KAPAK DOSYASI / Mü’min’in Niyeti Amelinden Hayırlıdır

Değerli Kardeşlerim! Yazımıza her mü’min kulun kalbindeki hayırlı şeyleri Rabbimiz olan Allah azze ve celle’nin yaratması temennisi ile başlayalım.
Yazımıza başlık olan “Mü’min’in niyeti amelinden hayırlıdır.” (Taberani El-Mu’cemü’l-Kebir 185) hadisi şerifi ile alakalı olarak sizlerle bir şeyler paylaşmak isterim.
Şimdi mü’min bir kul düşünelim. Ömründe yapmak isteyip yaptığı şeyler var; yapmak isteyip yapamadığı şeyler var. Dinimiz öyle bir din ki onda rahmet, merhamet okyanusları mevcut. Şimdi öncelikle Hac Suresi 37. ayeti kerimeye ve Peygamberimiz aleyhisselam’ın bir hadisi şerifine göz atalım:
“لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلا دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ”
“Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a sadece sizin takvanız (ihlâs ve samimiyetiniz) ulaşır.” (Hac Suresi, 37)
Enes b. Mâlik radiyallahu anh’ın rivayetine göre Hz. Peygamber aleyhisselam Tebük seferi sırasında şöyle buyurmuştur: “Medine’de bir topluluk kalmıştır ki, biz bir dağ yolunda, bir vadide her yürüyüşümüzde, onlar da bizimle birliktedirler. Ashab, Ya Rasulullah, onlar nasıl bizimle birlikte olur diye sorunca da; Onları burada bulunmaktan (hastalık, gücü yetmemek gibi) meşrû özürleri men etmiştir.” (Buhârî, Cihâd, 14I)
İşte bu ayeti kerime ve hadisi şerifte karşımıza çıkan en önemli husus: Niyet.
Şimdi bir bakalım acaba bu değerli, ulvî kavram olan niyet ne demek?
Niyet; Said Nursi hazretlerinin demiş olduğu gibi sıradan âdet ve davranışları İlahî bir iksire çeviren şeydir. Gerçekten de öyle değil mi? İnsanın hayatındaki bütün davranışların ilk tetikçisi, ilk hareket ettiricisi niyet değil midir? Örneğin uyuyacağım, neden? Sabah işe gitmek için (niyetiyle). Sabah işe gideceğim, neden? Para veya rızık kazanmak için (niyetiyle). Bu örneklerden gördüğümüz kadarıyla da hayatımızda ne kadar “için” edatı varsa o kadar niyetimiz var demektir.
Peki sevap veya hayır kavramları bu niyetin neresinde gizli? El cevap: Allah azze ve celle’nin rızasında…
Cennetlik Amel İşleyen Lakin Amelleri Kabul Olmayan 3 Kişinin Kıssası
Şimdi başlığımızda bahsi geçen kıssaya ait hadis-i şerife bir göz atalım:
“Kıyamet gününde aleyhinde ilk önce hüküm verilmek üzere, şehit olduğu bilinen bir kimse getirilir. Allah ona olan nimetlerini anlatır. O da mazhar olduğu nimetleri hatırlar. Allah ‘Ne amel işledin?’ diye sorar. Şehit: Allah’ım, Senin yolunda cihâd ettim ve nihayet senin için şehit düştüm der. Allah ‘Yalan söyledin. Sen cesaretlidir desinler diye savaştın. Senin için öyle de denilmiştir.’ buyurur ve ameli kabul görmez.
Sonra ilim öğrenmiş, öğrendiğini başkasına öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kimse getirilir. Allah ona da nimetlerini hatırlatır, o da itiraf eder. Allah ‘Ne amel işledin?’ diye sorar. O da Allah’ım, Senin rızan için ilim öğrendim. Onu başkalarına öğrettim. Senin için Kur’ân okudum der. Allah ‘Yalan söyledin. Sen âlim denilmek için ilim öğrendin. Ne güzel okuyor desinler diye Kur’ân okudun. Hakikaten senin hakkında bunlar da söylendi.’ buyurur ve amelini kabul etmez.
Sonra Allah’ın kendisine her çeşit maldan bolca verdiği bir kimse getirilir. Allah ona nimetlerini hatırlatır. O da hatırlar. Allah ona ‘Ne amel işledin?’ der. Adam, Allah’ım verilmesini istediğin yerlere senin rızan için bolca verdim der. Allah ‘Yalan söyledin. Benim için vermedin. Ne cömert bir kimsedir desinler diye verdin. Nitekim hakkında böyle de denilmiştir.’ buyurur da amelini kabul etmez. (Müslim İmare 152)
İşte değerli kardeşlerim. Bu hadisi şerif gerçekten de bize niyet hususunda yani Allah rızası hususunda çok büyük bir kapı aralıyor. Bir düşünelim ya da sadece tefekkür edelim. Şehadeti, paylaşan ilim sahibini, makamı yükselirken kendisi alçalan yani lütufkâr olan makam sahibini, gelen parasını veya malını bağışlaması bol olan zengin birisini… Bu işler acaba kolay işler mi? Kesinlikle değil! Ama bir düşünelim tekrar ve gene kafa yoralım kardeşler. Ahiret için bu muazzam amelleri ‘ne’ değersiz kılıyor ve gene ‘ne’ boşa götürüyor?
Demek istediğim, Rabbimizin cenneti bu yapılan amellerin büyüklüğünde mi yoksa niyetlerde mi? İşte bu kadar basit. Biz namaz kılarız değil mi? Neden?
- Doktorum namaz hareketlerinin vücudun her yerini çalıştırdığını söyledi.
- Eğer namaz kılarsam şu gruba veya cemaate rahatça girip ticaretimi yaparım.
- Kanka sevdiğim kız namaz kılıyor ben de kılıyorum.
Daha da uzatabiliriz örnekleri yani niyetleri. Peki Allah rızası yani Rabbimizin cennetini kazanmak için namaz kılan birisi acaba yukarıdaki örneklere erişemiyor mu? Allah rızası için şehit olan birisi o kahramanlığı elde etmiyor mu? İlim sahibi kimse ve zengin olan kimse Allah rızası için verdiğinde insanlar nezdinde değerli olmuyor mu?
İşte kardeşlerim problemimiz o es geçtiğimiz, hafife aldığımız, küçümsediğimiz niyetimizde. Kardeşlerim bizler küçük hedeflerin insanları oluyoruz; malın-mülkün, makâmın-mevkiin insanları oluyoruz ama bir Allah’ın kulu olamıyoruz. Ne acı!
Değerli kardeşlerim bu niyet öyle bir şeydir ki bir köpeği sularsın cennete gidersin; bir kediyi aç bırakır öldürürsün cehenneme gidersin. (Buhari, Şirb 9) Hani derler ya “Şu avukat adamı ipten alır.” Diye, aynen niyetlerimiz de amellerimiz ne kadar eksik veya fazla olursa olsun ya bizi cennete sokacak ya da cehenneme…
Allah Resulü aleyhisselam buyurmuyor mu bize “Muhakkak ki ameller niyetlere göredir.” (Buhari, Bedü’l Vahy 1) diye. Demek ki niyetimiz ne ise amelimiz de odur. Niyetimiz bizim matematikte kullandığımız eşittir (=) işaretidir. Hayatımızda bütün yaptığımız işler birer sıfırdan ibarettir. Bu sıfırlar milyarları belki trilyonları bulur ama değeri nedir? Koca bir ‘hiç’. Ama yaptığı işleri Allah rızasını kazanmak için yapan kimsenin durumu da o sıfırların önüne konan başka rakamlardır. İnsanları aydınlatan Edison’u düşünelim. Ne büyük bir nimetin ortaya çıkmasına vesile olmuştur değil mi? Eğer Müslüman olarak öldüyse şu anda lambası çok güzel aydınlatıyordur kabrini, amma velâkin Müslüman olarak ölmediyse… Var mı icadının bir değeri Allah indinde?
Şimdi isterseniz başka hadisi şeriflere bakalım:
“Muhakkak ki, Allah sizin yüzlerinize ve bedenlerinize bakmaz fakat amellerinize ve kalplerinize (niyetinize) bakar.” (Müslim, Birr 33)
“İnsanlar kıyamet gününde (dünyadaki) niyetleri üzere dirilirler.” (Camiu’s-Sağîr 3890)
Şimdi anlamaya başladık değil mi kardeşlerim, niyetin ne kadar mühim olduğunu, ne kadar elzem bir şey olduğunu. Rabbim niyetimizi, amelimizi hayırlara vesile kılsın.
Niyetimiz ve Günümüz Dünyası
Şimdi geldik fasulyenin faydalarına… Ayette belirtildiği üzere “Onlar bir ümmetti geldi ve geçti…” Şimdi acaba biz günümüz Müslümanları bu niyet kavramının neresindeyiz? Bu sorgulamamız gereken bir durum, şöyle ki:
Bizler şayet Peygamberimiz Hz. Muhammed’ in aleyhisselam ümmeti olduğumuzu iddia ediyorsak;
BİR; ülkemizdeki sığınmacı kardeşlerimize Ensar’ın Muhacirlere sahip çıktığı gibi sahip çıkmalıyız.
İKİ; sahip çıkamadığımız kardeşlerimize de elimizden gelen maddi-manevi desteklerimizi sunmalıyız.
ÜÇ ilk iki şıkkı da yapamıyorsak kalbimizle onların yanında olmalıyız. Onlar can verirken bizlerin de içinden bir şeyler kopmalı, onlara üzülmeliyiz ve dua etmeliyiz.
Bu üç madde bizlere bir hadis-i şerif’i anımsattı değil mi? ‘Evet’ sesinizi duyar gibiyim. Bu üç maddenin yanına uğramayan, zulüm altındaki Müslüman kardeşlerimiz için duasını esirgeyen, üstelik “defolup gitsinler” veya “onlar hak etti” gibi sözler sarf eden kişilere ne diyeceğiz? Yorum size ait.
Ey Müslüman kardeşim! Acilen uyanmamız ve niyetimizi alıp bir şeylerden ve bir yerlerden başlamamız lazım. Ülkemiz hariç etrafımız toz duman. Sıra bize de gelecek elbette. Bazı işleri yapamasak da niyetimiz çok önemli. Belki karıncayız bu davanın uğrunda safımızı belli etmeliyiz. Yoksa ecnebi, kâfir, müşrik, çakal, pislik ne varsa ahirette arkalarında diriliveririz ve iş işten geçmiş olur. Aklımızı başımıza alma zamanı bu zaman.
Rahmet Ummânı
Şimdi değerli kardeşlerim; son olarak da Rabbimizin, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam aracılığı ile gönderdiği Yüce İslam Dinimizin ne kadar da merhametli bir din olduğunu şu hadisi şerife bakarak görelim.
“Her kim ki iyi bir işi işlemeye niyet eder de onu yapmazsa, Allah Teâlâ onu tam bir iyilik olarak yazar. Niyet eder ve yaparsa, on mislinden yedi yüz misline kadar, hatta daha fazla bile yazar. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana tam bir hasene (iyilik) sevabı, niyet edip yapana ise bir günah olarak yazar.” (Müslim, İman 204)
İşte hayatımıza bu Hadis-i Şerif yön versin. Hani derler ya “yağmasan da gürle” diye, ne olur elimizden bir şey gelmiyorsa da niyetimiz halis olsun. Sakın ama sakın elimizden bir şey gelmediği halde de sövüp sayanlardan, çelme takanlardan olmayalım. Şunu da unutmayalım: Nice büyük ameller vardır ki niyetleri onu küçültür; nice küçük ameller vardır ki niyetleri onu büyütür. Kalın sağlıcakla.