KAPAK DOSYASI / Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî

KAPAK DOSYASI / Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî

Selahaddin Yusuf, 1138 yılında Bağdat’ın kuzeybatısında yer alan Tikrit şehrinde doğdu. Babası Necmeddin Eyyub, Selçukluların Tikrit valisiydi. Selçuklu Sultanı Mahmud’un ölümü üzerine çıkan taht kavgasında Sultan Mesud’u tutması sebebiyle İmadeddin Zengi ile yakınlaşmış ve Musul’a giderek İmadeddin Zengi’nin hizmetine girmiştir.

1138 yılından itibaren Zengilerin hizmetine giren Eyyubîler; Arap-Kürt-Türk melezi olan bir ailedir. Ataları Ravadiler, Arapların Ezd kabilesinden olup 8. yüzyılın sonlarında Azerbaycan bölgesine göçmüşler, burada Hezbaniye Kürtleriyle kaynaşarak onların bir kolu haline gelmişlerdir. Selçukluların ve Zengilerin hizmetine girdikleri dönemde de Türklerle kaynaşmışlardır. Mehmed Akif’in tabiriyle “Şarkın en sevgili sultanı” olan Selahaddin Eyyubî, Haçlıların her türlü katliamlarına ve barbarlıklarına mukabil onların esirlerine uyguladığı insani muamele sebebiyle Batılı tarihçileri dahi kendisine hayran bırakmıştır. Arap, Kürt ve Türk her üç milletin bu üstün ahlaklı mücahit sultanı paylaşamaması onun gerçek bir İslam kahramanı olmasının bir neticesidir.

İmadeddin Zengi’nin ölümü üzerine yerine geçen Nureddin Zengi, ömrünü Haçlılarla mücadeleye veren adil, dindar, cömert bir padişahtı. Haçlılarla mücadele eden bu üstün ahlaklı hükümdar bir taraftan da memleketinin imarı için canla başla çalışmıştı. Hayatı boyunca ona üstün bir vefa örneği ile bağlı olan Selahaddin, ölümünden sonra Nureddin Zengi’nin yolundan giderek onun hedeflerine ulaşacak ve başladığı eserleri tamamlayacaktı.

Selahaddin Eyyubî’nin babası Necmeddin Eyyub ve amcası Şirkuh’un yardımıyla Dımaşk’ı ele geçiren Nureddin Zengi, babasını Dımaşk valiliğine, amcası Şirkuh’u da ordu kumandanlığına tayin etti. Böyle bir dönemde büyüyen Selahaddin Yusuf, çok güzel bir eğitim aldı. O bilhassa hadis ilmine çok düşkündü. Daha sonra ordu kumandanı ve hükümdar olduğu dönemlerde de Allah yolunda cihatla geçen ömrünün fırsat bulabildiği her anında hadis okumalarına devam edecekti. Hatta gençlik yıllarında amcasının yanında Mısır seferine kumandan olarak katılmayı -hadis okumaktan ve ilim meclislerinden geri kalması sebebiyle- zoraki, rica minnet kabul edecekti. Hz. Yusuf’a sultanlığa giden yolu Mısır’dan geçiren yüce Hak, Selahaddin Yusuf’a da hükümdarlık yolunu Mısır’dan açıyordu.

Mısır’daki Fatımî vezirleri Dırgam ile Şaver iktidar mücadelesine girişince Şaver, Dırgam’a karşı Nureddin Zengi’den yardım istedi. Haçlıların gözünün Mısır’da olduğunu iyi bilen Nureddin Zengi’ye bu stratejik öneme sahip yere sefer imkânı çıktı. Zengi, Şirkuh kumandasındaki ordusunu Mısır’a sevk etti. Fakat ilk iki seferde Şaver’in sözünde durmaması sebebiyle Dımaşk’a dönmek zorunda kalan Şirkuh, üçüncü seferde Mısır’ı ele geçirdi.

Selahaddin Eyyubî’nin usta bir kumandan ve devlet adamı olarak sivrilmesi bu Mısır seferleri sayesinde olmuştur. Burada iki bin kişilik süvari birliği ile Tih çölü aşılmış ve otuz bin kişilik düşman ordusuyla karşılaşılmıştı. Düşman ordusunun kalabalıklığını gören bazı kumandanlar, hezimet korkusuyla geri dönülmesini tavsiye ettiler. Şerefeddin Bozkuş ve Selahaddin Eyyubî gibi bazı kumandanlar söz alarak cesaret telkin eden konuşmalar yaptılar: “Ölmekten, yaralanmaktan korkan kişiler, hükümdarın hizmetinde çalışmasınlar. Ya çiftçi olsunlar ya da evlerinde kadınlarla otursunlar…” tarzında cesaretlendirici sözlerle savaşa karar verilmesini sağladılar. İki bin kişilik dinamik ordu ile otuz bin kişilik Mısırlı ve Haçlı ittifakına karşı kesin bir zafer elde ettiler. Tarihçi İbn-i Esir’e göre bu iki bin kişinin Mısır ve Sahil Frenklerine karşı kazandığı zafer tarihte kaydedilen en büyük başarılardan birisidir.

Mısır zaferinin ardından Şirkuh, Mısır’daki Şii Fatımî Halifesi tarafından Şaver’in yerine vezir olarak tayin edildi. Askerî gücü bulunmayan Fatımî halifeler, askeri güç kimde ise ve kim üstünlük sağlamışsa onu vezir tayin etmekteydi. Mısır’da iken hastalığı iyice şiddetlenen Şirkuh iki ay sonra vefat edince yerine yeğeni ve en büyük yardımcısı Selahaddin Eyyubî geçti. Böylece Selahaddin hem Nureddin Zengi’nin Mısır’daki ordusunun kumandanı hem de Fatımî halifesinin veziri olma vazifelerini deruhte etti. Şii halifeye bağlılığı şeklen idi. Asıl bağlı olduğu ve emir aldığı kişi Nureddin Zengi idi. Nitekim vezirlik vazifesinin ardından hemen imar faaliyetlerine başlayan Selahaddin Eyyubî, Mısır’da Ehli Sünnet akaidi üzere eğitim veren medreseler açtı, saraydaki Şii bürokratları uzaklaştırıp Ehli Sünnet bürokratlara görev verdi. Bütün bu olayların akabinde Fatımîler; Bizanslılarla, Haçlılarla işbirliği içine girdi. Haşhaşîler ve gayrimüslimlerle birlikte Selahaddin Eyyubî’ye karşı büyük bir ayaklanma başlattılar. Selahaddin Eyyubî bu ayaklanmaları bastırarak suçlulara cezasını verdi. Fatımî Halifesi Azıd’ın bu olay üzerine nüfusu iyice sarsıldı ve Nureddin Zengi’den gelen emir üzerine Selahaddin Eyyubî, Mısır Fatımî hilafetine son verdi. Artık Mısır’da da Abbasî halifesi adına hutbe okunmaya başlandı. Böylece İslam dünyasındaki hilafet anlamındaki çift başlılık sona ermiş oldu.

1174 yılında Nureddin Zengi’nin vefatı; Selahaddin Eyyubî’nin hayatındaki ikinci safhayı başlatmış oldu. Mısır’da sahip olduğu güce rağmen Nureddin Zengi’ye bağlılıkta en ufak bir vefasızlık göstermeyen Selahaddin Eyyubî, bu vefasını devam ettirmek istedi. Nureddin Zengi’nin yerine geçen 11 yaşındaki oğlu Melik Salih’e bağlılığını bildirdi. Fakat yaşı küçük olması sebebiyle onun naipliğini üstlenen kumandanları birbirleriyle kıyasıya mücadeleye giriştiler. Nureddin Zengi’nin devletinin dağılmasından korkan ve bunu önlemek isteyen Selahaddin Eyyubî, Dımaşk’a gelerek Suriye’deki pek çok şehri hâkimiyeti altında aldı. Musul-Halep kuvvetleri Haçlılar ve Haşhaşîlerle de ittifak ederek kendisine karşı direnişe geçti. Hatta Haşhaşîlerin suikastları sonucu iki defa ölümle burun buruna gelen Selahaddin Eyyubî, Musul-Halep kuvvetlerini 1176’da yenilgiye uğratarak Suriye ve Mısır’da birliği ve hâkimiyeti sağladı. Abbasi Halifesi tarafından müstakil bir sultan olarak tanındı. Akabinde kendisine suikast düzenleyen Haşhaşîlerin merkezi olan Misyaf’ı kuşatıp bombardımana başladı. Haşhaşîler elçi gönderip sulh istediler. İyi geçinmeye söz vermeleri üzerine kuşatma kaldırıldı ve Haşhaşîler bir daha sultana karşı hareket etmeye cesaret edemediler.

İçte birliği sağlayan Selahaddin Eyyubî artık hayatının üçüncü safhası olarak nitelenebilecek son safhasında, asıl hedefi olan Haçlılara karşı mücadeleye başladı. 1177’de Gazze ve Askalan’ı ele geçirdi. Remle’de Haçlıların ani baskınına uğrayınca kahramanca çarpışarak geri çekildi. 1179 yılında Haçlıları yenilgiye uğratarak Beytülahzan kalesini ele geçirdi. Haçlılarla defalarca karşılaşıp onları bozguna uğrattı. Bir meydan savaşı yapma imkânı ise 1187 yılında karşısına çıktı. Kerek-Şevkep Prinkepsi Renaud de Chatillon, Kerek’ten geçen Müslümanlara ait bir kervanı, aradaki anlaşmaya rağmen, yağmalayıp mallarına el koydu, yolcularını da esir etti. Bunu üzerine Selahaddin Eyyubî, Kerek topraklarını yağmaladı ve Hıttîn denilen yerde Haçlılarla meydan savaşı yaptı. Haçlılara karşı büyük bir zafer elde etti. Haçlı ordusun büyük bir kısmı imha edildi. Kudüs Haçlı Kralı Guy ile Renaud de Chatillon esir edildi.

Sultan Selahaddin, krala ve esirlere iyi muamelede bulundu, onları fidye karşılığı serbest bıraktı. Fakat Renaud de Chatillon’u; pek çok defa sözünde durmaması, aradaki anlaşmaya rağmen Müslümanların kervanını yağmalaması ve yanına topladığı 1000 kadar haydutla Ravzayı Mutahhara’ya saldırmak üzere Hicaz’a gitmesi gibi sebeplerden dolayı affetmedi ve bizzat kendi kılıcı ile idam etti. Bu olay bize Selahaddin Eyyubî’nin affedicilik yönünün yanı sıra gayret-i diniyesinin de pek yüce olduğunu; Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sevgi, hürmet ve ittibâda örnek bir şahsiyet olduğunu apaçık göstermektedir.

Hıttîn zaferinin ardından Haçlılardan Akka, Taberiye, Askalan, Nablus, Remle, Gazze gibi pek çok kaleyi aldı. 20 Eylül 1187’de Kudüs’ü kuşattı. 12 gün sonra, Hicri takvime göre 27 Recep 589 Cuma günü Kudüs’ü fethetti. Calibi dikkattir ki Kudüs’ün fethi, Miraç mucizesinin yıldönümüne tevafuk etti. 91 yıl önce Frenklerin Kudüs’ü işgalinde yaptıkları barbarlığın ve döktükleri kanın aksine Selahaddin Eyyubî şehri teslim aldıktan sonra esirleri fidye karşılığı serbest bıraktı. Serbest kalan Haçlı askerleri Sur’a gittiler. Selahaddin Eyyubî’nin ele geçirdiği yerlerdeki diğer Haçlılar da Sur’a yerleşmişti. Bu sebeple Sur, gerek muhkem kalesi gerek farklı yerlerden gelen pek çok sayıda asker ve kumandanın katılması sebebiyle iyice tahkim olmuştu. Bu sebeple Selahaddin Eyyubî tarafından kuşatılsa da alınamadı. Sur hariç Kudüs Haçlı Krallığına ait bütün topraklar Müslümanların olmuştu. Ayrıca Hıttîn Savaşında Hristiyanlarca kutsal sayılan haç Müslümanlara geçmişti. Bütün bu gelişmeler Avrupa’daki Hristiyanları galeyana getirdi. Fransa kralı, Alman İmparatoru ve İngiliz kralı, orduları ve donanmalarıyla birlikte Kudüs’ü ve kutsal haçı geri alma niyetiyle gelerek sahil şeridinde yer alan Akka kalesini kuşattı.

Selahaddin Eyyubî’nin Akka müdafaası gerçekten dillere destan bir sabır ve cihat örneğidir. Düşman Akka Kalesini kuşatmış, Sultan Selahaddin ise Akka’yı kuşatan düşmanı kuşatmıştı. Haçlılar Akka Kalesine akın yaptıkça Selahaddin Eyyubî de Akka’nın düşmemesi için düşmana saldırmaktaydı. Akka’yı kuşatan Haçlı kuvvetleri Selahaddin’in kendilerini kuşatmasına karşı; kara tarafına hendekler kazmış ve bariyerler koymuştu. Tarihte belki ikinci bir örneği olmayan kuşatmaya karşı kuşatma savaşı yapılmıştı. Akka savunması iki yıl sürdü. Düşmanın denizdeki üstünlüğü bu savaşta belirleyici unsur oldu. Selahaddin Eyyubî’nin karadaki savaşta öldürdüğü Haçlıların haddi hesabı yoktu. Fakat denizden sürekli yeni birlikler geliyordu. Biçildikçe çoğalan ayrık otları gibi öldürüldükçe yerlerine yeni askerler düşman donanmalarıyla getiriliyordu.

İngiltere, Almanya, Fransa; başlarındaki krallarla ve bütün güçleriyle hücum ederken Selahaddin Eyyubî bu savaşta yalnızdı. Defalarca Halifeye mektuplar göndererek destek istedi. Yazdığı mektuplarda askerlerinin yaptığı fedakârlık ve kahramanlıkları anlattı. Düşmanın çokluğunu, düşman askerlerinin öldürmekle bitmediğini, İslam askerlerinin uzun süren savaşlar neticesinde yorgun düştüğünü, Hristiyan Haçlı kuvvetlerinin birlik olmasına rağmen İslam ülkelerinden kendisine hiçbir desteğin gelmediğini, kendisinin de bu savaşta yalnız kaldığını bildirdi. Kimi mektubunda destek istedi kimi mektubunda da İslam âleminin ilgisizliğine sitem etti. Fakat ne halifeden ne de mektup yazdığı diğer İslam ülkelerinden maddi destek bulamadı.

Erzakları ve silahları tükenip çaresiz kalan Akka kalesi müdafilerinin bazı komutanları gece yarısı kuşatmayı aşıp Selahaddin Eyyubî’nin çadırına geldiler. Fakat Selahaddin Eyyubî, onların maiyetini bırakarak kendilerini düşünüp kaleyi terk etmelerini affetmedi, yüzlerine bakmadı, dirliklerini ellerinden alıp huzurundan kovdu. Akka kalesini savunan Müslümanların çoğu şehit düşmüştü, kalanların da büyük kısmı yaralı idi. Selahaddin Eyyubî, kalede kalan Müslümanları kurtarabilmek için yüklü miktarda fidye vermeyi ve Hittin savaşında ele geçirdiği Hristiyanlarca kutsal olan haçı iade etmeyi kabul etti. Fakat Haçlılar anlaşmaya uymayıp Akka’yı müdafaa eden Müslümanların hepsini kılıçtan geçirdiler. Hâlbuki Kudüs’ün teslim şartı ile Akka’nın teslim şartı aynıydı. Kudüs’te esir alınan haçlılara insanca davranılmıştı. Fakat Haçlılar, Akka esirlerini tıpkı bir asır evvel Kudüs’ü işgal eden ataları gibi hunharca katletti.

Akka’nın düşmesi yenilgi gibi görülse de zayiatlara bakıldığında Selahaddin Eyyubî’nin üstünlüğü açıkça görülür. En son teslim olup kılıçtan geçirilen 3 bin kişi dâhil Müslümanların kaybı 10 bin civarında iken haçlıların kaybı 50-60 bin kadardı.

Donanmaları sayesinde sahil şeridinde muvaffak olan Haçlılar, Akka ile Yafa arasındaki sahil şeridini kontrolleri altına aldılar. Asıl hedefleri olan Kudüs’e yaptıkları her teşebbüs Selahaddin Eyyubî tarafından akamete uğratıldı. Kudüs iyice tahkim edilmiş, Kudüs’e giden her yolda Haçlılar vurulmuştu. Her ne kadar sayıları fazla olsa da karada Selahaddin’e karşı başarılı olamayacaklarının farkına varan Haçlılar, asıl hedefleri olan Kudüs’ü Selahaddin Eyyubî’den alamayacaklarına kanaat getirerek anlaşma yoluna gittiler. İngiltere Kralı Richard ile Selahaddin Eyyubî 3 yıl 8 ay birbirleriyle savaşmamak üzere anlaştılar. Bu anlaşmadan kısa bir süre sonra hastalığı şiddetlenen Selahaddin Eyyubî vefat etti.

Ömrünün çoğunu cihat meydanında geçiren bu büyük İslam kahramanı, ömrünün diğer kısmını ilim meclislerine ve memleketinin imarına ayırdı. Çok dindar ve samimi bir Müslüman olan Sultanın tek dünyevi eğlencesi ava gitmek ve çevgen oynamaktı ki bu iki spor da savaşçılık ruhunu ve kabiliyetini besleyen oyunlardı. İlim ve devlet adamlarına değer verir, onları korurdu. Etrafındaki bürokratlar ve kumandanlarla hep iyi geçinmiş, onların şahsiyet ve düşüncelerine önem vermiş, maiyetindeki bir kişi ile ömür boyu çalışmaya devam etmiştir. Sadece eğlenceye dalıp halkı ihmal eden ve halka eziyet eden idarecilerinin elinden görevini almış fakat daha sonra onları da affedip yeni görevler vermiştir.

İbni Cübeyr’den nakledildiğine göre o “Afv konusunda hata yapmak, haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gidiyor.” derdi. Tarihçisi ve kâtibi olan İmadeddin ise “Onunla oturan birisi sultanla oturduğunun farkına varmazdı. Kendisini bir arkadaşıyla oturuyor hissederdi. Anlayışlı, hataları affeden, temiz, dindar, samimi bir kişiydi. Kusurları görmezden gelir, kızmazdı. Mütebessim davranır, yüzünü asmazdı. Bir şey isteyeni eli boş göndermezdi. Meclisleri temiz, işretten uzaktı, sözleri nazikti. Ben ondan hiçbir zaman seviyesiz, kaba söz duymadım.” der.

Ahlakı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlakına, hayatı onun hayatına benzeyen Selahaddin Eyyubî’nin ölümü de O’na benzemişti. Cömertlik abidesi koca sultanın, vefat ettiğinde 1 Mısır dinarıyla 36 dirhemden başka dünyalığı yoktu.

Selahaddin Eyyubî, Şia’nın gücünü kırıp Ehli Sünnet yoluna hizmet etti. Peygamber Efendimizin sünnetine, onun ve ashabının temiz yoluna saldırıların arttığı günümüzde bizler de Ehli Sünnet akaidine sahip çıkıp sapık fikirlerden nesillerimizi ve İslam âlemini korumalıyız. O yüce sultan, Haçlılarla mücadele edip Kudüs’ü fethetti. Akka yenilgisi üzerine Kudüs’ü isteyen düşmana, canı pahasına dahi olsa dinimizce mukaddes olan Kudüs’ü asla terk etmeyeceğini bildirip Kudüs’ün müdafaasını canla başla ifa etti. Bizler de Haçlı mantığı ile hareket ederek İslam dünyasına saldıran, İslam ülkelerini tarumar eden Hristiyan devletlerine karşı birlik-beraberlik içerisinde mücadele etmeliyiz. Onun canı pahasına Kudüs’ten vazgeçmemesi gibi bizler de her ne pahasına olursa olsun oradaki İsrail zulmüne mani olma gayreti içinde olmalıyız.

Rabbimiz bizi kendi yolundan, Efendimizin sünnetinden ve O’na tabi olan İslam kahramanlarının mücadele ruhundan ayırmasın. Amin.

 

Kaynaklar

1. Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî, Ramazan Şeşen, Yeditepe Yayınları

2. Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî, Namık Kemal, Çamlıca Yayınları

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.