KAPAK – Kıbleyi Gösteren Mihrap ve Birliğin Simgesi Kubbe

KAPAK – Kıbleyi Gösteren Mihrap ve Birliğin Simgesi Kubbe

Mihrap; cami, mescit ve namazgâhlarda, kıble yönünü gösteren ve imamın cemaat önünde durarak namaz kıldırmasına mahsus olan yer[1]. Kelime VII. yüzyıldan sonra cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer[2] anlamında, İslâm Sanatına özgü bir mimari elamanı adlandırmak için kullanılmıştır[3].

İslamiyet’in ilk zamanlarında kıble yönü, renkli bir çizgi veya üzerinde belirli işaretler bulunan bir taşla gösterilirdi[4]. Resûlullah’ın aleyhisselam Mekke’deki evinin suffasındaki kalın direklerden yapılmış olan mihrabın kıblesi Kudüs’tü. Medine’ye hicretten sonra yapılan Mescid-i Seâdet (Mescid-i Nebi)’in mihrabı da yine Kudüs’e doğruydu. Kâbe’nin arkada kalması, Peygamber efendimizin kalbinde üzüntü uyandırmakta olduğundan, Hicretin ikinci yılında nazil olan âyet-i kerimede emredildiği üzere Müslümanların kıblesi, Kâbe’ye çevrilmiş[5] ve bu değişime paralel olarak daha önce işaret ettiğimiz üzere Mescidü’n-Nebi’nin tanziminde de bazı değişiklikler olmuş ve önceleri kuzey duvarı kıble istikameti iken, sonra güney duvarına dönerek namaz kılınmıştır[6]. Hz. Muhammed aleyhisselam, Medine’deki Mescid-i Nebevi’de kıbleyi işaret eden bir ağaç veya kaya parçasına yakın konumda namaz kıldırmaya başlamıştır. Hz. Muhammed’in aleyhisselam namaz kıldırdığı bu yer, ahşap mihrap, Kâbe’ye çevrilmiş olmak şartıyla her İslam diyarının mimarisine göre çeşitli şekiller almıştır[7].

Kur’an-ı Kerim’de “mihrap” beş ayette geçmektedir[8]. Ayetlerde mihrabın; mabed, mescit, mahfil (maksure) ve kale(-ler) yüksek ve ihtişamlı binalar karşılığında “özel bir mekân”ı ifade etmeye yönelik kullanıldığı anlaşılmaktadır. VIII. yüzyıldan sonra ise kıble duvarının ortasına bir hücre oyularak mihrabın temeli atılmıştır. VIII. yüzyıldan sonra mihrabı oluşturan elemanlar zamanla gelişerek genel bir mihrap şeması oluşturulmuştur. Bu mihrap şeması bölgelere göre farklılıklar göstermektedir[9]. İslam mimarisinde yarım daire niş şeklindeki “ilk mihrap” ise, Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik Dönemi’nde (705-715) Medine Valisi olan Ömer Bin Abdülaziz (706-712) tarafından gerçekleştirilen Mescid-i Nebevi’nin yeniden inşasında ortaya konulmuştur[10]. Bu yarım daire niş şeklindeki ilk mihrabın Hz. Muhammed’in aleyhisselam Medine’deki evinin avlusunda namaz kıldırırken yüzünü döndüğü noktayı işaret etmek ve O’nun imam olduğunu hatırlatmak gibi simgesel bir işlevi vardı bu mihraptan günümüze bir şey kalmamıştır[11].

Anadolu’nun 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlı bir şekilde Türkleşip İslamlaşmasına bağlı olarak, bu coğrafyadaki ilk Türk-İslam mimarisinin temelleri atılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti öncesi kurulan Anadolu Beylikleri ve Anadolu Selçuklularında faaliyet gösteren yapı ustaları ve sanatkârlar, geleneksel üslup özellikleri ile Anadolu’nun yerel kaynaklarını büyük bir beceriyle birleştirerek, özgün bir mimari sentez meydana getirmişlerdir. Bu bağlamda XII.ve XIII. yüzyılları kapsayan erken dönem Anadolu Türk Mimari’sinde yapılan mihraplar, üslup ve tasarım özelikleri bakımından önemli bir yere sahiptir.

Mihraplar, devirlerine göre yüksek bir şekil almış; taşları, yan sütunları sanatkârane surette çinilerle bezenmiş olduğu gibi, alçı kabartma süslemeli yahut mermerden veya ahşap oyma süslemeli olarak yapılmıştır[12].

Selçuklulardan itibaren cami ve mescit planlarında mihrap, bazen binadan çıkıntı şeklinde ya da duvar içine girintili bir tarzda yapılmıştır. Osmanlı Devrinde, daha büyük boyutlu camiler yapılınca, mihraplar da dikey olarak inceltilerek yükseltilmiştir. Erken dönem Osmanlı mihrapları, Anadolu Beylikleri dönemi mihrapları ile çağdaş bir gelişim içerisindedir. Selçuklu etkilerinin yanı sıra yeni arayışların da hissedildiği Osmanlı Beyliği dönemi mihrapları XV. yüzyıldan itibaren klasiğe yakın ilk örneklerin verilmeye başlandığı bir hazırlık sürecini yansıtmaktadır. Nitekim, XIV. yüzyılın ikinci yarısından XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan dönemde Bursa ve Ankara çevresinde gelişen alçı mihraplar daha çok Selçuklu geleneğini yansıtmaktadır. Osmanlı’nın klasik döneminde, büyük bir kısmı başkent İstanbul’da olmak üzere belirli taşra eyaletlerinde de yaptırılan selâtin külliyeleri ve devlet erkânı camilerinin mihrapları, tasarım ve süsleme özellikleri bakımından bir üslup birliğini yansıtmaktadır. Beyaz mermer ana yapı malzemesi olmak üzere, cephe düzeninde silme ve mukarnas işçiliklerinin hâkim olduğu klasik dönem Osmanlı selâtin cami mihrapları, süsleme açısından yalın ve ağır başlı bir tutum içerisindedir. Geç dönem Osmanlı Camii mihraplarında ise, Batılı üslupların etkisiyle baş gösteren yeni tasarımlar hâkimdir[13].

Kubbe, mimari yapılara ihtişam ve bütünlük veren ana üst yapı elemanıdır. Kubbe; birliği, bir mekân altında tüm inananları toplamayı hedefler, aynı zamanda kubbeler medeniyetler arasında mimari bir yarışı da simgeler. Roma imparatorluğu döneminde yapılan Pantheon Tapınağı bilinen tek büyük kubbeli ilk ibadethanedir. Roma bir medeniyet kurmuştur, medeniyetini kurarken de kendi simgesel mimari üslubunu oluşturmuştur. Roma sonrası kurulan Bizans İmparatorluğu ise Roma’ya karşı rüştünü ispat etmek için Ayasofya (Camii) Kilisesini inşâ etmiştir. Bizans İmparatorluğuna son veren Osmanlı ise Bizans imparatorluğunu askeri bakımdan yenmesinin yanı sıra mimari olarak da yenmek için bünyesinde Mimar Sinan gibi bir mimarı yetiştirerek onun elleriyle kubbe çapı ve yüksekliği bakımından Bizans’ın Ayasofya’sını geçecek olan Süleymaniye ve Selimiye gibi kubbeli camileri inşâ etmişlerdir.

 


[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, s.124.

[2] Tolga Bozkurt, Osmanlı Selâtin Camii Mihrapları, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2007, s.8-9.

[3] T. Erzincan, “Mihrap”, TDVİA, Cilt:30, İstanbul, 2005, s.30.

[4] Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul,1994, s.124.

[5] Bozkurt, A.g.e., s.11; Muhammed A. El-Kettani, Et-Teratibu’l İdariyye, (Hz. Peygamberin Yönetiminde Sosyal Hayat ve Kurumlar), Cilt:1, (Çev. A. Özel), İstanbul, 1990, s.145.

[6] Can Yılmaz, İslam’ın Kutsal Mabetleri, Samsun,1999, s.100.

[7] Mehmet Pınar, Nevşehir Mihrapları, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi), Kayseri, 2011, s.8.

[8] Kur’an-ı Kerim, 3/37; 3/39; 19/11; 38/21; 34/13.

[9] Ömür Bakırer, On Üç ve On Dördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrapları, Ankara, 1976, s.1.

[10] Eric Baer, “The Mihrap in the Cave of the Dome of The Rock”, Mukarnas, Volume:3, Leiden, 1985, s.8-19; Bozkurt, A.g.e., s.11.

[11] Bozkurt, A.g.e., s.12.

[12] Yeni Rehber Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, s.124.

[13] Tolga Bozkurt, Osmanlı Selâtin Camii Mihrapları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi), Konya, 2007, s.260.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.