KUR’AN İKLİMİ- Nasuh Tövbesi

“Ey inananlar, Allah’a yürekten tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter; Allah’ın, peygamberi ve onunla beraber inanmış olanları utandırmayacağı günde, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün onların nuru, önlerinden ve sağlarından koşar. Derler ki: “Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Doğrusu, senin her şeye gücün yeter!” (Tahrim: 8)
Ayet-i kerimede; İman, imanın vesilesi ile Merhamet ümidi ve dünyada yapılan yüz kızartıcı işlerin ahirette ortaya dökülmesinden duyulan utanç yani hayâ ile tevbe kavramları öne çıkmaktadır.
Akıllı ve reşit bir insanın bu dünyada yapması gereken ilk işi yaratıcısını bulmak, O’na iman ve itaat etmektir. İnsan bu kabiliyet ve yetenekte yaratılmıştır. Bu kadarına güç yetiremeyenler Allah katında mazurdurlar, onların dünya ve ahiret sorumluluğu yoktur. Kur’an, “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, iri gövdeli, haşin, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim: 6) buyurur.
Mümin kişi, kendisinin doğru yolu bulmasından, kalbinin ıslah olmasından sorumlu olduğu gibi ailesinin doğru yolu bulmasından, evinin ıslah olmasından da sorumludur. İslam, toplumsal düzeninde aileyi esas alan bir dindir. Müminin ailesine karşı olan sorumluluğunu, evine karşı yerine getirmesi zorunlu olan görevini sık sık vurgular. İslam toplumu bu küçük hücrelerden oluşan büyük bir organizma, tek vücuttan oluşan koca bir şahsiyettir.
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî) Hadiste belirtildiği gibi müminler tek bir bedendir.
Müslümanın kitabında neme lazımcılık yoktur. Toplumun bir ferdinin rahatsızlığı bütün toplumun rahatsızlığıdır. Lut (as)’a sapkın karakterler gelip “Biz seni başkalarının işine karışmaktan men etmemiş miydik?” dediler.” (Hicr: 70)
Başkalarının çirkin işlerinin önlenmesi için onlara bu yaptıklarını yasaklamak, Müslümanlara Allah (c.c.) ve Rasulullah (sav) tarafından verilmiş asli bir görevdir. Bu görev toplumun zararına olan şeyleri onların yollarının üzerinden kaldırmakla başlar. Cennete götüren yolda engel olabilecek her türlü yasak söz ve davranıştan uzaklaştırmaya kadar gider. Aklı, fikri ve şuuru yerinde olan mümin önce kendi nefsinden başlayarak evini ve çevresini Kur’an ve sünnet çerçevesinde gözden geçirir. Çünkü ev, inanç sisteminin kalelerinden bir kaledir. Mahir bir davetçi davetini uzaklara götürmeden önce elinden geldiğince ailesindeki gedikleri kapatmalıdır.
Ayette, İmandan hemen sonra tevbe kelimesi gelmiştir. Hak Dini Kur’an Dili tefsirinin yazarı merhum Elmalılı Hamdi Yazır Hoca bu ayetin tefsirinde; “Tevbe, imana dair makamların ilki, hak yolculuğunun başlangıcı, sevgiliye ulaşma kapısının anahtarıdır.” der. Asıl tevbe, yaptığı kabahatin bedenine, malına veya şerefine zarar verme gibi herhangi bir korku veya bir menfaat karşılığı yapılan değildir. Yaptığı şeyin çirkinliğini vicdanında hissedip tiksinerek vazgeçmektir.
Nasuh kelimesinin de iki anlamı vardır. 1. Çok hâlis ve tertemiz 2. Nasihat etmek, söküğü dikmek ve yırtığı yamamaktır. Her iki anlama göre de Nasuh; “iyi niyet ve temiz kalp ile herkesin iyiliğini isteyerek eksiklikleri düzeltip ıslah ederek Allah’a tevbe etmektir.
Hz. Peygamber (sav)’e; “Ey Allah’ın Resulü! Nasûh tevbe nedir?” diye soruldu. Hz. Peygamber (sav) de: “Kulun yapmış olduğu günaha pişmanlık duyup ve Allah’a özrünü arz edip sonra da sütün memeye geri dönmediği gibi o günaha dönmemesidir.”
İşte yol budur… Yol samimi ve içten gelen bir tevbedir. Kalbi arındıran, onu kötülüklerden uzaklaştıran bir tevbe. Kötülüklere bulaşmasına, kanmasına fırsat vermeyen bir tevbe. İşte o zaman bu samimi tevbe kalbi temizler, günahın kalıntılarından ve tortularından arındırır. Böyle bir tevbeyi gerçekleştirebilirsek Yüce Rabbimizden bu tevbemiz ile günahlarımızı örtmesini umabiliriz. Kâfirlerin rezil olacağı, peygamberin ve O’nunla birlikte olan müminlerin utandırılmayacağı bir günde bizi de cennetine koymasını umabiliriz.
“De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.” (Zümer: 53)