KAPAK-Kur’an’a ve Sünnete Göre Kimler Kurtuldu?

Felah bir terim olarak, kişinin dini ve ahlâkî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla âhirette ulaşacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifade eder.1
Felâh ve türevleri, Kur’an’da 40 yerde geçer. Felâhın zıddı olan hüsran ve türevleri ise 65 yerde kullanılır. Felâhtan türetilen ve “felâha ulaşan, ebedî saâdete eren” anlamına gelen “müflih” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de çoğul şekliyle “müflihûn” bir övgü ifadesi olarak sadece mü’minler hakkında kullanılmaktadır. Felâh, Kur’an terminolojisinde genellikle, âhiret hayatında cehennemden kurtulup cennete girmeyi ve Allah’ın rızasını elde etmeyi ifade eder.
Râgıb el-İsfahanî, felâhı/kurtuluşu, dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra, birincisini dünya hayatını güzelleştiren uzun ömür, zenginlik, şeref ve bunların kazandırdığı mutluluk olarak yorumlamış, uhrevî saâdeti de şu dört şeyle özetlemiştir: Ölümsüz bir ömür, hiçbir ihtiyaç unsuru taşımayan zenginlik, zillet şâibesinden arınmış bir şeref ve cehil karanlıklarından kurtulmuş bir ilim.
Hayra Davet Edenler Kurtuldu
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin özenle üzerinde durduğu ve kurtuluşa / felaha erenlerden saydığı peygamberliğin en önemli nişanesi olan davet konusu bugün daha çok önem kazanmıştır. Rabbimiz Âl-i İmran suresi 103-104. ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”
Rabbimiz ayetin başında Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın buyurarak ümmetin bugün en çok ihtiyacı olan vahdete dikkat çekmiş, tevhit üzerinde birleşmemiz gerektiğini vurgulamış, kurtuluşun hep birlikte/toptan olacağını belirtmiştir.
Öncelikle iyiliği emir kötülüğü nehy sorumluluğunu üstlenen Müslümanlar marufu ve münkeri bilmek zorundadır. Aksi takdirde marufu bilmeyen kimse onu nasıl emredebilir, münkeri bilmeyen kötülüğü nasıl nehyedebilir? Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh naklediyor: “Sizden herhangi biriniz bir münker gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Gücü yetmiyorsa diliyle, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu (sonuncusu) ise imanın en zayıf şeklidir.”2
Hayra çağırma, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevi gücü nispetinde tüm mü’minlerindir. Her Müslüman bildiği ölçüde Allah’a davetle mükelleftir. İnsan çabuk unutan bir varlıktır. Bu özelliği ayette şöyle ifade edilir: “Gerçek şu ki, biz önceden Âdem’e buyruğumuzu ulaştırmıştık. Ne var ki, o bunu unuttu. Onda azim de bulamadık.” (Tâhâ, 115) İşte bu yüzdendir ki Rabbimiz hayra davet, iyiliği emir ve kötülüğü sakındırma vazifemizi sürekli diri tutmamızı emreder.
Bugün yaşadığımız toplumdaki yozlaşmanın seviyesi bu görevimizi ne kadar ihmal ettiğimizi de ortaya koymaktadır. Tarihte kurduğumuz, sekiz asır boyunca ayakta kalan muhteşem medeniyet Endülüslü Müslümanların bu misyonlarını unutmalarından yıkılmıştır. “İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü!” (Maide, 79-80) Efendimiz de “Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de zulmüne engel olmazlarsa Allah’ın azabını tüm insanlara umumileştirmesi yakındır.”3 buyurur. Müslümanlar sadece şerden beri olmakla değil onu ortadan kaldırmakla da mükelleftirler.
Türkçeleştirilmeyen Felah!
Namaza davet edilirken, günde beş kez “haydin felâha!/kurtuluşa” diye çağrılıyoruz. Yine kamet getirirken, cemaatle namazın felâh/kurtuluş olduğunu tekrar vurguluyoruz. Cemaat, kardeşlik bağlarını güçlendirerek huzur ve felâhı İslâm toplumuna yayar. Felâh’ın dünya ve âhireti kapsayan kurtuluş anlamına geldiğini bilen namaz düşmanları, ezanı Türkçeleştirirken “felâh” kelimesini niye Türkçeye tercüme edip “haydin kurtuluşa!” dedirtmediler de “haydin felâha!” dedirttiler? Ezanın Türkçeye çevrilmeyen tek kelimesi “felâh” oldu. Sebebi, halkın “felah” kelimesinin “kurtuluş” anlamına geldiğini bilmemesini sağlamak ve “haydin kurtuluşa” mânâsına gelecek bir çağrıda bulunmamaktı.
Efendimize Göre Kurtulanlar
Talha bin Ubeydullah radiyallahu anh şöyle buyurur: “Necid ahâlîsinden saçı başı darmadağın (fakîr) bir kişi Efendimizin huzûr-ı âlîlerine geldi. Uzaktan sesini karmakarışık duyuyor fakat ne söylediğini anlayamıyorduk. Nihâyet yaklaştı. Meğer İslâm’ın ne olduğunu soruyormuş. Efendimiz ona cevâben: “Bir gün bir gece içinde beş vakit namaz!” buyurdular. Adamcağız “Bunlardan başka kılmam gereken namaz var mı?” diye sordu. Efendimiz “Hayır, ancak nâfile namazlar kılmak istersen o başka!” buyurdular. Ondan sonra Rasûlullah “Bir de Ramazan orucu.” buyurdular. Adamcağız yine
“Bundan başka tutmam gereken oruç var mı?” diye sordu. Efendimiz “Hayır, ancak nâfile olarak tutmak istersen o başka!” buyurdular. Efendimiz, ona zekâtı da zikrettiler. Adamcağız yine “Bundan başka vermem gereken bir şey var mı?” diye sordu. Efendimiz aleyhisselam “Hayır, ancak nâfile sadaka ve infaklarda bulunmak istersen o başka!” buyurdular. Bundan sonra o sahâbî dönüp gitti. Giderken “Vallâhi bundan ne fazla ne de eksik yaparım!” diyordu. Onun bu sözünü işiten Rasûlullah: “Eğer sözüne sâdık kalırsa felâha/kurtuluşa erdi!”4 buyurdular.
Sözlerimizi konumuzla ilgili şu ayet-i kerimelerle tamamlayalım; “Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.” (Haşr, 9) “Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden, namaz kılan kimse kuşkusuz felaha (kurtuluşa) ermiştir.” (A’lâ, 14-15) “Nefsini kötülüklerden arındıran felaha (kurtuluşa) ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 9-10)
Felaha erenlerden olmamız dileğiyle!
Dipnot
1- TDV İslam Ansiklopedisi, 1995, cilt: 12, sayfa: 300-301
2- Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, C. I, S. 276
3- Tirmizi, Fiten-8
4- Buhârî, Îmân, 34