KAPAK- Yahudi Kimdir?

KAPAK- Yahudi Kimdir?

‘’Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyâyı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir.’’ diye cevap vermiş bu soruya Üstat Necip Fazıl. Târih boyunca yapıp ettikleri ile ‘’lânetli’’ sıfatını kazanan kendileridir. Yoksa biz Yahudileri değerlendirirken dahi insafı elden bırakmayız. Âraf Suresi 159. ayette ‘’Mûsa’nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde âdil davranan bir topluluk vardır.’’ buyurulur. Rabbimiz yeryüzünün bütün milletlerinden hidâyete erenlerin sayısını arttırsın. Onları îman ve insaf sahibi muttakî kullarından eylesin.

Yahudileri anlatırken onların menfî özellikleri yanı sıra müspet birtakım özelliklerini de zikredecek olmamız onları yüceltmek için değil düşmanımızı daha iyi tanımak içindir. Neden düşman olarak nitelediğimizi de Mâide Sûresi 82. ayet bize en güzel şekilde ifâde eder. ‘’(Ey Muhammed!) İnsanlar içinde inananlara en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun.’’ Bu, Efendimiz (sas) şahsında tüm inananlara yapılan umûmi, ezelî ve ebedî bir uyarıdır. Her çağda bu böyledir. İnananlara düşmanlıkta Yahudiler müşriklerden bile önce ve şedittir.

Dünya târihinde hiçbir millet bunlar kadar zulme bulaşmamış, fitne ve bozgunculuk çıkarmamıştır. Hakkı söyleyenlere karşı işkence bu denli olmamış, dahası hiçbir milletin elinde kendi ıslâhı için gönderilen peygamberlerin kanı yoktur. Yeri gelmiş ahmakça ve gülünç bir iddia ile Allah’ın emirlerinden başka bir şey getirmeyen Cebrâil’e (as) dahi düşmanlık etmişlerdir. ‘’ Hz. Muhammed’e vahyi Mikâil getirmiş olsaydı biz de inanırdık. Cebrâil İsrailoğullarını helak etmek için daima Allah’tan azap getirmiştir ve İsrâiloğullarına düşmandır. Onun getirdiğine de inanmayız.’’ demişler. Yeri gelmiş inkâr ve inadın son noktasına dayanıp Allah’a iftirâlar atmışlar, yüce yaratıcıya değişik isnatlarda bulunmuşlardır.

Ebu Ubeyde (ra) soruyor: “Ey Allah’ın Rasûlü, insanlardan en şiddetli azaba uğrayanlar kimlerdir?”

-“Bir peygamberi veya kendisine iyiliği emredip kötülükten nehyeden birini öldüren kimsedir.” buyuruyor peygamber efendimiz (sas). Âl-i İmran suresi 21. ayet ile beraber bakıldığında Yahudilerin kendilerini nasıl ateşe atıp saptıklarını daha net bir şekilde görebiliriz. ‘’Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberlerin canına kıyanlar, insanlardan adâletli davranmayı öğütleyenleri de öldürenler var ya onları elem dolu bir azap ile müjdele.’’

 

Kurân-ı Kerim’e göre Yahudiler:

 

Allah’a ihânetleri (Âl-i İmran 181; Maide 64)

Vahye ihânetleri (Bakara 159; Nisa 46)

Peygamberlere ihânetleri (Bakara 61,91; Âl-i İmran 21,22)

Ahiret gününe ihânetleri (Âl-i İmran 24,25)

Şeriatlerine ihânetleri (Araf 163,166)

Emânetlerine ihânetleri (Bakara 88,89) nedeniyle lânetlenmişlerdir.

 

Bu, Nîsa Sûresi 155. ayette şu şekilde özetleniyor: ‘’Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri, ‘Kalplerimiz perdelidir’ demelerinden ötürü Allah, evet, inkârlarına karşılık onların kalplerini mühürledi, onun için bunların ancak pek azı inanır.’’

 

En belirgin özellikleri fitne ve fesat çıkarmak olan bu kavim kendi inanç sistemlerinin çok önemli bir parçası olan, Yahudi ve Hristiyan literatüründe de ‘’On Emir’’ ismiyle maruf hükümlere de uymazlar.

 

Bakara Sûresi 83 ve 84. ayetlerde de anlatılan bu vecîbeler özet olarak şöyledir:

  1. Allah’tan başka ilâhların olmayacak.
  2. Kendin için oyma put yapmayacaksın.
  3. Allah’ın ismini boş yere anmayacaksın.
  4. Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın.
  5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
  6. Adam öldürmeyeceksin.
  7. Zina etmeyeceksin.
  8. Çalmayacaksın.
  9. Yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
  10. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.

 

Dikkat edersek şimdiki Yahudiler ve İsrâil Devleti burada “yapılamaz, edilemez” denilen ne varsa hepsini yapıyor. Kendi hukûku dahil hiçbir evrensel veya ahlâki kurala da uymuyor. O gün Hz. Mûsa’nın arkasından (içlerinde bir peygamber olmasına rağmen onun uyarılarına kulak tıkayıp) Sâmiri’nin yaptığı buzağıya tapan bu eli kanlı kavim bugün de bile bile inkâr ettiği Kur’ân ve Hz. Peygamber (sas) ile beraber dünyanın geri kalanını da önemsemeden modern Sâmirilerin yaptığı ‘’Teknoloji, Kapital ve güç’’ Putuna taparak bildiği şekilde zulüm yapmaya devam ediyor. Tâ ki o günün Mûsa’sı mesâbesindeki bugünün Müslümanları uyanıp ayaklanarak, zihni ve ahlâki kuşatılmışlıklarından sıyırılıp engel olana dek de yapmaya devam edecektir.

 

Çünkü akrebe niye sokuyorsun diye kızılmaz. İnsana niye önlem almadın diye kızılır. Sokmak akrebin fıtratında vardır. Buna engel olması gereken akıl, vicdan ve îman sahibi olan insandır. Bugün Filistin’in, genelde bütün insanlığın bu hastalıklı zihniyetten kurtulması için Batı ve Amerika halklarının verdiği vicdâni tepkilere bakarak onlardan bir şeyler beklememek gerekir. Onların devlet ve sistemleri aslâ buna müsaade etmezler. Çünkü Siyonist Yahudi anlayışı bunca cürmü işlemeden önce bu halk ve devletlerin sistem ve işleyişini ekonomik ve siyasi olarak kontrol altına almıştır.

 

Bundan önce de 19. yy. sonlarında ve 20. yy. ortalarına kadar Rusya, Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerde sıkıntıya uğramaları (Holokost), İngilizlerin yaptığı bir takım siyasi baskılar İsrail Devletinin kurulmasını sağlamak amacına hizmet etti. Bunun sağlamasını şu şekilde de yapabiliriz: Bu nasıl çarpık bir mantıktır ki Yahudiler gücü ellerine geçirdiklerinde ilk olarak kendilerini katleden, sürgünlere gönderenlere, onlara yaşam hakkı tanımayanlara değil de Yahudi milletine târih boyunca kucak açan en son Devlet-i Âliye olmak üzere kanatları altında özgürce yaşamalarını sağlayan Müslümanlara saldırmış ve Müslümanları katletmişlerdir. Hâlâ da bunu yapmaktadırlar. Çünkü kazın ayağı öyle değil. Mesele göründüğü gibi değil.

 

Öyle anlaşılıyor ki hangi dönemde olursa olsun Müslümanların en büyük düşmanı Yahudiler, Yahudilerin en büyük düşmanı Müslümanlardır. Yeryüzünün hangi bölgesinde olursa olsun İslâm’a karşı mücadele edenlerin veya Müslüman gibi görünerek İslâm’a en büyük zararı veren örgütlerin arkasında Yahudiler vardır. Yahudi ile savaşımız dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Yarın da devam edecektir. Çünkü bu iflah olmaz kavim İslâm’ı yeryüzünden silmedikçe rahat edemez.

 

Yahudilik, inanç sistemi olarak bir din olmanın ötesinde bir hayat tarzını, dini-etnik bir kimliği ifade etmektedir. Farklı lanse edilse de aynı anda bir dini, kültürü ve topluluğu temsil etmektedir. Bu nedenle Yahudiler olmadan Yahudilik varlığını sürdüremez. Zaten onların istediği Yahudilik de bu şekilde; Bütün etnik ve coğrafi ayrışmaların üzerinde ahit yoluyla birbirine bağlanmış tek bir topluluk meydana getirme idealine dayanmaktadır. Bir dini benimsemenin yanında bir toplumun parçası olma bilinci, inançla beraber âidiyet esas alınmaktadır. Zaten Yahudileri anlatmak için kullanılan üç ayrı isimlendirme de (İbrâni, İsrail, Yahudi) dînî motifle beraber belli bir soya bağlılığı ifade eder. Musevi kelimesi ise ‘’Mûsa’nın şeriatına bağlı olan ‘’mânâsında daha çok dînî içerikli bir kavramdır. Tanrı tarafından dünyayı yönetmek üzere veya onları kendi kavmi olarak seçmesi şeklinde ortaya konan ‘’Seçilmişlik Doktrini’’ ve buna bağlı kavramlar olan ahit, kutsal toprak ve kurtulmuşluk öğretileri Yahudiliğin merkezinde bulunan unsurlardır.

Aslında seçilmiş olduklarını Kur’ân da söyler. Kur’ân’da Bakara 47 ve 122, Âraf 140, Duhan 32 ve Câsiye 16 olmak üzere beş âyette onların âlemlere üstün kılındığı söyleniyor. Bu üstünlüğün sebepleri de sıralanıyor; Allah’ın en büyük ikrâmı olan kitap verilmesi, hüküm, hikmet ve hürriyet verilmesi, risâlet ve nübüvvet verilmesi, helal ve temiz rızıklar verilmesi vb. nimetler ile âlemlere üstün kılınmışlardır. Gerçekten de Allah seçilmiş kullarını korumuş, kurtarmış; çölün ortasında onlara on iki pınardan akan sular ve gölgelik yapan bulutlar, men ve selvalar vererek onları rızıklandırmıştır. Fakat onlar her defasında küfrân-ı nimete düşerek Rablerinin ihsanlarını görmezden gelmişlerdir. Ne Allah’a ne vahye ne de bazen aynı anda gönderilen Peygamberlere güvenmişler; bu güvensizlik onları nankörlük ve inkâra götürmüştür.

O halde seçilmişlik doğrudur. Kimler Allah’ın hükümlerine boyun eğip onlarla hükmederse onlar Allah’ın seçkin kullarıdır. Kimler Allah’a ve sayısız nimetlerine yüz çevirirse onlar Allah’ın lânetledikleridir. Bize vahyedilen ‘’İnanıyorsanız üstünsünüz’’ inancı da bu değil midir? Yani üstünlük ve seçilmişlik Yahudilerin anladığı (çarpıttığı) gibi ırk ile ilgili değil Allah’ın halîfesi sıfatını taşıyabilmek ve takvâ ile ilgili bir vasıftır. Allah’ın indirdiği ile hükmeder ve yaşarsanız elbette Allah nazarında seçilmişlerden olur, âlemlere üstün kılınırsınız.

Yahudilerin târihini bilmek ve onları tanımak için Yahudiliğin ideolojiye dönüşmüş hâli olan Siyonizm’i bilmek gerekir. Siyonizm genel anlamıyla: ‘’Filistin dışındaki bütün Yahudileri kazanılmış-vâdedilmiş topraklarda toplamak suretiyle (kendisi gelemiyorsa her türlü imkânlarını seferber ederek) Kudüs’te (şimdiki Ömer Camii’nin bulunduğu, bugün sadece Yahudilerin ağlama duvarı olarak kullandığı batı duvarı kalan) Süleyman Mabedini Siyon dağında yeniden inşa ederek Kudüs merkezli Büyük İsrâil Devleti’ni kurmak’’ olarak bilinse de gerçek ve özel anlamıyla ‘’ Yahudi’nin dünyâ hakimiyeti’’ idealidir. Bugün bir yönüyle bu ideali gerçekleştirmişlerdir. Çünkü özellikle son iki yüzyıldır çok yoğun çalışmalarının bir sonucu olarak kapitalist dünya devletlerinin sosyoekonomik sistemlerini ele geçirmiş durumdadırlar.

Bugünkü Tevrat’a göre Yahudiler üstün ırk inancına sahiptirler. Tevrat’ın Tekvin, Nohemya, Ezra adlı bölümlerinde ırkçı direktifler vardır. Tesniye adlı kitabın birçok yerinde ise Yahudiliğin diğer milletlere ve insanlara karşı kîni ve düşmanlığı ile beraber Yahudi olmayan milletlerin kurdukları hükûmetlerin Yahudi politikası için ele geçirilmesi gerektiği açıkça yazılıdır. Peygamberimiz (sas) döneminden îtibaren müşriklerle yapılan savaşlar, Haçlı Seferleri, dünya savaşları vs. Müslümanların ve dünyanın başına gelen birçok belânın altında da Yahudi parmağı ve fitnesi vardır.

Örneğin Rus ihtilâlini yapan (Lenin, Troçki …) kadro ve bu ihtilâli finanse eden bankalar Yahudi’dir. Cennetmekân Sultan Abdülhamid Hân’ın hal edilmesi bir Yahudi tezgahıdır. Osmanlı’yı parçalayan milliyetçi, ırkçı hareketlerin ardında sinsi emellerini gerçekleştirme hayalleri kuran Yahudiler vardı. ABD başkanlarının bir kısmı, yine Amerika’da bankalar ve silah fabrikaları Yahudilerin elindedir. Dünyayı ve inanç sistemlerini çok uzun bir süre meşgul eden Marksizm de bir Yahudi teşekkülü olan Masonluğun eseridir. Çünkü Materyalizmin kurucusu Karl Marks ve Engels, İngiliz Mason Locasına kayıtlı 31. derecede iki masondur. Yani materyalizmi kurarak maddeyi ilahlaştıranlar da Yahudi’dir.

Dahası sapık fikirlerini dünyaya cinsellik üzerinden yayan Sigmund Freud, sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim, din ve ahlak kurallarını hiçe sayan düşünür St. Paul Charter vs. toplumların inançlarıyla oynayarak dinsizliği, çıplaklığı ve cinselliği yayarak insanlığı ahlaksız kılma çabasında olan ve dünya ilimler tarihinde, eğitim fakültelerine varana kadar üniversitelerde ve her alanda okutulup ön plana çıkarılan kişiler birer Yahudi’dirler.

İnançsızlık, ahlaksızlık, çıplaklık ve adâletsizliğin yayıldığı her toplum onları hedeflerine bir adım daha yaklaştırıyor. Her bozukluk ve düzensizlik onlara yarıyor. Bu sebeple aile kurumunu zayıflatıp insanları bir arada tutan değerleri aşındırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Her ülkede kiraladıkları kalemler veya ellerine aldıkları medya ve iletişim imkânlarıyla Müslümanların inanç birliğini sarsmaya hatta yok etmeye çalışıyorlar. Yoksa dünya nüfusunun yalnızca binde ikisini oluşturup dünyaya hükmetmenin başka yolu olmadığını çok iyi biliyorlar. Bakınız, Siyonizm 14. Protokolü bunu nasıl ifade ediyor: “Bulunduğunuz her yerde sadece dininizin temel esaslarını uygulamaya çalışın. Açık ve gizli bu görevi mutlaka yerine getirin. Başka dinlerle savaşın. İnsanları dinsiz ve inançsız bırakmak için ne gerekli ise yapın. Çünkü dinsiz ve imansız bir topluluğa istediğiniz her şeyi yaptırmanız daha kolay olur. Böyle kişiler en küçük bir maddi çıkarla satın alınabilir. Dininizden başka bir ideolojiye bağlanmak asla doğru olmaz.”

Nitekim 1967’de Mısırlı askerler arasında inançsızlık propagandası yapılmış, manen tükenen askerleri alt etmek çok daha kolay olmuştur. Yüce Rabbimiz ‘’Kendilerine kitap verilenlerden birtakım kimseler sizi dalâlete düşürmek isterler.’’ (Âl-i İmran 69) buyuruyor. Yahudiler gerçekleri gizleyerek, hakkı bâtıla karıştırarak Müslümanların ilham aldıkları kaynakları kurutmak, onları Kur’ân esaslarından uzaklaştırmak; şerefli geçmişlerinden kopararak mânevi değerleriyle Müslüman nesiller arasına engeller örmek için çalışıyorlar.

Yahudiler dünya hâkimiyeti ideali için sinsi ve karanlık örgüt ve cemiyetler kurarak başta Osmanlı gibi Müslüman ülkelerin aleyhinde olmak üzere gizli çalışmalar içerisinde oldular. Bunlardan birisi de Masonluk’tur. Masonluğun bir Yahudi kuruluşu olduğu su götürmez bir gerçektir. ‘’Farmasonluk Tarihi’’ adlı kitabın 8. sayfasında şöyle yazar: ‘’Hür Masonlar, Yahudilerin dünya hâkimiyeti planını esas tutarak çalışırlar. Yahudisiz hiçbir mason locası yoktur…’’

Günümüzde artık faaliyet ve üyelerini gizleme gereği dahi duymayan masonların en büyük gayesi Filistin merkezli büyük İsrâil Devletini kurmak ve yüceltmekten başka bir şey değildir. Önceleri mutlak gizlilik esasıyla hareket eden Masonların ilkeleri ve hareket şekillerine bakıldığında birçok halkın bunların tezgâhından geçtiğini rahatlıkla görebiliriz.

Bu ilkelerden bazıları şöyle: İnanç hürriyeti adına düzenlenmiş sloganlarla dine karşı güveni sarsmak; Allah’sız, dinsiz bir yönetim sistemi meydana getirmeye çalışmak. Ellerinden geldiğince dindar insanları yönetimlerden uzak tutmaya çalışmak. Dinler karşısındaki mücadelenin gayesine ancak din ile devleti birbirinden ayırmak suretiyle ulaşabileceğini kabul ederler. Özgürlük ve bireysellik söylemleri ile anne ve özellikle babaların evlatları üzerindeki eğitim, itaat ve gözetim konularındaki haklarını inkâr ederek nesilleri yönlendirmeyi kolaylaştırmak… gibi ilkelerle hareket eden bu kuruluşlar, İslâm başta olmak üzere dinlere tavır koyan nesiller ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır.

Şehit Seyyid Kutub diyor ki: ‘’Masonlar insanları aldatmak, gâye ve maksatlarına âlet etmek için ‘hoşgörü, kardeşlik, hürriyet, eşitlik…’ gibi kavram ve sloganları kullanırlar. Siyon liderinin protokolünde bu sloganların önemli bir yeri vardır. Bu sloganlar Siyonist kökenlidir.’’ Size de bu sloganlar bir yerden tanıdık gelebilir. Osmanlı’yı kendi evlatlarının elinde yıkıma götüren sloganlar bunlar değil midir? Yakın zamanda gezi olayları kalkışmasında benzer sloganlar yok muydu? Terör örgütleri dahil ne zaman ülkemizde yakmak, yıkmak için sokağa çıkan insanlar görsek dillerinde bunlara benzeyen sloganlar görmemiz tesadüf olmasa gerek.

Moşe dedikleri Hz. Mûsa zamanından başlayarak ihâneti kalıtsal bir özellik gibi damarlarında taşıyıp kendilerinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan Yahudi toplumu, tarihte birçok defa (İranlılar, Babilliler, Mısırlılar, Asurlular, Medler, Elenler, Makedonyalılar derken her fırsatta fitne çıkarıp; Kur’ân’daki ifadesiyle bile bile gerçeği gizleyen Yahudileri, Roma kralı Titus kılıçtan geçirir. Yahudiler MS 70 yıllarına denk gelen bu günü hiç unutmaz yas günü olarak anarlar.) sürgün ve katliamların hedefi olmuştur. Son yüzyılda olduğu gibi bunu da her zaman çok iyi kullanmışlar. Mağdur rolünde zulme devam etmişlerdir. Onlar için Yahudi’nin bir dalı kırılacağına bütün dünya yansa yeğdir. Mısır’da kölelik yıllarından, Babil sürgününden beri nesilden nesle aktarılan hile ve desîse kültürü onların diğer halklar ile kardeş olmasına hep mâni olmuştur.

Müslümanlar da ilk günlerden itibaren bunların hîle, fitne ve bozgunculuklarına mâruz kalmıştır. Medine’de Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Benî Kurayza Yahudileri her fırsatta Müslümanların kuyusunu kazmışlar, müşrikleri ve putperest Arap kabîlelerini Müslümanlar aleyhine kışkırtmışlardır. Daha Peygamberimiz (sas) döneminde yaptıkları bozgunculuk nedeniyle Arap yarımadasından kovulmuşlardır. Hz. Peygamber (sas)’den sonra yine rahat durmamış, Müslümanları dedikodularla birbirine düşürerek Hz. Osman’ın şehît edilmesine sebep olmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde Müslümanalar inançları gereği (Peygamberimiz de önceleri onlar ile anlaşmalar yapıp iyi ilişkiler kurma yoluna gitmişti) gerek Kudüs’te gerekse başka şehirlerinde onlara zulüm etmemiş ve insanca davranmıştır.

Onlar ise ilk fırsatta bu hoşgörüye ihânetle karşılık vermişler, Nureddin Zengi döneminde Müslümanların gücünü kırmak için Peygamber Efendimiz (sas)’in mübârek naaşını çalmaya dahi yeltenmişlerdir. 20. yüzyılda da tekrar eden bozgunculuk faaliyetleri onlara Hitler’in hışmı olarak geri döndü. Bugün yine hiç olmadığı kadar zulüm ve fitne yayıyor, Filistinli Müslümanlara akıl almaz bir şekilde saldırıyorlar. Allah’tan dileğimiz: Tarihin tekerrür edip Yahudilerin ektiğini biçerek, yaptıklarına pişman edecek bir kudreti bize ihsân etmesidir.

Yahudileri en çok korkutan, Müslümanlar arasında dînin yeniden revaç bulması, onların Kur’ân ve sünnet etrafında toplanmasıdır. Yahudi, târih boyunca bu inancın karşısında yenilmiştir. Biz bunu sağladığımızda kendi aralarında zaten birçok ayrılık olan ve bunu İslâm düşmanlığı ile örtmeye ve ötelemeye çalışan Yahudiler birbirlerine düşeceklerdir. Yahudi ve Hristiyanların birlik içinde olduğu görüntüsü de bizi yanıltmasın. Tarih boyunca birbirlerini doğrayan bu iki farklı inancın mensupları sadece birbirlerini kullanarak kendi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Çıkar çekişmeleri ve ayrılıkları tez ortaya çıkacaktır. Müminler dinlerinin temel esaslarına yeniden sarılıp, Allah’ın vaadine kulak verdikleri vakit onlara karşı üstünlük sağlayacak ve zafer kapıları da açılacaktır.

Kudüs, kafamızdaki ve gönlümüzdeki yerine oturmalıdır. Peygamber Efendimiz’in (sas) Mirac Gecesi’nde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya gitmesi ve bu olayın Kur’ân-ı Kerim’de müstakil bir surede (İsra Suresi) anlatılması hiç de hikmetsiz değildir. Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil’in dinleri ile İslâm’ın temel inançlarının arasını, Kâbe ile Kudüs’ün arasını birleştirmek içindir. Tüm Müslümanlara ‘’Bu mukaddes emânetlerin sahibi sizsiniz.’’ mesajını vermek içindir.

Rabbimiz Zül Celal hazretleri, Müslümanlara bilinç versin. Takvâ, zühd, mücadele ve cihat aşkı versin. Bizim elimiz ile Kudüs’ü özgür kılsın. Amin.

Kaynaklar

  1. Yahudi ile Savaşımız, Seyyid Kutub
  2. Şanlı Filistin Direnişi, Nurten Selma Çevikoğlu
  3. İsrailoğulları Neden Lanetlendi?, M. Emin Yıldırım
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.