KAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar” – ilkadim DergisiKAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar” – ilkadim DergisiKAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar” – ilkadim DergisiKAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar” – ilkadim DergisiKAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar” – ilkadim Dergisi

KAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar”

KAPAK- “Kur’an ve Sünneti Ayakta Tutanlar”

Rabbim bizleri yanlış anlaşılmaktan, haddini aşan sözler sarf etmekten, kibirden, kendini beğenmişlikten, samimiyetsizlikten korusun. Söylediklerimizi hayatımızda hâkim kılmayı nasip etsin. Rabbim bizleri bu kutlu yoldan ayırmasın, ilmimizi, azmimizi, muhabbetimizi artırsın. Bu yolda koşarken Rahmet-i Rahman’a kavuşmayı bizlere nasip etsin. Amin

Niçin davet etmeliyiz? Neden İslam’ı tebliğ? Niçin davetçiyiz? Neden Allah yolunda cihat edeceğiz? Bu soruları kendimize sorup cevaplar aramak durumundayız. Bu soruların cevabı için de öncelikle Rabbimizin ayetlerine kulak verelim. Rabbimiz bize ne buyuruyor?

Cenab-ı Allah, Bakara: 193; Nisa: 74, 76, 95; Tövbe: 24, 38; Âl-i İmran: 142, 195; Muhammed: 7; Hucurat: 15 ayetlerinde niçin davet etmemiz ve neden Allah yolunda cihat etmemiz gerektiğini açıklamakta ve bildirmektedir. Muhammed suresi 7. ayet-i kerimede Cenab-ı Allah; “Ey iman edenler, eğer siz Allah’a yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit, sağlam tutar buyurmaktadır.”

Hucurat suresi 15. ayet-i kerimede Rabbimiz; “Müminler ancak Allah’a ve Resulüne inanan, sonra bunda şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte onlar doğru olanların ta kendileridir.” buyurmaktadır. Mealini verdiğimiz bu iki ayet-i kerimeden yola çıkarak Allah’ın dinine yardım edenleri Cenab-ı Allah yalnız bırakmayacağını, onların yardımcısının da kendisi olduğunu ifade ediyor ve bizleri canlarımızla, mallarımızla Allah’ın dini için mücadele etmeye davet ediyor. Allah’ın yolunda olanların her zaman yanında olduğunu, Allah’ın dinine yardım edenlere yardım edeceğini müjdeliyor.

Bir de iki cihan güneşi Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine kulak verelim. Hz. Huzeyfe (ra)’dan dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (as) şöyle buyurmaktadır; “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden men edersiniz ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir ceza gönderir de sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz lakin duanız kabul edilmez.” (Tirmizi) “Kim bir kötülük görürse onu önce eliyle düzeltsin, ona gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin ki bu imanın en zayıf noktasıdır.” (Ebu Said el Hudri -ra-)

Bu hadis-i şerifi şöyle bir düşünüp hazmetmeye çalışsak. Gerçekten, bir kötülük gördüğümüzde ne yapabiliyoruz? Birileri düzeltsin mi diyoruz, bunun bir muhasebesini yapmamız gerekiyor. Bu durumumuzu Hz. Aişe (r. anha) annemizden rivayet edilen şu hadis-i şerif çok güzel dile getirmektedir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “İki sarhoşluk sizi saracaktır, dünya sevgisi sarhoşluğu, cehalet sarhoşluğu. Böyle bir zamanda artık iyiliği emretmez, kötülükten de sakındırmazsınız. O zaman da Kur’an ve sünneti ayakta tutanlar muhacir ve ensarın sevapta ileri olan ilkleri gibidir.” (El-Camius Sağir) Rabbim bizleri Kur’an ve sünneti ayakta tutanlardan eylesin.

Kur’an ve sünneti ayakta tutmak, insanları Kur’an ve sünnetle tanıştırarak insanların hayatlarına Kur’an ve sünneti getirmek olmalıdır. Peygamber efendimiz Kur’an’ı ve sünneti ayakta tutanları, Kur’an ve sünnetin insanların hayatına hâkim olmaları için gayret edenleri, Muhacir ve Ensar’ın sevapta ileri olan ilklerine benzetmekte. Bundan daha güzel bir müjde, bundan daha güzel bir muştu olabilir mi? Bu müjde gevşediğimizde, üzüldüğümüzde, sıkılıp bunaldığımız zamanlarda bizleri şarj etmeli. Peygamber efendimizin, Allah’ın dinini anlatan, yayan ve tebliğ edenlerle ilgili birçok müjdesi var. Bu müjdelerden birisini daha hatırlayalım. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’ye, Hayber’e giderken şöyle nasihat eder. “Senin vesilenle bir kişinin hidayete ermesi, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.” Allah katında bir kişinin İslam olması, Allah’a olan kulluğunu güzelleştirmesi, Allah’ın sevdiği kulları arasına girmesi kadar güzel bir hizmet yok.

Hazreti Ali’ye Peygamberimizin verdiği bu muştu ile Tarık bin Ziyad, Cebeli Tarık Boğazı’nı geçip İspanya’yı fethetti. Geri dönmemek için gemileri yaktı. Medeniyeti, sanatı, mimariyi ve İslam’ı Avrupa’ya taşıdı. İlerlemek için bazen gemilere binmek bazen de o gemileri yakmak mı gerekir? Biz, Müslümanlar olarak hangi gemilerimizi yakabiliyoruz? Lüks gemilerimizi mi, rahatlık gemilerimizi mi yakabiliyoruz? Yakabildiğimiz dünyalık gemilerimiz var mı?

Sahabe efendilerimiz, Hz. Ali’ye söylenen bu muştuyla dünyanın dört bir yanına dağılmış, o zamanın şartları ve imkânları içerisinde ta Çin’e kadar gitmişlerdir. Allah’ın dinini insanlara duyurmak için mücadele vermişlerdir. Vehb bin Kebşe hazretlerini görüyoruz. Allah ondan razı olsun. Çin’de İslam’ın nurunu insanlarla buluşturmuş, bizlere Allah’ın dini için neler yapılabileceğini göstermiştir.

Zeyd bin Sabit (ra) da rivayetlere göre üç-beş ay gibi bir sürede İbranice ve Süryaniceyi öğrenir. Neden? Allah’ın dinini insanlara duyurmak, anlatmak için. İslam tarihinde Allah’ın dinini yaymanın, Allah’ın dinini duyurmanın gayretlerini çokça görmekteyiz. İslam tarihinde Reci seferi buna çok güzel örneklerden biridir. Hicretin üçüncü yılının sonunda, Adal ve Kara kabileleri, Peygamberimize gelip İslam’ı öğretecek öğretmenler istediler. Daha sonra da Huzeyl kabilesi ile anlaşıp Müslümanlara tuzak kurdular. Asım bin Sabit (ra), Hubeyb bin Adî (ra), Zeyd bin Sabit (ra) ve arkadaşları şehit oldular.

Mehmed Akif’in, Asım bin Sabit (ra)’a ithafen dediği gibi;

“Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek,

Çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”

Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılma, insanları İslam’la tanıştırma gayretinin zirve noktalarından birisi de Bir-i Maune olayıdır. Hicretin üçüncü yılı Safer ayı, Ebu Bera, Peygamberimizden kendilerine İslam’ı anlatacak bir irşad birliği göndermesini ister ve bu irşad birliği Ebu Bera’nın himayesi ile Necid halkına İslam’ı tebliğe gitmiştir. Ashab-ı Suffa’dan 70 kişi vardır. Müslümanları öldürmek için kurulan bu hain tuzak neticesinde Ka’b bin Zeyd (ra)’ın dışında bütün sahabeler şehit olur. O da Hendek Savaşı’nda şehit olur. Allah’ın dinini anlatmak için yeryüzüne dağılan, gayret eden Müslümanlara yapılan hainlikler elbette bitmeyecek ama Allah’ın dinini öğrenmek isteyenlere de Müslümanlar her zaman koşacak. Allah’ın dini için asla yorulmadan, bıkmadan gayret edecek.

Allah’ın dinini anlatmaya, insanlara duyurmaya aşık olan, Allah’ın dininin yeryüzünde hakim olması için gayret eden Hz. Ömer (ra)’dan bir hatıra paylaşmak isterim. Hz. Ömer (ra) halife olduğu sıralarda ashab-ı kirama şöyle bir soru yöneltir. “Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa ne istersiniz?” Ashabdan farklı cevaplar gelir, kimi; “Gümüş, altın ve mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam” diye cevap verir. Sahabeler kendilerine göre bir takım düşüncelerini dile getirmişlerdir. Sahabe efendilerimizden birisi “Ya Ömer, sen ne isterdin?” diye sorunca, Ömer (ra), “ben de Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel ve Huzeyfetül Yemani gibi bir oda dolusu adam isterim ki onları Allah yolunda görevlendireyim de Allah’ın dinini anlatsınlar.” Asıl mesele İslam davasının nefesini yüzyıllar sonrasına taşıyabilecek erler olmak ve bu erleri yetiştirmek, çevremize, ülkemize ve hatta bütün dünyaya tesir edecek insanların yetişmesini sağlayacak ortamları oluşturmaktır. İslam sancağı biz Müslümanlara emanet edildi, bizler de bu sancağı emanet edecek erleri yetiştirmeliyiz.

Bu düşünceyle yanıp kavrulursak Rabbim yolumuzu açar, bize bir yol gösterir. Bu çalışmaların içinde bir binanın tuğlaları gibi olmamız gerektiğini unutmayalım ki bir tuğla eksik olursa bina da eksik olur. Sistemli ve düzenli bir çalışma içerisinde olmalıyız. Bu şuurla organize olmuş bir sistem içerisinde çalışırken hizmetlerimizi daha güzele götürmek, davetimizi, tebliğimizi daha ileriye taşımak için nelere dikkat edelim, neler yapalım soruları üzerinde duralım biraz da;

1- Yenilenmeliyiz, manen yenilenmeliyiz, bilgi olarak yenilenmeliyiz, eğitim çalışmalarında yenilenmeliyiz, yenilenmeyen bozulur, kokar, çürür. Yenilenmek için enerjiye ihtiyacımız var. Enerjinin kaynağı “İmanımız, Allah ve peygamber sevgisi.”

2- Sürekli irtibat halinde olalım, irtibatımızı kopartmayalım, sahabe efendilerimizin üç günden sonra birbirlerini özlediklerini unutmayalım. Biz birbirimizi özleyebiliyor muyuz?

3- Fedakârlık yarışında olmalıyız. Fedakârlığımız ne ölçüde, Allah için en son hangi fedakârlıklarda bulunduk?

Öncelikle zamanımızdan, sonra malımızdan, en sonunda canımızdan fedakârlık yapabiliriz. Zamanından fedakârlık yapamayanlar, mallarından fedakârlık yapabilirler mi? Mallarından fedakârlık yapamayanlar, canlarından fedakârlık yapabilirler mi? Bu soruları kendimize sormalıyız. Bir işe ne kadar değer verdiğimiz, ona ayırdığımız zamanla ölçülür, demişler. İslami hizmetlere yeterli zamanı ayırabiliyor muyuz?

4- Allah için sevmek, hizmetleri severek yapmak. Kardeşlerimizi, hizmetlerimizi Allah için sevmeliyiz. Çalışmalarımızı Allah için severek yaparsak gönüllere girer, gönüller kazanırız. Heyecanımızı yitirmeyiz, yorulmayız.

5- Tefekkür. Allah yolunda bir saatlik tefekkür, bir gece boyunca ibadet etmekten ve bir yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır buyrulmaktadır. Allah’ın dinine nasıl hizmet edelim, gençlere, insanlara nasıl ulaşalım diye tefekkür etmek de aynı değil mi? Allah için kaç gece uykumuz kaçtı da tefekkür ettik, düşünmekten uyuyamadık, neler için uykumuz kaçıyor, bir düşünsek bunları. Rabbimiz için, hizmetlerimiz için, kardeşlerimiz için uykularımız kaçmasın mı?

6- Örnek olmalıyız, örnek olmaya çalışmalıyız. Örnek olacak nesiller yetiştirmeliyiz.

7- Allah’ın dininin yeryüzüne hâkim olmasına duyduğumuz inancımız nedir? Yoksa beşeri ve demokratik sistemlerin içerisinde bu inancımızdan uzaklaşıp inancımızı mı yitirdik? Böyle bir düşünce aklımıza gelmiyor mu? Aklımıza getiremediğimiz, düşünemediğimiz, hayalini dahi kuramadığımız bir şeyi Rabbim bize nasip eder mi?

8- Görev ve sorumluluk bilincimiz nedir? İslami hizmetlerde mutlaka bir yerimiz ve görevimiz olmalıdır. İslam sancağını taşıma gayreti içerisinde olan her Müslümanın, özellikle İslami hizmetlerde ağır sorumluluklar almış hocalarımızın ve kardeşlerimizin Allah yardımcısı olsun. Rabbim güçlerini arttırsın. Bu hocalarımız ve kardeşlerimiz desteğe ihtiyaç duyduklarında yanlarında yoksak, bu çalışmaları uzaktan izliyorsak, bizimle birlikte yapılabilecek hizmetlerin yapılamadığını görmemiz, farkına varmamız gerekir. Bunun hesabının da olacağı muhakkak. Rabbimiz bizleri bu durumlara düşmekten korusun. Amin

9- Tespit yapmakla iş bitmiyor. Sorunu tespit ettik tamam, çözüm ne? İdeal çözümler bulmak ve çözümü uygulamak, sistemli bir yapıyla mümkündür. Kişilerin ürettiği çözümle, sistemlerin ürettiği çözüm kıyaslanamaz. Kişisel olarak hangi problemleri ne kadar çözmeye güç getirebiliriz? Çalışmalarımızın, vakıflarımızın ve derneklerimizin kıymetini bilelim. Bu nimetlerin kıymetini bilmezsek, Allah korusun nimetin elimizden gitmesi de var. Rabbim bu hizmetlerin kıymetini bilmeyi, fikirlerimizi, düşüncelerimizi, dertlerimizi paylaşarak çözümler üretmeyi ve uygulamayı nasip etsin.

10- Allah yolunda nöbette olduğumuz bilincini hiç unutmamak gerekir. Her davetçi bulunduğu yerin, makamın, aldığı görevin bir nöbetçisidir. Nöbetini terk ettiği anda ne kadar büyük bir yanlışlık içinde olacağını bilmeli, yaptığı bu çalışma ve hizmetlerle Allah yolunda sınır karakolunda bekleyenlerin sevabını alacağının şuurunda olmalıdır. “Allah yolunda ileri karakollarda nöbet bekleyenler ölse bile onun ameli kıyamet gününe kadar kendisine akar.” (Taberanî, el Mucemül Kebir)

12- İslam ümmetinin ve bizlerin içinde bulunduğu şartların değişmesini istiyorsak bedel ödemeliyiz.

13- Bilgi, birikim ve tecrübelerin aktarımıyla yeterli olgunluk ve verimliliği yakalamalıyız.

14- Olaylara yerinde ve zamanında müdahale ederek fırsat ve imkânları kaçırmamalıyız.

15- Eksikliklere, hatalara ve olumsuzluklara takılıp kalmamalıyız. Bu durumlar yapılacak hizmetlerimizi engeller, yerimizde saymamıza neden olur.

Rabbim kendi yolunda bizleri daim eylesin, yar ve yardımcımız olsun. Peygamber efendimizin şu hadisi ile yazımı tamamlamak isterim.

Enes (ra)’dan rivayet olunur ki; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün “Size bir takım insanlardan haber vereyim mi? Onlar ne peygamber ne şehittir, ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler, onların Allah katındaki makamına gıpta eder. Onlar nurdan minberler üzerinde oturmuşlardır ve herkes onları tanır.” buyurmuştu. Onlar kimlerdir ya Rasulullah, denildi. “Onlar, kullarını Allah’a, Allah’ı da kullara sevdiren kimselerdir. Onlar, yeryüzünde insanların hayrını isteyerek ve nasihatte bulunarak dolaşırlar.” cevabını verdi. “Ey Allah’ın Resulü, Allah’ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki, kullarını Allah’a sevdirmek nasıl olur?” diye sorduk. Şöyle buyurdu; “İnsanlara Allah’ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden onları sakındırırlar. İnsanlar da buna uyunca Allah azze ve celle onları sever.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.