KAPAK -Çocuk ve Gençlerin Eğitiminde STK’ların Rolü

Sivil toplum kuruluşları, sivil vatandaşlar tarafından tamamen gönüllülük üzerine kurulmuş kamu dışı organizasyonlardır. Sivil toplum kuruluşları, son 20 yıldır gündemimizde olan bir kavram olmakla beraber toplum tarafından benimsendiği söylenemez. Bununda nedeni tarihimizi incelediğimizde yapılan bütün gönüllü organizasyonların vakıflar eli ile yapılmasıdır.
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” hadisini kendine destur edinen atalarımız, tarihin en büyük hayır müesseseleri olan vakıfları kurmuşlar ve dünyada eşi benzeri görülmemiş ihya ve inşa faaliyetleri yürütmüşlerdir. Medeniyetimize özgü yürütülen vakıf çalışmaları incelediğinde hala bu nitelikte organizasyonların kurulamadığı görülmektedir.
Dünyada ve ülkemizde 1980 yılları sonrasında gönüllülük faaliyetleri yeniden canlanmış, sivil toplum kuruluşları adı altında ekonomi, toplum, yardımlaşma, eğitim, hukuk gibi birçok alanda faaliyet gösteren vakıf, dernek, sendika, meslek örgütleri vb. yapılar kurulmuştur. Türkiye’de 80’li yıllardan sonra hızlanan, 1990’lardan sonra ivme kazanan eğitim merkezleri, aile danışma merkezleri, özel okullar, özel çocuk yuvaları, sosyal ve dayanışma kurumları, proje ve girişimcilik merkezleri gibi yeni faaliyetler, sivil toplum anlayışının gelişerek mevcut ihtiyaçlara göre şekillendiğini göstermektedir.
Toplumsal fayda üretmek amacı ile gönüllü kişilerin bir araya gelerek yürüttüğü sivil toplum çalışmalarına günümüzde çok daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Devletlerin mevcut kamu hizmetini yürütürken insanoğlunun her ihtiyacını karşılayabilecek kurumsal bir gücü bulunmamaktadır.
Dünya gündemine baktığımızda ekolojik krizler, iklim değişikliği, kaynak kullanımındaki darlıklar, sanal tehlikeler günümüzde insanlığı bekleyen büyük tehlikeler olarak gözükmektedir.
Ülkemizde özellikle son 10 yılda refah seviyesinin yükselmesi, şehirleşmenin artması, kentsel dönüşümle birlikte mahalle kültürünün kaybolması, teknolojik gelişmelerin takip edilemeyen hızı, sanal dünyanın baş döndüren ve kontrol edilemeyen cazibesi beraberinde birçok sorunu getirdi.
Sivil toplum kuruluşları sosyal, ekonomik, eğitim, gençlik, aile, çevre, hak ihlalleri ve dezavantajlı gruplara varıncaya kadar geniş bir çerçevede çalışmaktadır. Yaptıkları çalışmalar hayati önem arz etmektedir. Dünyamızdaki ve ülkemizdeki problemler göz önüne alındığında kamunun tek başına bu süreci yürütmesi imkânsız hale gelmektedir.
Birçok problemin çözümü, vatandaşların farkındalığının arttırılması ve gönüllü olarak sivil toplum hareketlerine katılımı ile mümkündür. Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının çalıştıkları alanlara bakıldığında özellikle sosyal yardımlaşma alanında bir yoğunlaşmanın olduğu görülecektir. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çalışan binlerce sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bunlar aşevleri, ayni ve nakdi yardımlar, su kuyuları vb. çalışmalar yürütmektedirler.
Ülkemizde cami yaptırma ve yaşatma dernekleri, hemşeri dernekleri, iş adamları dernekleri ve daha birçok alanda çalışma yapan derneklerimiz güzel faaliyetler yürütmektedir.
Biz bu yazımızda özellikle çocuk ve gençlik alanında sivil toplum kuruşlarının yaptığı çalışmaların önemine değineceğiz. Bir ülkenin en önemli zenginlik kaynağı tabi ki gençliğidir. Gençliği olmayan bir toplumun, geleceğe ümitle bakması mümkün değildir. Gençlerimizin geleceğe güvenle bakabilecekleri, çocuklarımızın kendilerini güvende hissedecekleri bir ortamı sağlamak görevlerimizin başında gelmektedir. Devletler, özellikle çocuklar ve gençlerin eğitimi için büyük bütçeler ayırmaktadır. Ebeveynler de çocuklarının geleceği için yaşamları boyunca büyük fedakârlıklar yapmaktadır.
Hızla değişen ve dönüşen dünyamızda bütün problemlerin çözüm kaynağı, farkındalık düzeyleri yüksek, toplumsal olaylara karşı duyarlı, milli ve manevi değerlere sahip nesiller yetiştirmektir. Çocuklarımız geleceğin mirasçılarıdır. Bırakılan emanete en iyi şekilde sahip çıkıp, kendisinden sonrakilere mirası devretmesi şuuru ve bilincinde yetiştirilmeleri gerekmektedir.
Ebeveyn olarak özellikle çocuklarımız için kaygılarımız bulunmaktadır. Yaşanan teknolojik gelişmelerin avantajları yanında kontrol edemediğimiz dezavantajları… Yalnızlaşan, bireyselleşen ve bencilleşen çocuklarımız… Çevrelerinde yer alan tehlikeler ve tuzaklar… Çocuklarımızı onlardan nasıl koruyacağımız noktasında zaman zaman kendimizi çaresiz hissediyoruz.
Çocuklarımızı bireysellikten ve teknolojik tuzaklardan kurtarmanın yollarını arıyoruz. Güzel bir eğitim almalarını isterken bir yandan sağlıklı bir şekilde sosyalleşmelerini istiyoruz. Sahadaki zorluklardan tek başımıza çıkabilmek hiç de kolay olmuyor. Mutlaka yardım almaya ihtiyaç duyuyoruz. Devletin sağlamış olduğu imkânlar ve kaynaklar, ebeveynlerin yaptığı fedakârlıklar tek başına yeterli olmuyor.
Ülkemizde sosyo-ekonomik nedenlerle eğitime dâhil olamayan, tek ebeveynli çocuklarımız, suça bulaşmış ailelerinin çocukları, anne ve babasını kaybetmiş çocuklarımız ve suça itilmiş çocuklarımız veya daha sayamayacağımız birçok dezavantajı olan çocuklarımız bulunmakta. Sadece kendi çocuklarımıza müreffeh bir hayat sunarken dezavantajlı gruptaki çocuklarımızı unutamayız. Kendi çocuklarımızı korumanın en iyi yolu toplumun her kesimine sahip çıkarak eşit fırsatlar oluşturmaktır. O zaman çocuklarımız hep beraber geleceğe güvenle bakabilir.
Sivil toplum kuruluşlarının varlığı, bu alanda yaptıkları çalışmaları çok daha değerli kılmaktadır. Dezavantajlı durumda bulunan çocuklarımızın yaralarını sararken, onları güven içinde geleceğe hazırlayacak çalışmalar yapmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki dezavantajlı durumda olan bir çocuğumuza dokunamamamız, onları ihmal etmemiz; suça bulaşma riski yüksek, toplum için tehdit oluşturacak kayıp bir neslin yetişmesine sebebiyet verecektir. Onların güvenle yetişmesi sağlıklı bir toplumun da ihya olmasını sağlayacaktır.
Diğer yandan çocuklarımızın geleceği için gece gündüz çalışırken onlarla yeterince ilgilenmeyişimiz ve ihmal etmemizden kaynaklanan sonuçları düşündüğümüzde sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız daha belirgin hale gelmektedir.
Eğitim politikalarına yön verecek, sağlıklı eğitim alanları oluşturacak, sosyalleşmelerine imkân tanıyacak, dezavantajları giderecek, ailelerin eğitiminde aktif rol oynayacak güvenilir sivil toplum kuruluşlarını çoğaltmak ve buralarda gönüllü olarak çalışmak önceliklerimizden olmalıdır.
15 Temmuz darbe girişiminin sonrasında yaşadığımız travmaların atlatılmasının ve bu güvenin yeniden sağlanmasının çok zor olduğunun farkındayız. Ama hain darbe girişiminin oluşturduğu güvensizliğin, alanda çok büyük bir boşluk oluşturduğunu görmezden gelemeyiz. Yaşanan acı tecrübelerden dersler çıkararak kültürümüzden ve tarihimizden gelen sivil toplum geleneğini, çok daha güçlü ve güvenilir bir şekilde oluşturmaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Çocuklarımızı yarınlara güven içinde ulaştırmak için birlik olmalıyız.