KUR’AN İKLİMİ- Hz. Peygamber’e Salât ve Selam Getirmek

Yüce Allah, Ahzab Sûresi 56. âyette şöyle buyurmaktadır:
﴿إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا﴾
“Allah ve melekleri, Peygamber’e salât etmektedir. Ey inananlar! Siz de ona salât edin ve içtenlikle selam edin.“
Bu âyet-i kerimede Hz. Peygamber’in Allah katındaki değeri ve yüce makamı açıklanmaktadır.[1] Zira Allah ve melekleri ona salât etmektedirler. Dolayısıyla Yüce Allah, müminlere de Peygamberi Hz. Muhammed’e salât ve selam etmelerini emretmektedir.[2]
Salât kavramı bu âyette önce Allah ve melekler hakkında daha sonra ise müminler hakkında kullanılmıştır. O halde salât kavramı ne anlama gelmektedir?
Önce şu hususu belirtelim ki bazı kavramlar Kur’ân-ı Kerîm’de kullanıldıkları yere göre farklı anlam ifade edebilmektedirler. Bu türlü kavramlara müşterek lafızlar denilmektedir. İşte o lafızlardan biri de salât kavramıdır ki Kur’ân’da farklı anlamlarda kullanılmıştır.[3]
Salât kelimesi asıl olarak dua etmek anlamına gelirken Allah için kullanıldığında farklı, melekler için kullanıldığında farklı, müminler için kullanıldığında ise daha farklı anlam ifade etmektedir. Şöyle ki, Allah’ın Peygamber’e salâtı, ona rahmet etmesi ve onu övmesi anlamındadır. Meleklerin Peygamber’e salâtı ise ona dua ve istiğfarda bulunmaları, onu desteklemeleridir. İnananların Peygamber’e salât etmeleri ise ona saygı göstermek, ona salât ve selam getirmek suretiyle Allah’tan rahmet ve esenlik vermesini dilemek anlamındadır.[4]
Ancak şu hususa dikkat çekmek istiyoruz ki Müslümanlar, sadece ellerine tesbihi alıp da sözlü olarak Peygamber’e salavat getirmekle yetinmemelidirler. Ona iman ettikten sonra onun sünnetine ittiba etmeli ve ahlâkıyla ahlaklanıp onu İslâm davetinde desteklemeleri gerekmektedir. Zira Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de tam 50 âyet-i kerimede Hz. Peygamber’e itaat etmeyi emretmektedir.[5]
İslâm âlimleri Peygamber’e ömürde bir defa salât getirmenin farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.[6] Bazı âlimler ise onun ismi anıldığında salât getirmenin vâcip olduğunu söylemektedirler. Namazlarda Peygamber’e salât getirmek ise sünnettir.
Allah’a yapılan duaların başında ve sonunda Peygamber’e salât getirilmesinin, duanın kabulüne vesile olacağı umulmaktadır.[7] Çünkü Peygamber’e getirilen salât, Allah katında mutlaka kabul edilmektedir.[8] Şayet insan, Allah Teâlâ’dan talep ve isteklerini iki makbul dua/salavât arasında sunar ise bu şekilde yapılan duanın Allah katında makbul olacağı umulur.
Bir gün Ebû Muhammed Ka’b b. Ucre adındaki sahabî:
-“Ey Allah’ın Resûlü! Sana selam vermeyi biliyoruz, ama sana nasıl salât getireceğiz?” diye sorduğu zaman, Hz. Peygamber, şöyle söyleyin buyurmuştur:
-“Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed kema salleyte ala İbrahime ve ala âli İbrahime inneke hamidün mecîd. Allahümme bârik ala Muhammedin ve ala âli Muhammed kema bârekte ala İbrahime ve ala âli İbrahime inneke hamidün mecîd.”[9]
Anlamı: “Allah’ım! İbrahim’e ve âline salât/rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât eyle. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allah’ım! İbrahim’e ve âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan eyle. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin.”
“Esselamü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh” demek selam, “Allahümme salli alâ Muhammed.” demek salâttır.
Peygambere salât getirmenin faziletiyle ilgili birçok hadis-i şerif rivayet edilmiştir. İslâm tarihinde bu hadis-i şerifleri derleyip toplayan müstakil eserler kaleme alınmıştır.[10] O hadislerden bazılarını şöyle zikredebiliriz:
“Kıyamet günü insanların bana en yakını bana en çok salavat okuyanıdır.”[11],
“Ben kimin yanında anılırsam o kimse bana salât getirsin. Kim bana bir salât getirirse, Allah ona on salât eder.”[12],
“Kim bana bir salât getirirse, onun on günahı silinir ve makamı on derece yükseltilir.”[13],
“Yanında ismim anıldığı halde bana salavat getirmeyenin burnu yerde sürtülsün…”[14]
Allah Resûlüne salât ve selam getirmek, Allah’ın emridir. Hz. Peygamber’e çok salât ve selam getirmek, hayır ve sevap kazandırır. İnsanın endişe, üzüntü ve unutkanlıktan kurtulmasına vesile olur. Ayrıca Peygamber Efendimiz’e çok salât ve selam getirmek, onun şefaatine mazhar olmaya ve cennete girmeye vesile olmaktadır.[15]
Netice olarak diyebiliriz ki Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed’in kendi katındaki şerefi ve yüce makamını belirtmektedir. Zira Allah Teâlâ ona salât ettiği gibi, mukarreb melekler de ona salât etmektedirler. Allah’ın Peygamber’e salâtı, rahmet ve övmek; meleklerin Peygamber’e salâtı, dua ve istiğfar etmeleri; müminlerin Peygamber’e salâtı ise dua ve saygı göstererek onun şanını yüceltmek anlamındadır.
Peygamber’e salât getirmek birçok hayır ve sevaba vesile olduğu gibi Peygamber’in şefaatine nâil olup cennete girmeye de vesile olmaktadır. Müslüman, Peygamber’e sadece sözlü olarak salât getirmekle yetinmemeli aynı zamanda onun dinle ilgili emir ve buyruklarını kabul ederek sünneti üzere yaşayıp onun ahlâkıyla ahlaklanmaya özen göstermelidir.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com
[1] Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, (Beyrut: Müessesetü’r-risale, 1427/2006), 14/232.
[2] Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Sad. İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, (İstanbul: Azim Dağıtım, ts.), 6/333-334; Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsir, (İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1990), 7/196.
[3] Taberî, Câmiu’l-beyân, (Kahire: Dâru hicr, 1422/2001), 1/248.
[4] Taberî, Câmiu’l-beyân, 19/175; Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1401/1981), 25/228-229; Kurtubî, el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, 14/232; Vehbe Zuhaylî, et-Tefsiru’l-münîr, (Dimeşk: Dâru’l-fikr, 1411/1991), 22/94, 97.
[5] Bu âyetler için bk., Al-i İmran, 3/31, 32, 132, 172; en-Nisâ, 4/13, 14, 42, 59, 61, 64, 65, 69, 80; el-Mâide, 5/92; el-A’râf, 7/158; el-Enfâl, 8/1, 13, 20, 24, 46; et-Tevbe, 9/24, 29, 61, 62, 63, 71, 81; İbrahim, 14/44; en-Nûr, 24/47, 51, 52, 54; el-Ahzâb, 33/31, 33, 36, 66, 71; el-Ahkaf, 46/32; Muhammed, 47/33; el-Feth, 48/17; el-Hucurat, 49/1, 14; en-Necm, 53/3, 4; el-Mücadele, 58/13, 20; el-Haşr, 59/4, 7; et-Tegabün, 64/12; Cin, 72/23.
[6] Vehbe Zuhaylî, et-Tefsiru’l-münîr, (Dimeşk: Dâru’l-fikr, 1411/1991), 22/95.
[7] Cârullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâyikı gavamidi’t-tenzîl ve uyunu’l-akâvîl fi vücuhi’t-te’vîl, (Riyad: Mektebetü’l-ubeydan, 1418/1998), 5/94; Kurtubî, el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, 14/233.
[8] Kurtubî, el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, 14/235.
[9] Buhârî, “Tefsir Sûre”, 33.
[10] Bu eserlerle ilgili bk., Mehmet Suat Mertoğlu, “Salâtü Selâm” Md., T.D.V. İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: 2009), 36/23-24.
[11] Tirmizî, “Vitir”, 21.
[12] Ebû Dâvud, “Vitr”, 26.
[13] Müslim, “Salât”, 17; Tirmizî, “Salât”, 352; Nesâî, “Ezan”, 37.
[14] Buhârî, el-Edebü’l-müfred, (Riyad: 1419/1998), 1/338.
[15] Zuhaylî, et-Tefsiru’l-münîr, 22/99-100.