KUR’AN İKLİMİ – Nasihat

“Öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir. Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat, 55-58)
Allah ondan razı olsun, Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir. Biz kim için diye sorduk, O da Allah için, Kitabı için, Resulü için, Müslümanların meşru idarecileri için ve bütün Müslümanlar için, dedi.” (Müslim)
Nasihat; insanları iyiye ve güzele sevk etmek için yapılan güzel konuşma, vaaz etmek, öğüt vermek, söz ve davranışları bozacak şeylerden uzak olarak; akıl öğretmek, yol göstermek, gönülden sevmek, samimi, saf ve halis olmak demektir.
Nasihat, samimi ve diğergam bir Müslümanın, Müslüman kardeşinin dağınıklığını gidermek için samimi çırpınışıdır. İslam cemaatinin içine sürüklendiği açmazdan kurtulmasına yardımcı olmak veya gittiği yolun felaket olduğunu göremeyip yanlışa düşmesi muhtemel olanları sevgi ile uyarmaktır. Kalbe incelik veren şeyleri hatırlatmaktır.
Nasihat, Müslüman kardeşimizin, yöneticimizin ve bütün toplumumuzun şeref ve izzetini korur. Zira Efendimiz aleyhisselam “Allah herhangi bir kulunu bir topluma idareci yapar da o idareci halkını samimiyetle kuşatmazsa cennetin kokusunu bile duyamayacaktır.” (Buhari) buyurur.
Peygamberimizin görevi de müminlerin görevi de öğüt vermektir, hatırlatmaktır, tanıtmaktır, sevdirmeye çalışmak ve örnek olmaktır. Öğüt fayda verir mi, verir, özellikle müminlere çok fayda verir, vermeli de. Çünkü ayette haykırılan yüce gerçek, bizim başıboş bırakılmadığımız, büyük bir yaratıcımızın olduğu ve bizi bir gaye için yarattığı gerçeği imanın temelidir. Bu inanç, nefsimizde ve neslimizde sürekli tekrarı yapılarak taze tutulmalı, gaflete düşenlerimize nasihat edilmelidir.
“Öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir. Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat, 55-58)
Varlık gayemizin özeti olan bu ayetlerdeki hakikat, Müslümanım diyen fert ve toplum tarafından içtenlik ve samimiyetle kabul edilip gereği konusunda birbirine destekçi olanlar, emri bil maruf ve nehyi anil münker yapan genel ve özel kişi ve kurumlar olmadıkça Müslümanın hayatının dengesi söz konusu bile olamaz.
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 104)
Nasihat dinlemeyen, başına buyruk münafık ve inkârcının elinde bu ulvi hayat; nedensiz, hedefsiz, görevsiz, başıboş ve değersiz olur. Yüce Rabbimizin “en güzel şekilde yarattım” dediği en güzel varlık olan insan, maymun iştahlı nefs-i emmaresinin elinde söz dinlemez, cahil, ukala, hor, hakir ve değersizdir. Hayvanlara hatta bitkilere imrenen bir şaşkın haline gelir.
Allah’a ibadetin anlamı esirlik ve zulme uğramışlık değildir. Kişinin iradesine, gönlüne, aklına ve fikrine ilahi ruhu olan vahyi yerleştirmektir. Kesin olarak bilmeli ki, ortada bir kul, bir de Rab vardır. Bunun ötesinde hiçbir şey yoktur. Varlık âlemi tümü ile ikiye ayrılır: Bir ibadet eden kul ve bir de ibadet edilen ma’bud Allah. O bir tektir ve herkes O’nun kullarıdır. O’na ibadet, vicdandaki her harekette, organların her işleyişinde, hayattaki her davranışta O’na yönelmek, O’ndan başka ne varsa gönülden temizlemektir. “nefsini temizleyen kurtulmuştur.” (Şems, 9)
“…Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat, 57-58)
Allah, kullarının rızkını kendisi üstlenmiştir. Kendi için de kimseden bir talebi yoktur. Zira rızkın sahibi kendidir. Kullarına yardımcı olunmasını istemesi sadece zenginlik ve nimet verdiklerini imtihan etmek içindir. Aksi halde fakirlerin hayatı zenginlerin insafına bırakılmış olurdu ki fakirler için o gün felaket olurdu. Gerçek böyle olduğu halde şeytanın fakir kalırsın fısıltılarına kulak vererek Allah’ın emri olan zekâtı dahi Müslüman kardeşinden kıskanan, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi mal biriktiren, biriktirdiğinin sayısını unutan ve hesabını nasıl vereceğini hiç hatırlamayan bir nesil geliyor.
“Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (Tahrim, 6)