KAPAK- Sahabe Efendilerimizden Samimiyet Örnekleri

“Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir. Biz, kime (yahut kim için) diye sorduk. O da; Allah’a, Kitabına, Resulüne, Müslümanların (meşrû) idarecilerine ve bütün Müslümanlara, dedi.” (Sahihi Müslim, Kitabul iman)
Ebû Cühayfe Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Selmân ile Ebü’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bu sebeple Selmân, Ebü’d-Derdâ’yı ziyaret ederdi. Bir ziyaret esnasında onun hanımı Ümmü’d-Derdâ’yı oldukça eskimiş elbiseler içinde gördü. Ona:
– “Bu halin ne?” diye sorunca, kadın:
– Kardeşin Ebü’d-Derdâ dünya malı ve zevklerine önem vermez, dedi. O esnada Ebü’d-Derdâ eve geldi ve hazırlattığı yemeği Selmân’a ikram edip:
– Buyurun, yemeğinizi yiyin, ben oruçluyum, dedi. Selmân:
– Sen yemedikçe ben de yemem, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebü’d-Derdâ sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebü’d-Derdâ teheccüd namazı kılmaya hazırlandı. Selmân ona:
– Uyu dedi. Ebü’d-Derdâ uyudu, bir müddet sonra tekrar kalkmaya davrandı. Selmân yine:
– Uyu, diyerek onu kaldırmadı. Gecenin sonlarına doğru Selmân:
– Şimdi kalk, dedi ve her ikisi birlikte namaz kıldılar. Sonra Selmân, Ebü’d-Derdâ’ya şöyle dedi:
– “Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Hak sahiplerinin her birine haklarını ver.”
Sonra Ebü’d-Derdâ, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olup biteni anlattı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Selmân doğru söylemiş” buyurdu. (Buhârî, Savm 51, Edeb 86.)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün Muâz radıyallâhu anh’ın elini tutarak:
-Ey Muâz! Allâh’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum, buyurdu.
Muâz -radıyallâhu anh- da:
-Anam babam sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Ben de seni çok seviyorum, dedi. Daha sonra Peygamber Efendimiz, ona şöyle buyurdu:
-Ey Muâz! Sana her namazın sonunda; “Allâh’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk yapabilmek husûsunda bana yardım et!” duâsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum. (Ahmed, V, 244-245; Ebû Dâvûd, Vitir, 26; Nesâî, Sehv, 60; Tirmizî, Zühd, 30)
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- dedi ki; Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:
-“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”
Bir de baktık ki Ensâr’dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi. Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullâh bin Amr, o adamı tâkip etti ve ona:
-Ben babamla münâkaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misâfir eder misin, dedi.
Adam:
-Olur, dedi.
Daha sonra Abdullâh bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlattı:
-Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalktığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar, uyandıkça Allah Teâlâ’yı zikretti ve tekbîr getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçümser gibi oldum ve dedim ki:
-Ey Allâh’ın kulu! Babam ile benim aramda bir ihtilâf vâkî değildir. Fakat Rasûl-i Ekrem’in senin için üç kere; “Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.” buyurduğunu işittim. Üç defâ da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni, Rasûlullâh’ın söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?
O zât:
-Şu gördüğünden başkası değildir, dedi.
Ben ayrılmak için dönünce ardımdan seslendi ve dedi ki:
-Benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben Müslümanlardan hiçbir kimseye kalbimde kin tutmam (gönlüm bütün Müslümanlara muhabbetle doludur) ve Allâh’ın verdiği herhangi bir hayırdan dolayı da kimseye aslâ hased etmem.
Bunun üzerine:
-İşte seni o dereceye ulaştıran, bizim muvaffak olamadığımız bu hâlindir, dedim. (Ahmed, III, 166)