KAPAK- “Ben Ancak Muallim Olarak Gönderildim”

KAPAK- “Ben Ancak Muallim Olarak Gönderildim”

İnsanları eğitmek zorlu bir süreçtir. İnsanların hayatında kalıcı ve istenilen yönde değişiklikler yapmak mücadele gerektirir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem mürebbilik ve muallimlik görevini de en güzel şekilde yerine getirmiştir. Öyle güzel yapmıştır ki toplumunu değiştirip dönüştürmüş, cahiliye toplumu olarak nitelendirdiğimiz insanları çok kısa bir sürede asr-ı saadet toplumuna çevirmiştir ve “onlar yıldızlar gibidir” demiştir. Onları, örnek alınacak insanlar haline getirmiştir. Ne yapmıştır? Nasıl yapmıştır? Hangi yöntemleri kullanmıştır?

İnsanların gönlüne girmeden, düşünce dünyasına girmek mümkün değildir. Öncelikle Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gönülleri fethetmiştir. Sevilen, güvenilen, örnek alınan birisi olmuştur. O’na (as) “emin” sıfatını yakıştırmıştır toplumu. Birçok sahabe onun yüksek ahlakından, güzel muamelesinden etkilenmiştir. Peygamberimizi görmüş, takip etmiş, gözlemlemişler, insanlarla ilişkisinden, hal-hareket ve tavırlarından etkilenmişlerdir. Günümüz eğitimcileri de öncelikle tavır, davranış, konuşma, hal ve hareketlerine dikkat etmelidir.

Genel insani normlar çerçevesinde insanlar üzerinde olumlu bir intiba bıraktıktan sonra Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğcilik özelliklerini taklit edebiliriz. “Onlara öğüt ver ve onlara kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle” (Nisa, 63) ayeti gereği Peygamberimiz, etrafındaki insanlara sert, kaba, kırıcı sözler söylemez, gönülleri okşayan, etkili, yumuşak, güzel sözleri tercih ederdi. Gayet açık, tane tane, kelimeleri izah ederek ve yavaş konuşurdu. Hatta O (as), konuşurken etrafındakilerden hafızası kuvvetli olanlar sözlerini ezberlerdi. Cevamiü’l kelim idi. Yani az sözle çok şeyi ifade ederdi.

Yeni Müslüman olduğu için, namazda konuşulmaması gerektiğini bilmeyen Muâviye b. Hakem es-Sülemî, bir gün cemaatle namaz kılındığı sırada aksıran birisine, “Yerhamükâllâh.” (Allah, sana rahmet eylesin!) deyiverir. Bu yersiz konuşmasından ötürü herkes ona sert sert bakar. Muâviye, “Eyvah mahvoldum! Ne bakıyorsunuz yahu, ben ne yaptım?” deyince bu defa namaz kılanlar, onu susturmak için elleriyle uyluklarına vurmaya başlarlar. Muâviye, oradakilerin kendisini susturmak istediklerini anlayınca susar ve bu işin sonunu beklemeye başlar. Muâviye hadisenin devamını şöyle anlatır: “Anam, babam Resûlullah’a feda olsun! Ne ondan önce ne de sonra Peygamber (sav) kadar güzel öğreten bir öğretmen gördüm. Vallahi beni ne azarladı ne dövdü ne de sövdü. Namaz bitince sadece şunları söyledi: Bu namazda insan kelâmı konuşulmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktır.”

Mescid-i Nebevi’de geçen başka bir olayda, küçük abdestini bozmuş olan, yeni Müslüman olmuş bedeviye, güzel muamele edilmesini emretmiş, onu yaka paça dışarı atmak isteyenleri engelleyerek “onu bırakın, küçük abdestini bozduğu yere bir kova su döküverin” demiş ve “siz ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz” buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz muhatabının durumunu göz önünde bulundururdu. Aynı soruya farklı cevaplar verdiği olmuştur. “En güzel ameller hangisidir?” sorusuna muhatabın durumuna göre, vaktinde kılınan namaz, Allah yolunda cihat, ana-babaya iyilik etmek gibi farklı cevaplar vermiştir. Yine muhatabının seviyesini, konumunu her yönden göz önünde bulundururdu. Ekonomik, sosyal, psikolojik, yaş ve akli durumuna göre insanlara karşılık verirdi.

Bir uyarı yapacağı zaman insanların yanlışlarını, eksikliklerini doğrudan yüzlerine söylemezdi. “Falan kişiye ne oluyor ki” ya da “içinizden bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle davranıyorlar” derdi. Böylece insanların nefsinden kaynaklanabilecek gereksiz bir savunma geliştirmelerine engel olurdu. Daha sonra, yapması gereken uyarıları yapar, gerekli bilgileri verirdi.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem önemli bir hususu söyleyeceği zaman insanların dikkatini çekmek için tekrar etme metodunu kullanırdı. Örneğin Muaz bin Cebel’e “Ey Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?” diye üç kez peş peşe tekrarladıktan sonra “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleridir.” demiştir. Yine başka bir sözünde, “Burnu yere sürtülsün” sözünü üç kez tekrarladıktan sonra kimlerin burnunun yere sürtünmesi gerektiğini anlatmıştır.

Temsil, teşbih ve mukayese yöntemini de kullanırlardı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem soyut olan kavramları, somut örneklerle anlatırdı. Örneğin; “Yeryüzündeki alimler gökyüzündeki yıldızlar gibidir.” sözüyle çok veciz ve etkili bir teşbih yapmıştır. “Benim size göre durumum, ateşe düşmek için çırpınan ateş böceklerini uzaklaştırmaya çalışan kişinin durumu gibidir.” demiştir. Bu örnekler, temsil-teşbih özelliğini, Efendimiz’in (as) çok güzel kullandığını gösteren örneklerden sadece birkaçıdır.

Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem kıssaları, geçmiş milletlere ait olayların anlatımını, eğitiminde kullanmıştır. Anlattığı kıssaları sahabeler heyecanla dinlerlerdi. Anlatımlarını yaparken beden dilini, jest ve mimikleri yerli yerince ve etkili kullandığını görüyoruz. Yine ses tonunu çok iyi yönettiğini bize ulaşan rivayetlerden anlıyoruz.

Cabir bin Abdullah radıyallahu anh, Rasulullah’ın hutbe verişini şöyle anlatmaktadır: “Hz. Peygamber hitap ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, sanki bir orduyu uyarıyormuşçasına celallenirdi… Bir defasında işaret parmağıyla orta parmağını bitiştirerek, “Kıyamet ile ben, şu şekilde (yakın) gönderildim.” buyurdu.

Takvanın kalpte olduğunu söylerken “Takva buradadır, takva buradadır, takva buradadır” buyurmuş ve bu esnada eliyle göğsünü işaret etmiştir.

Şekilleri, görselleri kullanmak ya da uygulamalı anlatım da O’nun (as) kullandığı yöntemlerdendir. Abdesti bizzat alarak muhatabına öğretmesi, uygulamalı öğretimine örnektir.

Ayrıca şekiller çizmesine örnek verecek olursak, Abdullah b. Mesud (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah (as) dört köşeli bir şekil çizdi. (Ve bu) Şeklin ortasına (da) dışarı taşan/çıkan bir çizgi çizdi. (Sonra da şeklin) Kenarından ortadaki çizgiye doğru küçük çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: İşte şu insan, şu da onu kuşatan -ya da kuşatmış olan- ecelidir. Dört köşeli şekilden (kareden) dışarı çıkan (çizgi de) onun emelidir. Şu küçük çizgiler de (onun başına gelebilecek olan) sıkıntılardır. (İnsan bu sıkıntılardan) Birinden kurtulsa başına diğeri gelir. Ötekisi onu ıskalarsa beriki ona diş geçirir.”

Netice olarak peygamberimiz, canımız, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem toplumun her bireyini yetişkin, kadın, çocuk, genç, zengin, fakir, köle ve benzeri eğitecek yöntem ve metodları yerli yerince muhatabına göre kullanmıştır. Bunun yanına samimiyeti, güvenilirliği, sevilmesi, sayılması, insan ilişkileri de eklenince Allah’ın da izniyle çok güzel sonuçlar almıştır. Günümüz Müslümanları olarak bizler bu usulleri öğrenip doğru anlayıp güncelleyerek, zamanımızın ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak uygulamalıyız. Bizleri yaratan ve en iyi tanıyan rabbimizin emirleri doğrultusunda Peygamberimizin usül, metot ve yöntemlerini kullanarak eğitim, öğretim, tebliğ faaliyetlerini yürütmeliyiz.

Kaynakça

Hadislerle İslam, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.