hususunda inananları şöyle uyarmaktadır: “Kendisine benim emrettiğim ya da yasakladığım herhangi bir emir geldiğinde sizden birinizi koltuğuna yaslanmış olarak şöyle söylediğini görmeyeyim: Biz, Allah’ın kitabında bulduğumuza uyarız.”[8]
Peygamber’in Allah’tan vahiy yoluyla alıp getirdiği ve haber verdiği her emre uymak gerekir. Ayrıca Yüce Allah, peygamberi hakem olarak kabul etmeyip verdiği hükme razı olmayanları şöyle ikaz edip uyarmaktadır: “Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”[9]
Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm dininde birinci kaynak Kur’ân-ı Kerîm, ikinci kaynak ise Hz. Peygamber’in sünnetidir. İslâm doğru olarak ancak bu iki kaynaktan öğrenilip hayatta uygulanabilir. Peygamberi devre dışı bırakmak, O’nun dinle ilgili verdiği hükümleri kabul etmemek/reddetmek, Kur’ân’a aykırı bir davranıştır. Bu fikir/bu davranış insanı İslâm dairesinden çıkardığı gibi ebedi cehennemlik olmasına neden olur. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de tam 50 âyette Yüce Allah, önce kendisine itaat edilmesini sonra da Peygamberi Hz. Muhammed’e itaat edilmesini emretmektedir. Zira ebedi kurtuluşun, Allah sevgisine ve rızasına erişmenin tek yolu, Hz. Peygamber’e ittiba etmekten geçmektedir.
Ne mutlu O’na iman edip, O’nun sünnetini kabul edip de O’na ittiba ederek O’nun ahlakıyla ahlaklanıp Yüce Allah’ın rızasına erenlere!
[1] Allah ve Resulüne itaati emreden âyetler için bk., Âl-i İmrân 3/31, 32, 132, 172; en-Nisâ 4/13, 14, 42, 59, 61, 64, 65, 69, 80; el-Mâide 5/92; el-Araf 7/158; el-Enfâl 8/1, 13, 20, 24, 46; et-Tevbe 9/24, 29, 61, 62, 63, 71, 81; İbrahim 14/44; en-Nûr 24/47, 51, 52, 54; el-Ahzab 33/31, 33, 36, 66, 71; el-Ahkaf 46/32; Muhammed 47/33; el-Feth 48/17; el-Hucurat 49/1, 14; en-Necm 53/3, 4; el-Mücadele 58/13, 20; el-Haşr 59/4, 7; et-Tegâbün 64/12; Cin 72/23.
[2] el-Bakara 2/151.
[3] Âl-i İmrân 3/164.
[4] Taberî, Ebu Câfir Muhammed b. Cerir, Câmiu’l-beyân an te’vili ayi’l-Kur’ân, (Kahire: 1422/2001), 2/695, 6/213; Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu’l-gayb, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1401/1981), 4/158; Zemehşerî, Cârullah Ebi’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an hakaiki gavami’t-tenzîl ve uyuni’l-akavîl fi vücuhi’t-te’vîl, (Riyad: Mektebetü’l-ubeydan, 1418/1998), 1/654.
[5] Âl-i İmrân 3/31.
[6] en-Nisâ 4/115.
[7] el-Ahzab 33/36.
[8] Ebû Dâvûd, “Sünen”, 6; Tirmizî, “İlim”, 10.
[9] en-Nisâ 4/65.