KAPAK – Üç Kişiydiler

KAPAK – Üç Kişiydiler

Öncelikle Müslümanlar olarak bizler Allah’ımıza layık kul, Peygamber’imize layık ümmet olma çabası içinde olmalıyız. Bunun için de Allah’ımızı ve Peygamber’imizi çok iyi tanımamız gerekiyor. Rabbimizin bizleri bu dünyaya gönderiş gayesi kullarının kendine ibadet etmesi ve onların cennete gitmesine bu dünya hayatının vesile olması. Ama ne yazık ki bu dünya hayatı bazı insanların da cehenneme gitmesine sebep olabiliyor.

Bize düşen güzel bir kulluk ve kulluğumuzun kabulü için de dua etmek. Dua, insanın bütün benliği ile Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesidir. Dualar fiili ve kavli olmak üzere ikiye ayrılır. Fiili dua üzerine düşeni yaparak, kavli dua da sözle istemektir. Peygamber Efendimiz aleyhisselam bir hadislerinde “Kim Allah subhanehu’ya dua etmezse, Allah o kimseye gazap eder.” buyurmaktadır.

Bu bilgilerden yola çıkarak yine Peygamber Efendimiz bize şu üç kişiden bahseder;

“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktı. (Akşam olunca) Geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında “Bizi bu kayadan salih amellerimizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağımız dualar kurtarabilir!” dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

“Benim yaşlı, ihtiyar ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde onların uyanmalarını bekliyordum. Ey Allah’ım, bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!”

Taş bir miktar açıldı ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi:

“Ey Allah’ım! Benim bir amcakızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan faydalanmak istedim ama bana yüz vermedi. Gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim, kabul etti. Arzuma nâil olacağım sırada “Allah’ın mührünü gayrimeşru olarak bozman sana haramdır!” dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim. Ey Allah’ım, eğer bunları senin rıza-i şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.”

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki:

“Ey Allah’ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki, çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve “Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!” dedi. Ben de:

“Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!” dedim. Adam:

“Ey Abdullah, benimle alay etme!” dedi. Ben tekrar:

“Ben seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!” diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. Ey Allah’ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam bize şu halden kurtuluş nasip et!” dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.”

Demek oluyor ki bize düşen, Allah’ımızın belirlediği imtihanları kazanmak için çok gayret sarf etmemiz. Ne mutlu, Allah yolunun yolcularına. Ne mutlu, Allah’ımızın belirlediği imtihanı kazanmak için uğraşanlara ve kazananlara.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.