KUR’AN İKLİMİ- – Nefis Muhasebesi

KUR’AN İKLİMİ- – Nefis Muhasebesi

Yüce Allah, Haşr sûresi 18-19. âyetlerde şöyle buyurur:

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنْسَاهُمْ أَنْفُسَهُمْ أُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.”

Yüce Allah, bu âyetlerde bütün inananları nefis muhasebesi yapmaya davet etmekte, Allah’ı unuttukları için kötü âkıbete duçar olanların durumuna düşmemek için uyarmaktadır. Âyette nefis kelimesinin nekre olarak kullanılması, yükümlü olan her şahsın bu nefis muhasebesini yapması gerektiğini ifade etmektedir.[1] Âyette yarın anlamına gelen gad kelimesinden kastedilen kıyamet günüdür.[2] Bu kelimenin nekre olarak gelmesi ise iki şekilde yorumlanmıştır. Birinci olarak; kıyametin kopmasının çok yakın olduğu ifade edilerek insanlar ahiret hayatı için hazırlık yapmaya teşvik edilmiştir. İkinci olarak ise zaman; biri teklif ve ibadet zamanı olan dünya, diğeri ise ceza ve mükâfat zamanı olan ahiret olmak üzere iki günden ibarettir. Dolayısıyla insanın, yarın kadar yakın olan âhiret hayatı için bugünden neler yaptığını düşünmesi ve kendi nefsini daima muhasebe etmesi gerekir.[3]

19. âyette inanan insanların, Allah’ı unutan kişiler gibi olması yasaklanmaktadır. Zira Allah’ı unutmak, dünya tutkusuna sebep olur. Gaflet ile dünya peşinden koşmak, ahiret için hiçbir hazırlık yapmamak, nefsi ibadet ve takva ile temizlemeye çalışmamak demektir. Allah’ı unutanları Allah da unutur ve onları ahirette azaba duçar eder.[4] İşte onlar yoldan çıkan, sırât-ı müstakîmden ayrılan fâsıklardır.

Nefis Muhasebesinin Tanımı

İnsanın geçmiş hayatını kontrol etmesi, Allah’ın emirlerinden neleri yaptığı, neleri yapamadığını, hangi yasakları ihlâl ettiğini düşünmesi ve kendi nefsiyle yüzleşmesidir. Günümüzde buna otokontrol de denilir. Nefis muhasebesi sadece insanlara ait olan bir husustur. Çünkü Allah Teâlâ insana akıl vermiş böylece insanı diğer varlıklardan üstün kılmıştır. Canlı cansız bütün varlıkları insanın emrine vermiştir.[5]

Nefis Muhasebesinin Önemi

Yüce Allah, insanı en güzel bir surette yaratmış[6] ve bu dünyaya göndermiştir. Nitekim Yüce Allah, Tîn Sûresi 4. âyette; “And olsun ki, biz insanı en güzel bir surette yarattık.[7] buyurmaktadır.

İnsanın en güzel bir surette yaratılıp bu dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır. İnsan yaratılıp bu dünyaya gönderilip başıboş bırakılmamıştır. Nitekim bu hakikati Yüce Allah şöyle ifade etmektedir:

Sizi, boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?[8]

“Elif – Lâm – Mîm. İnsanlar, «inandık» demeleriyle kendi hallerine terk edileceklerini, çetin sınavlardan geçirilmeyeceklerini mi sanırlar? And olsun ki onlardan öncekilerini de çetin sınavlardan geçirmişizdir. Allah, elbette doğru olanları da bilir, yalancıları da bilir. Yoksa o çeşitli kötülükleri işleyenler bizi (âciz bırakıp) geçeceklerini mi sanırlar? Hükmettikleri şey ne kötüdür!”[9]

İşte insanın yaratılış gayesini araştırıp öğrenip o gaye doğrultusunda Allah’ın kendisine vermiş olduğu ömrü geçirmesi gerekir.

Kur’ân’a baktığımızda Yüce Allah’ın yaratılış gayesini şöyle açıklamakta olduğunu görüyoruz: “Ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım.[10]

Yine başka bir âyette ise; “Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını deneyip ortaya çıkarmak için ölümü ve hayatı yaratan Yüce Allah’tır. O, çok üstündür, çok güçlüdür ve çok bağışlayandır.”[11] buyurulmaktadır. İşte insanın, yaratılış gayesini bilip ona göre hayat sürmesi ve bu dünya hayatı süresince Allah’ın kendisine yüklediği görevi en güzel bir şekilde yerine getirmesi gerekir.

Dünya ve ahirette hüsrana uğrayıp kaybetmemek için bu dünya hayatı boyunca insanın, sık sık kendi nefsini muhasebe etmesi gerekir.

Nasıl bir tâcir, bir esnaf gelirini giderini, borcunu alacağını düzgün hesaplamaz ve gerekli tedbiri almazsa ticaret hayatı sonunda iflas etmeye mahkûm olur, her şeyini kaybederse işte insan da bu dünya hayatı boyunca kendini hesaba çekmez, nefis muhasebesi yapmazsa kaybeder ve hüsrana uğrar.

Peygamber Efendimiz bir gün, ashâbına “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştur. Orada bulunanlar, “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelmiş, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövendir. Bu sebeple yaptığı iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bitince, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.”[12]

İnsanın dünyada huzurlu bir hayat yaşayabilmesi ve ahirette gerçek mutluluğa erişebilmesi, nefis muhasebesi yaparak kulluk görevini hakkıyla yerine getirmesine bağlıdır.

Nefis, insanı daima kötülüğe sevk eder. Eğer insan, nefsini kontrol edip dizginlemezse, nefis, insanın doğru yoldan ayrılmasına sebep olup kötülükleri işletebilir.

Yüce Allah, Hz. Yûsuf’un (a.s.) diliyle nefsi şöyle nitelendirmektedir: “Ben, nefsimi temize çıkarmıyorum; çünkü nefis kötülüğü çokça emredendir; ancak rabbimizin merhamet ettiği (nefisler) müstesna. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[13]

İnsanın doğru yoldan sapmaması için daima nefsini kontrol altında bulundurması gerekir. Yani nefis muhasebesi yapması kaçınılmazdır. Nitekim Yüce Allah “Nefsini tezkiye eden (günahlardan temizleyip parlatan) kurtulmuştur. Onu kirletip kötülüklere gömen de zarar etmiştir.[14] buyurmak suretiyle nefis muhasebesinin önemine vurgu yapmaktadır.

Hz. Peygamber de nefis muhasebesinin önemini şöyle açıklamıştır: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse ise, nefsin arzularına tâbi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temenni eden kimsedir.”[15] Bu hadis doğrultusunda nefsini hesaba çeken kişi, kendisi ve çevresi adına hayırlı işler yapar/sâlih ameller işler.

Hz. Peygamber Efendimiz başka bir hadis-i şeriflerinde; “Hesaba çekilmeden önce kendi nefsinizi hesaba çekiniz.”[16] buyurmuştur.

Râşid halifelerin ikincisi olan Hz. Ömer (r.a.) ise bir hutbesinde; “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. (Amelleriniz) Tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. (Hesaba çekilmek üzere kıyamet günündeki) En büyük arz (huzura alma) için (gerekli) güzel hazırlıklarınızı yapınız…”[17] diyerek nefsi sık sık hesaba çekmenin gerekliliğini ifade etmiştir. Nitekim rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, her gün “Bugün Allah için ne yaptın?” demek suretiyle nefsini hesaba çekermiş.

Nefsini sık sık hesaba çeken, nefsinin kötü arzu ve isteklerine uymayan insan, kendini kötülüklerden ve günahlardan korumuş olur. Sâlih amellerini artırmak suretiyle Allah’ın rızasına ve sevgisine kavuşabilir.

Nefis Muhasebesinin Gayesi

İnsan, Allah’a kulluk yapmak için yaratılmıştır. İnsanı Allah’a kulluktan alıkoyan üç etken vardır. Bunlar sırasıyla nefis, şeytan ve kötü arkadaştır. İnsan, nefsinin sadece meşru olan arzu ve isteklerini karşılamalı, kötü arzu ve isteklerine uymamalıdır. İşte nefis muhasebesi yapmak, insanın nefsin kötü arzu ve isteklerinden kurtulup yaratanına gerçek anlamda kulluk yapmasını sağlar. Böylece insan, Allah’ın yasakladığı günahlardan uzak durarak sâlih ameller işlemeye yönelmiş olur. Nefis muhasebesi yapmak suretiyle kendini kontrol eden insanlar, başkalarına haksızlık yapmaz, insan haklarına titizlikle uyar. Kendini kontrol eden kişilerden meydana gelen toplum da huzurlu bir toplum olur.

İnsanın kendi nefsini muhasebe etmesi bir erdemliliktir. Böyle bir erdeme ulaşmak kolay değildir. Çünkü nefis hesaba çekilmekten hoşlanmaz. Her insanda nefsini beğenme, nefsin arzu ve isteklerini güzel görme duygusu vardır. İnsana yaptığı işin iyi olmadığı söylenip ikaz edildiği zaman, nefis hemen savunmaya geçer. Yaptığını meşru göstermeye çalışır ve kendini haklı çıkarmaya gayret eder. Bu sebepten dolayı insanları ikaz edip uyarırken, onlara İslâmî hakikatleri tebliğ ederken dikkatli davranmak, nefse dokundurmadan onları iyiliğe, güzel davranışlara yönlendirmek gerekir.

Nefis Muhasebesinde Dikkat Edilecek Hususlar

Her şeyin bir usûl ve yöntemi olduğu gibi nefis muhasebesinin de bir usûl ve yöntemi vardır. Nefis muhasebesinde başarılı olabilmek için bu usûl ve yöntemlere uymak gerekir. Nefis muhasebesi yaparken şu hususlara dikkat edilmelidir;

1. İnsan, sürekli Allah’ın denetim ve gözetimi altında olduğunu bilmeli ve ona göre hareket etmelidir.

Yüce Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış ve bu dünyaya göndermiştir. Ancak dünyaya gönderip başıboş da bırakmamıştır. İnsan daima Yüce Allah’ın denetim ve gözetimi altındadır.[18] Dolayısıyla insan, şu iki hususu asla aklından çıkarmamalıdır:

  1. Allah’ın varlığını, birliğini ve Allah’ın insanı her yerde görüp gözettiğini. Zira bu duygu ve düşünceyle hayatını sürdüren bir insan, Allah’ın emirlerine aykırı hiçbir iş yapamaz. Böylece kendisini günah ve hatalardan uzak tutmuş olur.
  2. İnsanın asla aklından çıkarmaması gereken ikinci önemli husus ise ölümdür. İnsan, ölüm gerçeğini daima aklında canlı tutmalıdır. Böylece ahireti unutmayıp hem dünya hem de ahiret için çalışması mümkün olur.

Ölüm bir hakikattir. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de “Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizleri hayırla da şerle de imtihan eder, deneriz. Siz bize döndürüleceksiniz.[19] buyurmaktadır.

Yine başka bir âyette; “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile ölüm size ulaşır.”[20] buyrulmak suretiyle ölümden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı belirtilmektedir.

Elbette ki ölümden kaçmak, kurtulmak mümkün değildir. İnsan ondan gafil olsa, ölümü unutsa da bir gün gelecek, ölümle karşılaşacaktır. O halde insan, her an ölüme ve öldükten sonraki hayata hazır olmalıdır. Çünkü ecel gizlidir, ne zaman geleceği belli değildir. Her an Azrâil gelip insanın ruhunu bedeninden çıkarıp canını alabilir. Allah Resûlü, “kişiye nasihatçi olarak ölüm yeter.”[21], “Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayınız.”[22] buyurmaktadır.

2. Geçmiş günahları hatırlamak ve tövbe etmek gerekir.

İnsan beşerdir, âcizdir. Her an hata yapabilir, günah işleyebilir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.”[23] buyurmaktadır.

Önemli olan işlediği günahı bilip, onu telafi etmek için tövbe etmektir. İnsan fıtrat itibarıyla hem sevap hem de günah işleyebilme özelliğinde yaratılmış bir varlıktır. Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. Bilindiği gibi melekler, nurdan yaratılmış ve asla bir lahza dahi Allah’a isyan etmeyen, emrolundukları şeyleri yapan varlıklardır. Ama insan öyle değildir. Nefsine, şeytana ve kötü insanlara uyarsa, Allah’ın emrine karşı gelip günah işleyebilir. Aklına ve akla ışık tutan Kur’ân-ı Kerîm’e ve Peygamber’e uyarsa, sevap kazandıracak sâlih ameller yapabilir.

İslâm dini fıtrat dinidir. Yani insanın günah işleyebileceği kabul edilmektedir. İşlediği günahlardan kurtulup arınma yolu insana gösterilmiştir. Hata ve günahlardan kurtulma yolu, tövbe ve istiğfardır. Tövbe ve istiğfar etmekle insan işlediği bütün günahlardan kurtulabilir. Nitekim Hz. Peygamber, “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibi olur.”[24] buyurmaktadır.

3. İnsan, başkalarının hatalarından önce kendi hatalarını görmelidir.

Nefis muhasebesinde önemli hususlardan biri de kişinin, kendi ayıp ve kusurlarını görerek onları düzeltmeye çalışmasıdır. Zira insanın kendi ayıplarını görmesi, onları düzeltmeye çalışması, kendisini hata ve günahlardan kurtarıp sâlih ameller işlemeye yönlendirecektir. Aynı zamanda başkalarıyla meşgul olmaktan, onların hata ve eksikliklerini görüp gıybet etmekten kendisini kurtaracaktır.

Yüce Allah, “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.[25] buyurarak insanın kendi hata ve günahlarını görüp kendisini düzeltmeye davet etmektedir.

Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde şöyle buyurur: “Mü’min, günahını, üzerine yuvarlanmasından korktuğu bir dağ zanneder. Günaha dadanmış kişi, günahını burnunun ucuna konmuş, ona bir şey söylediğinde uçacak bir sinek gibi görür.”[26]

“Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse ise, nefsinin arzularına tâbî olan ve Allah’tan (olmayacak şeyler) temennî eden kimsedir.”[27]

Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, kendi ayıbını kusurunu görmeyip de başkalarının ayıbını inceden inceye araştıran kişileri şöyle diyerek şiddetle kınamaktadır:[28]

“Nefsi, ten evinde nazlı nazlı beslenmede; kendi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta!”[29]

“A hayrı, şerri bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil!

Kendini sınadın mı, başkalarını sınamadan vazgeçersin.”[30]

“A gönül, aynada kendini eğri-büğrü gördün mü, mutlaka bu eğrilik sendedir, aynada değil; önce kendini doğrult.”[31]

4. İnsan yaptığı iyilikleri ve sâlih amelleri Allah’tan bilmelidir.

İnsan, gurur ve kibre düşmemesi için yaptığı iyilikleri, hayır ve hasenâtı nefsinden değil de Allah’tan bilmelidir. Başına gelen kötülükleri ise nefsinden bilmelidir. Zira Yüce Allah, “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şâhit olarak da Allah yeter.”[32] buyurmaktadır.

İnsan, yaptığı hayır ve hasenatı Allah’tan bilmelidir. Çünkü Allah muvaffak kılmasa idi o hayrı yapamazdı. Yaptığı kötülükleri, işlediği günahları ise nefsinden bilmelidir. Böylece gurur ve kibirden kurtulup nefsini terbiye etme imkânı bulabilir.

5. İnsan her türlü aşırılıktan kaçınmalıdır.

İslâm her türlü aşırılığı yasaklamıştır. Çünkü Allah, aşırılığı asla sevmez. Nitekim Yüce Allah, Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.[33] buyurmak suretiyle aşırılığı yasaklamaktadır.

Aşırılık, yemede, içmede ve giyinmede yasak olduğu gibi ibadetlerde de yasaklanmıştır. Nitekim Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbi Peygamber Efendimizin ibadetlerini öğrenmek için Hz. Peygamber’in evine gelmişlerdi. Onlara Rasulullah’ın ibadeti anlatılınca, Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? O’nun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri:

– Ben, ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım, dedi. Bir diğeri:

– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahâbî de:

– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:

– “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben, bazen nâfile oruç tutarım, bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmında nâfile namaz kılarım, bir kısmında uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir.”[34]

Bu hadisten anlaşıldığı gibi Allah Resûlü ibadette bile aşırı gitmeyi hoş karşılamamış ve yasaklamıştır. İslâm, her konuda orta yolu takip etmeyi emretmekte, ifrat ve tefridi yasaklamaktadır.

Netice olarak dilebiliriz ki insan, Allah’ın yarattığı en şerefli varlıktır. İnsan yaratılıp bu dünyaya gönderilip başıboş bırakılmamıştır. İnsan nerede olursa olsun daima Allah’ın gözetimi altındadır. İnsanın yaptığı ameller boşa gitmemektedir. Kirâmen kâtibin adındaki yazıcı melekler tarafından yazılıp kaydedilmektedir. Yüce Allah, insanın amellerinin yazıldığı amel defterini hesap gününde insanın önüne koyacak ve “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” diyecektir.

İşte o dehşetli günde insanın hesabını kolay verebilmesi için bu dünyada kendisini sık sık hesaba çekmesi, nefis muhasebesi yapması gerekir. Bu dünyada nefsini hesaba çeken, nefsinin kötü arzu ve isteklerine gem vurup kötülüklerden ve günahlardan uzak duran, Allah’ın emirleri doğrultusunda bir hayat süren insanlar kurtuluşa erişebileceklerdir.

 


[1]     Hayrettin Karaman, vd., Kur’ân Yolu, (Ankara: D.İ.B. Yay., 2007), 5/301.

[2]     Zemahşerî, Cârullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an hakaiki ğavâmidi’t-tenzîl ve uyuni’l-akâvîl, (Riyad: Mektebetü’l-ubeydân, 1418/1998), 6/84.

[3]     Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, (İstanbul: Azim Dağıtım, 1992), 7/519-520.

[4]     Süleyman Ateş, Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri, (İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1991), 9/360-361.

[5]     Bk., İbrahim 14/32-33; en-Nahl 16/12; el-Hac 22/65; Lokman 31/20; el-Câsiye 45/12-13.

[6]     et-Tîn 95/4; et-Teğâbün 64/3.

[7]     et-Tîn 95/4.

[8]     el-Mü’minun 23/115.

[9]     el-Ankebût 29/1-4.

[10]    ez-Zâriyât 51/56.

[11]    el-Mülk 67/2.

[12]    Müslim, “Birr”, 59; Tirmizî, “Kıyamet”, 2.

[13]    Yusuf 12/53.

[14]    eş-Şems 91/9-10.

[15]    Tirmizî, “Kıyame”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 31; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/124.

[16]    Bk., Tirmizî, “Kıyamet”, 25 (h.no: 2459).

[17]    İbn Ebi Şeybe, Musannef, 7/96.

[18]    el-Fecr 89/14.

[19]    el-Enbiya 21/35.

[20]    en-Nisâ 4/78.

[21]    el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 4/109; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, 10556.

[22]    Tirmizî, “Zühd”, 4, “Kıyâmet”, 26; Nesâî, “Cenâiz”, 3; İbn Mâce, “Zühd”, 31.

[23]    İbn Mâce, “Zühd”, 30.

[24]    İbn Mâce, “Zühd”, 30; İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), İst., ts., 3/394.

[25]    el-Mâide 5/105.

[26]    Buhârî, “Daavât”, 4 (7/145, 146).

[27]    İbn Mâce, “Zühd”, 31 (2/1423, 1424).

[28]    Mevlânâ, Mesnevî, Çev. Veled İzbudak (İstanbul: M.E.B. Yayınları, 1991), 3/213, B.2629-2630; 4/156, B. 1918-I 921; İbrahim Emiroğlu, “Mevlânâ’ya Göre Yanlışlara Düşmemek İçin Nefsi Eğitme”, Felsefe Dünyası, Türk Felsefe Derneği Yayını, 1/31, 2000, 21.

[29]    Mevlânâ, Mesnevî, 2/59.

[30]    Mevlânâ, Mesnevî, 4/30, b. 367, 368.

[31]    Mevlânâ, Divan-ı Kebir, Çev. Abdulbaki Gölpınarlı, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992), 5/429, b. 5822.

[32]    en-Nisâ 4/79.

[33]    el-Bakara 2/190.

[34]    Buhârî, “Nikâh”, 1; Müslim, “Nikâh”, 5; Nesâî, “Nikâh”, 4.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.