KAPAK – İletişim Önemli Ama Nasıl?

İletişim Kavramı: Batı dillerindeki “communication” kelimesinin günümüz Türkçesindeki karşılığı olan “iletişim” kavramının yüz altmışın üzerinde değişik tanımlama biçimlerinin var olduğu belirtilmiş (1) ise de, bu sözcüğün daha çok “bilgi ve düşüncelerin yazılı ya da sözlü aktarılması” eylemini anlatmak için kullanıldığı vurgulanmıştır. (2)
Eş kavramlar:
- Komünikasyon: haberleşme ve iletişim.
- Muhabere: karşılıklı haber alıp verme.
- Münakale: Birbirine ulaşma.
- Mükâleme: karşılıklı konuşma.
- İrtibat: Bağlantı.
- İ’lâm: Her tür haber, bilgi ve düşüncelerin bildirimi ve aktarımı.
- Medya (Media): Hem bir bildirim ve iletim tekniği, hem de bir grup insanı ya da bir halk kütlesini bir bildiriden haberdar etme aracıdır. (3) Radyo, TV, İnternet, Yazılı basın… Gibi.
“İletişim” kavramını biraz araladıktan sonra, çağımızın dünyasını ve çevremizi daha net görebileceğimizi umuyorum.
Çocukluğumda ezberlediğim bir beyit hâlâ hafızamda tazeliğini korur:
“Eskiden gurbet idi karşı dağın arkası
Şimdi bir komşu evi iki kıta arası.”
Yaşlanan dünyamızda her şey artık herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Dünyanın hangi ucunda bir olay, durum veya haber varsa, anında evimizin içinde patlayıveriyor. Sürpriz, haber veya olayın kendisi değil, habersiz veya olaysız geçen bir günün bizzat kendisi oluvermiş durumda. İnsan zihni bu kadar detayı kavrayacak durumda mıdır? Ya da bu kadar detay “bilgi” zihnimizi hangi olumsuzluklara itmektedir?
Yapılan bir araştırmada, 18 yaşına gelmiş bir genç, kırk bin cinayet seyretmektedir TV ve İnternetlerde. İnsan kendi elleriyle sonunu mu hazırlıyor diye sormamız gerekmiyor mu? Ya TV ve internetlerden izlenen cinsel içerikli objeler? Bunların doğurmuş olduğu neticeleri de yine medyadan izliyoruz. Bir kısır döngüdür sürüp gidiyor: Seyret suç işle; suç işle haber ol; haber ol, seyredil!
Postmodernizm bu olsa gerek; herkes on beş dakikalığına şöhret olacak ve ardından medya çöplüğüne atılacak. Şöhret olmak için bütün canlar feda olsun!
Dünya böylesine korkunç uçuruma doğru giderken, biz Müslümanların yapabileceğimiz bir şeyleri yok mudur? Bizler çağımızın tanıkları değil miyiz? Yaşadığımız sürece elbette yapacağımız şeyler vardır ve olmalıdır.
Her şeyden önce hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim sapasağlam bir şekilde elimizdedir. Sonra “yaşanmış Kur’an” olan Peygamberimiz’in (AS) hayatı ortadadır. Elde ölçü olunca sapma olmaz ve hayat zorlaşmaz. Bütün zorluklar yaradılışa ters hareket etmenin sonucu ortaya çıkar.
Atom bombasından daha tehlikeli olan medya bombasını bertaraf etmek için yapmamız gereken şey başta, kendi medeniyetimizi kurmaktır. Bugün buna sahip değilsek, işimiz biraz zor, ama içinden çıkılmaz değildir.
Şimdi zihnimizi açalım, Rabbimiz bize ne diyor, ona kulak verelim:
“Ey iman edenler, bir fasık size bir haberle gelirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cahillikle, bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” (4)
Burada karşımıza “fasık” kavramı çıkmaktadır.
Fasık (Füsük): “Doğruluk ve itaatten çıkmak, yani sözü ve eylemi imanın gereğine uymamak anlamında kullanılır.” (5) Zıddı âdildir.
Yukarıdaki ayetin iniş sebebi olarak şöyle bir rivayet nakledilir:
“ Rasulullah, Velid İbn-i Ukbe’yi Beni Mustalik’e vali ve zekât memuru olarak göndermişti. Onunla onlar arasında bir kin varmış, yaklaştığı zaman karşısına gelen süvarileri kendisiyle savaşacak zannetmiş, korkup dönmüş. Rasulullah’a gidip “ Onlar dinden döndüler, zekâtı engellediler.” demişti. Rasulullah da öfkelenmiş ve onlarla savaş etmeyi düşünmüştü. Bu ayet bunun üzerine indi.” (6)
Sağlam verilere dayanmayan, doğruluğu test edilmemiş her habere temkinle yaklaşmayı, haberin doğruluğunu bizzat araştırmayı dinimiz emretmektedir. Özellikle zayıf kişilikli, korkak ve beklenti içinde olan insanların haberlerine daha bir dikkatli eğilmek durumunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Ne var ki insan dedikoduya meyillidir; başkalarının haberlerini, olaylarını seyretmekten adeta şeytani bir zevk alır. İnsan aslında biraz da masala, yani olağanüstülüklere düşkündür. Hayallerini, bu olağanüstü olaylarla gerçekleşmiş sayar. Aslında bu, insanın sonsuzluk yolunun yolcusu olduğunun da bir kanıtı değil midir? İnsanın içine dürülmüş bir “gayb” haberinin de dışa vurumu sayılamaz mı? Masalımsı dizilerin bu denli izlenmesini tesadüfle açıklayabilir miyiz?
İslam son din ve son kurtuluştur. O, ahlâk üzere gelmiş bir dindir. Onun Peygamber’i de güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini söyler. Ahlâk, yaradılış kodunu bozmadan hareket etmenin adıdır. Yalan, yaradılış kodlarını bozduğu için (her günah da böyledir) çirkindir ve yalancı da kötülenmiştir.
İletişimde yalanın olmaması bir yana, iftiradan da sakınmak gerekir; çünkü iftira büyük bir zulümdür ve insanlık erozyonudur. Kişileri ve kitleleri manipüle ederek korkunç sonuçlara neden olur.
“İfk Olayı”nı hatırlayalım. “İfk, aslından ve esasından çevrilmiş, hakikati bozulmuş söz, yani yalan, iftira, bühtan demektir. Bühtan da ansızın atılıp insanı şaşırtan iftira demektir.”(7)
“İfk Olayı” çok kısa olarak şöyledir:
Ben-i Mustalik Gazvesi’ne Hz. Peygamber, Hz. Aişe’yi de yanında götürür. Dönüş esnasında bir yerde konaklarlar. O sırada Hz. Aişe def-i hacet için ordugâhı biraz terk eder. Dönünce göğsünü yoklar, bakar ki göğsündeki bir dizi boncuk kopmuş ve düşmüş.
Ordu kalkıp yürümüş. Aişe’yi taşıyan deve de hevdeci ( kapalı mahfel) ile birlikte yürümüş ve Hz. Aişe kalakalmış ortalıkta. Belki dönüp beni alırlar diye beklemiş oracıkta derken uyuyakalmış yorgunluktan. O esnada Savfan İbn’il- Muattal ordunun arkasındaki kalıntıları toplamak üzere arkada kalmıştır ve Hz. Aişe’yi uyurken görmüştür.
Muattal, Hz. Aişe’yi büyük bir saygıyla kendi devesine bindirir, kendisi devenin yularını çeke çeke orduya yetişirler. Fakat olan olmuş, münafıklar harekete geçmişlerdir. Münafıkların reisi Abdullah İbni Ubeyy boş durmamış, fırsatı hemen değerlendirerek Hz. Aişe’ye iftirayı atmış ve halk arasında da propaganda yaptırmış.
Hz Aişe ilk başlarda durumun farkında değildir; ne var ki duyunca kahrolur, günlerce ağlar ve gözlerine uyku girmez. Hz Peygamber üzgündür, Hz.Ebubekir ve Hz. Aişe’nin annesi üzgündür. Sahabelerin ağzını bıçak açmamaktadır. Hz. Aişe ise sürekli şu ayeti okumaktadır:
“ Bana güzel sabır düşer. Sizin vasıflandırdığınız şeylere karşı yardım istenecek Allah’tır.” (Yusuf:18)
Bir ay kimsenin ağzını bıçak açmaz. Ve beklenen vahiy gelir. Peygamberimiz Hz. Aişe’ye seslenir: “ Ey Aişe! Haberdar ol, vallahi Allah seni kesinlikle temize çıkardı.” diyor ve Nur Suresi’nin 10’dan 20’ye kadar olan on ayetini okuyor. Nur Suresi’nin 11, 12, 13. ayetleri şunlar:
“ Haberiniz olsun ki ifk ile gelenler içinizden bir topluluktur. Onu hakkınızda bir kötülük sanmayın. Belki o hakkınızda bir hayırdır. O iftira edenlerden her kişiye o günahtan kazandığı cezası vardır. Onlardan büyüğünü yüklenenlere de büyük bir azap vardır.”
“ Ne vardı onu işittiğiniz vakit erkek ve kadın müminler kendi nefisleri adına hayırlı bir zan besleyerek “Bu açık bir iftiradır.” deselerdi.”
“ Ona dört şahit getirselerdi ya; mademki şahit getiremediler, o halde onlar yalancıların ta kendileridir.”
Hayatımızda yalan, iftira imparatorluk kurmuşsa, insanlık orada kokuşmuş demektir. Hakk, adalet, sabır, sıdk, ihlâs, sorumluluk insanlarda gelişmişse, orası da dünya cenneti olur.
Sözü, Allah’ın ayetleriyle noktalayalım:
“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (2/83)
“Kullarıma söyle, en güzel ne ise onu söylesinler.” (17/53)
“Ve onların içlerine işleyecek (etkili) güzel söz söyle.” (4/63)
“Güzel söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. (O ağaç) rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar. Kötü sözün durumu da, gövdesi yerin üstünde koparılmış kararı ( yerinde durma imkânı) olmayan kötü bir ağaca benzer. Allah, insanları dünya hayatında da ahirette de tutarlı (ve sabit) sözle sağlamlaştırır.”(14/24-27).
Dipnotlar:
1- Gökçe Orhan, İletişim Bilimine Giriş, Ank. 1993, s.4
2- Şenyapılı Önder, Toplum ve İletişim, Ank. 1981, s.39
3- Av. Dr. Türkmen Ali, İslam İletişim Hukuku, Samsun, 1996, s. 5
4- 49/6
5- Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır, c.6,s.526
6- “ “ “ “ c.6, s.524
7- “ “ “ “ c.5, s. 367