KAPAK – İletişim

KAPAK – İletişim

Varlık âleminde, müstağni yegâne varlık Yüce Yaratıcıdır. O’nun dışında, yaratılan her canlı bir başka varlığa ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmıştır. Hal böyle olunca insan da maddi ve manevi ihtiyacını gidermek için ikinci bir varlıkla temasa geçmek durumundadır.

Varlık âleminin en şereflisi, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem, önce yaratıcısı, muallimi ve yol göstericisi Allah’la daha sonra da kendinden önce yaratılan, kendi cinsinden olanların da öncüsü ve önderi durumundaki Şeytanla iletişime geçmiştir.

Gözüken o ki, insan/canlı talebini karşılamak, istediğini elde etmek, bilmediğini öğrenmek, bildiğini öğretmek için kendi lisanınca ikinci şahıslarla diyalog kurmak zorundadır.

Hele ki insan ancak ikinci şahısla bir bütün olabilir. Bu bütünlük/birliktelik aynı zamanda yeni insanların varlığını meydana getirir.

İletişim, nam-ı diğer tebliğ olayı insan için olmazsa olmaz hakikattir. Ehemmiyetine binaen kulluk kitabımız Kuran’ı Kerim’de Yüce Rabbimiz sıkça bundan bahsetmiştir. Öyle ki, kime nasıl davranmamız ve ne söylememiz gerektiğine varıncaya dek detaya girmiştir.

Nitekim bilgine ve halka neyi, nasıl anlatmamız gerektiğini bakınız şu ayette nasıl açıklıyor: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” (Nahl, 125)

Diğer taraftan birilerine bir şey anlatmak icap ettiğinde kime ne anlatılması gerektiği, kimden başlanması gerektiğini de belirtmiştir.

Fakat birilerine bir şey anlatabilmek önce bilmeyi gerektirir. Bilmeyen bildiremez. Hemen her yerde ve her konuda olduğu gibi anlatmada da usül ve esasa, aynı zamanda üslubumuza çok dikkat etmeliyiz.

Neyi kime hangi oranda anlatmamız gereksiyorsa ona göre hareket etmeliyiz. Korkutmadan, incitmeden, nezaketli bir şekilde, gönül alıcı bir üslupla, bağırıp çağırmadan izahatta bulunmalıyız.

Nasıl ki, Efendimiz Hz. Ali’ye;“…Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin kırmızı develere sahip olmandan…” bir başka rivayette de “…üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha kıymetli ve daha hayırlıdır!”diye buyurması gibi.

Bir de bunun tersi var. Bir kişinin bizim söylem ve eylemimizden dolayı hakikatten uzaklaşması gibi.

Zekât, sadaka vb. gibi sosyal ibadetlerde nasıl ki, en yakınlardan başlamak evla ise nasihat ve tebliğde de en yakın olandan başlamak gerekir.

Cenab-ı Hak bunun en güzel örneğini Lokman ile oğlu arasında geçen kıssada anlatmıştır. Bilindiği üzere bu kıssa iletişim, usül ve üslupta en iyi örneklerdendir. Babanın oğla, oğlun babaya nasıl hitap etmesi gerektiğini en iyi burada görmekteyiz. Üstüne üstlük inanan babanın inanmayan oğluna karşı…

Hikmete (bilgi) sahip olan bir insanın ne yapması gerektiğini de burada görmekteyiz. Bilgi sahibi olan kişi bilmenin gereğini yapmıyorsa nafiledir.

İletişim kurmak için bilmek bildikten sonra da bildirmek gerekir.

Bu düsturdan hareketle Cenab-ı Allah:“And olsun ki vaktiyle Lokman’a hikmeti vermiştik: “Allah’a şükret, O’na şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilmelidir ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O her türlü övgüye lâyıktır.”

Lokman, oğluna öğüt vermeye başlarken şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.”

Bunun üzerine oğlu, babasına; babacığım ben kimsenin görmediği yerde günah işlesem bahsettiğin, kendine davet ettiğin Allah bilemez ki, görmez ki deyince Lokman, “Sevgili oğlum! “Yaptığın iş bir hardal tanesi (minnacık, zerrecik) ağırlığında bile olsa, (onu) bir kayanın içine saklasan veya göklerde yahut yerin dibinde saklasan/koysan yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”

Biraz şaşıran biraz da hayret eden oğlu; babacığım kendine davet ettiğin Allah böyle bir varlık mı? O halde inanıyorum. O halde imandan sonra ne yapmam gerektiğini lütfen bana öğret, demesiyle Lokman:

“Yavrucuğum,

Namazını özenle kıl,

İyi olanı emret,

Kötü olana karşı koy,

Başına gelene sabret.

İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”

Bir de sakın ha; ben inandım, Allah adına hayırlı ve güzel işler yapıyorum diye;“Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.”

Bir de; “Yürüyüşünde ölçülü ol,

Sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin sesidir/anırmasıdır.”

Celalettin Ökten Hoca’nın;“dindar gözükeceğiz diye mutaassıp olmaya, aydın-entel desinler diye dinden taviz vermeye kimsenin hakkı yoktur.” dediği gibi, biz de İslam’ı kendi literatürüne uygun anlatmalıyız. Halkın hatırı için Hakkın hatırını çiğnemeden tebliğ görevini yerine getirmeliyiz. Peygamberimizin aleyhisselam: “…Bugün amel var hesap yok, yarın hesap var amel yok” sözünden hareketle, hesabını verebileceğimiz hayırlı iş yapmaya çalışmalı, Allah’ın verdiği nimeti Allah için kullanmalıyız.

*Diyanet İşleri Başkanlığı Müşaviri

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.