KAPAK – Korkudan Emin ve Güvende Olmak

Allah hiçbir şeyi hikmetsiz yaratmadığı gibi korkuyu da gereksiz ve faydasız yaratmamıştır. Allah; insana, yaşamayı, hayatta kalmayı sağlayacak tepkileri, refleksleri bahşetmiştir. Bunlardan birisi korkudur. Korku, olabilir sanılan bir kötülüğün uyandırdığı sindirici bir duygudur. Bu bağlamda korku, insanın tehlikelerden emin ve güvende olmasını sağlayan biyolojik bir reaksiyondur.
Korkunun bizatihi kendisi ile değil nereye yöneltildiği ve ne kadar olduğu ile faydalı veya faydasız ayrımı yapabiliriz. Kendisinden zarar geleceği düşünülen kişilerden, olaylardan ve durumlardan kişinin kendisini korumasını sağlayan bir mekanizma elbette ki Allah’ın bir lütfudur. Eğer yaradılışla birlikte korku gelmeseydi insan kendisini bekleyen tehlikeler karşısında bilinçsiz ve savunmasız kalacaktı. Bu anlamda korku, hayati öneme sahip bir duygudur. Bunu dünyevi tehlikeler olarak düşünebileceğimiz gibi manevi tehlikeler olarak da düşünebiliriz. Günaha girmekten korkmak, şirke girmekten korkmak; kişiyi günah olacak, şirke düşürecek hal, hareket ve tavırlara karşı uyanık hale getirecektir. Bu aynı zamanda öğrenmeyi de zorunlu hale getirecektir. Çünkü tehlikesinden emin olmak için düşmanı tanımak elzemdir.
Kur’an’da korku kelimesinin karşılığı olarak birçok kelime kullanılmaktadır. Havf, haşyet, ittika, rahbet, hazer, vecel, işfak, huşû, inzar, hudû gibi kavramlar korkunun türlerini ve çeşitlerini göstermektedir. Her biri de “korku” kavramı ile ilişkili olsa da daha geniş anlamlar barındırmaktadır. Özetle; Allah’a inananların, Rablerine karşı duydukları derin saygı ve ciddiyet, Allah’a karşı gelme ve saygısızlık etme korkusu, Allah’ın azametinin farkında olmak, Allah’ın azabından korkmak, âhiret kaygısı, günaha düşme endişesi gibi korkuları ifade etmektedirler.
İnsanların sahip olduğu dünyevi korkulardan birisi rızık korkusudur. Allah rızka kefil iken sanki hiç doymayacakmışız gibi, her an fakirlik tehlikesiyle karşı karşıya kalacakmışız gibi dalarız para kazanma hırsına. Fakirlik korkusu öyle bir hâl almış ki bu korku ile bazı Arapların çocuklarını öldürdükleri bile olmuş. İsra suresi 31, En’am suresi 151. ayetlerde insanlar bu konuda uyarılmışlardır.
Hud Suresi 6. ayette her canlının rızkının önceden belirlendiği ifade edilmektedir. İnsan, fakirlik korkusu ile harama tevessül ederse zaten kendisine tahsis edilmiş rızka helal yollarla ulaşmak varken boşuna harama bulaşmış olur.
Kendisine tahsis edilen rızkın kaynağını insandan bilmesi de insanı farklı korkulara sevk eder. İşini kaybetme korkusu ile işverenin usulsüz işlerini yapmak ya da göz yummak, işverenin izin vermemesi durumunda iş yerinde namaz kılmayı terk etmek gibi Allah’ın razı olmayacağı durumlara düşebilir.
İnsan, insan için en büyük korku kaynaklarından birisidir. Nüfuzlu, iktidar sahibi, kuvvetli ve zalim kişilerden insanlar korkabilir. Çevre baskısı, el âlem korkusu, insanın insandan korkmasına bir başka örnektir. Bu korku insana yapılması gereken birçok şeyi yaptırmazken, yapılmaması gereken çok şeyi de yaptırır.
Çocuklarımız için gelecek korkusu, kendimiz için yaşadığımız fakirlik korkusunun yeni nesle aktarımıdır. En iyi okullarda okumalı LGS, TYT, YKS, KPSS ne kadar sınav varsa hepsini bir bir geçmeli, masa başı rahat bir işi olmalıdır. Gencin yeteneği, istidadı gözden kaçırılır, hepsi aynı kefeye konur. Genç, olmadığı sıklette yarıştırılınca kazanabileceği sıkletteki yarışmayı kaçırır ve kaybetmeye mahkûm olur. Anne baba dünyasını rahat yaşasın diye bu kadar çabalarken hiç ölümün olmadığı sonsuz hayat için gerekli olan eğitimi ıskalayabilir. Din dersleri, seçmeli okutulduğu hatta zorunlu olduğu okullarda da önemsiz ders sınıflamasına alınan dersler arasında yer alıyor. Zihinlerde “önemsiz dersler” diye bir kategorinin oluşması zaten bir sorun iken karakter inşası ve genel kültür oluşturacak derslerin bu kategorilere sokulması ayrı bir sorundur.
Cuma Suresi 8. ayette de belirtildiği gibi ölüm insanı muhakkak bulacaktır. İnsan da ölümden korkar. Dünya hayatında istek ve arzular hiç bitmiyor ve tatmin hiçbir zaman tam sağlanmıyor olsa da insan hayat bitsin istemiyor. Bu nedenle can tatlı, ölüm korkutucu oluyor.
Ehliyet ve liyakat hem devlet işlerinde hem de özel sektörde bir işin hakkıyla yapılması için oldukça elzemdir. İnsan bulunduğu konuma, makama ister liyakatle ister iltimas ile gelsin bulunduğu makamı kaybetmek istemez. Liyakat ile gelen bu anlamda daha rahattır muhakkak. İnsan bulunduğu makamı kaybetme korkusu ile boyun eğmemesi gereken durumlara boyun eğebilir, yapmaması gerekenleri de yapabilir.
Bahsettiğimiz dünyevi korku örneklerini artırmak mümkündür tabii ki de. Ama bütün bu korkulardan insanı emin kılacak ve kurtaracak formül de var tabi ki: Allah korkusu. Allah korkusu avâm (halk) ve havâss’a (âlimler, veliler ve ârifler) göre değişkenlik gösterebilir. Havâss’ın korkusu, Rabbini incitme, üzme ve O’ndan uzak kalma korkusudur. Avâm’ın korkusu ise, O’nun azabından korkmadır.4 Burada bahsi geçen her iki tür korku da kişiyi kurtuluşa, ebedi saadete götürecek korkudur. Dünyevi ve uhrevi korkulardan kurtaracak, emin kılacak korku Allah korkusudur.
Allah’tan korkan, rızkı veren Allah’tır der, harama tevessül etmez, işverenin caiz olmayan iş ve eylemlerine ortak olmaz, layık olmadığı makam için çabalamaz, makamı kaybetme korkusu yaşamaz, çünkü o en yüce makama taliptir: Allah rızası. Çocuğunu okuturken Allah rızasını düşünür, çocuğunun çok para kazanmasından ve rahatından ziyade İslam’a ve devletine hizmetini önceler. Hırs yapmaz, çocuğunun yeteneklerini önceler. Çünkü Allah rızka kefildir. “Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Rızkı dilediğine bol verir, dilediğine de kısar. Çünkü O her şeyi bilmektedir.” (Şura, 12)
Rızkını arar ama bunu hayatının merkezine alarak hırs yapacak kadar ileri gitmez. Çocuğunun dünyalığını kazandıracak eğitim için gösterdiği çabayı ahiretini kazandıracak eğitimi için de düşünür ve planlar.
Zalimler, güçlüler, nüfuzlular ona hiçbir şey yapamaz, çünkü tedbirini alırken aynı zamanda bilir ki Allah’ın izni olmadan kimse kimseye bir zarar veya fayda veremez. El alemin, konu komşunun, çevrenin dediği değil, Allah’ın ne dediği önemlidir onun için.
Ölümden, dünya hayatının bitişi anlamında korkmaz, çünkü dünyayı ahiretin tarlası olarak görmüştür. Hakiki aleme hazırlık yapmaya çalışmıştır. Ölümden, Allah korkusunun bir şubesi olarak korkabilir; Allah’ın rızasına uygun yaşayıp yaşamadığı konusunda Allah’ın azabından korktuğu için. Burada da Allah korkusunun başka bir şubesi devreye girer; Allah’ın rahmetini düşünerek ümit içerisinde olur, Allah’ın rızasını kazanma azmiyle hayatını sürdürür.
Allah korkusu insan için inanılmaz bir güç ve çok kuvvetli bir zırhtır. Koruma kalkanıdır. Allah’ın azameti, şanını, yüceliğini tanıyan ve bilen bir kişiyi kim, hangi durum, hangi varlık korkutabilir. Bu anlamda Kur’an’ın kendilerine korku ve üzüntünün uğramayacağı insanların vasıflarına da bir bakalım:
- Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler. (Bakara, 62; Maide, 69)
- Allah’ın gönderdiği rehbere inananlar. (Bakara, 38)
- Güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim edenler. (Bakara, 112)
- Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler. (Bakara, 262)
- Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarf edenler. (Bakara, 274)
- İman edip dünya ve âhiret için yararlı şeyler yapanlar, namaz kılanlar ve zekât verenler. (Bakara, 277)
- Peygamberlere iman edip halini düzeltenler. (Enam, 48)
- Allah dostları. (Yunus, 62)
- Ayetlere iman edenler ve Allah’ın emirlerine boyun eğenler. (Zuhruf, 68-69)
- Rabbimiz Allah’tır diyen sonra da devamlı bu söze uygun yaşayanlar. (Ahkaf, 13)
Allah cümlemize bu vasıflara sahip olup ahiret gününde cehennem azabından kurtulmayı, Allah korkusu sayesinde dünyevi bütün korkulardan emin ve güvende olanlardan olmayı, Kur’an’ın talebesi olup hakkıyla yaşamayı nasip etsin.
Selam ve dua ile.