KAPAK – Asr Suresi-HAYAT, “İMAN VE CİHAD”TAN İBARETTİR.

KAPAK – Asr Suresi-HAYAT, “İMAN VE CİHAD”TAN İBARETTİR.

“Asra yemin ederim ki,

İnsan gerçekten ziyandadır.

Ancak iman edip salih işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler hariç.”

Asr Suresi en kısa surelerinden biri olmakla birlikte Kur’an-ı Kerîm’deki bütün dinî ve ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılacak bir anlam zenginliğine sahiptir. Bu sebeple İmam Şâfiî’nin sure hakkında, “Şayet Kur’an’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu kısa sure bile insanlara yeterdi. Bu sure Kur’an’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” dediği nakledilmiştir.

Sahabe-i Kiram nezdinde bu surenin önemi, şu rivayetten çıkarılabilir. Abdullah b. Hısned-Derimî’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah ashabından iki kişi birbirleriyle görüştüğü zaman, bu sureyi okumadan ayrılmazlardı. (Taberanî)

Allah’ın yeryüzünde insana verdiği her nimet şükrü gerektirir. ‘Şükür’ ise nimeti veriliş amacı doğrultusunda kullanmaktır. Zıddı ‘küfür/nankörlük’tür:

“Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) küfretmeyin.” (Bakara, 152)

“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “And olsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve and olsun, eğer küfrederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim, 7)

“Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da küfredici.” (İnsan, 3)

Şükrü eda edilerek ahiret sermayesine çevrilemeyen her nimet boşa harcanmış, ziyan edilmiş demektir. Zaman/ömür sermayesi ise bu nimetlerin en kıymetlilerinden biridir ki sureye “asr”a yeminle başlanmıştır.

Zaman/ömür nimetinin şükrü için surede birbirine bağlı dört madde sayılmıştır. Sayılan her madde zorunlu olarak bir sonrakinin yapılmasını gerektirir:

Samimi bir şekilde ‘iman’ etmek;

Dünya ve âhireti ıslah edecek ‘salih’ işler yapmak;

‘Hak’kı tavsiye etmek;

‘Sabr’ı tavsiye etmek.

Yüce yaratıcının varlığını, birliğini, O’nun sıfatlarını ve isimlerini kabul ederek tevhid akidesine sımsıkı sarılan, imanın altı şartına inanarak Kur’an’da zikredilen ve Peygamber (s.a.s.)’in Allah’tan getirdiği bütün İslami esasları tasdik eden kişi iman etmiştir, mü’mindir. Tevhid, Allah’ın her şeyin tek sahibi ve hâkimi olduğuna (Mülukiyet), Kendisine kulluk edilecek ve yardım istenilecek tek varlık olduğuna (Ulûhiyet), Hak ve adaleti tanzim edecek, kanun koyacak tek yetkili olduğuna (Rububiyet) inanmaktır.

İnanan, iman eden bir mü’min, Fatiha Sûresi’nde, Bakara Sûresi’nin başında ve diğer yerlerde geçtiği üzere bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân’ı, Rahîm’i, din gününün sahibi Allah’ın birliğini ve indirdiğini tasdik edip O’na ihlâs ile ibadet ve itaate söz vermiş; “En güzeli doğruladı.” (Leyl, 6) buyrulduğu üzere “en güzel”e; doğru itikad ile inanıp, fazilet ile rezilliğin, iyilik ile kötülüğün, doğru ile eğrinin, mümin ile kâfirin, itaat eden ile isyan edenin, haklı ile haksızın Allah yanında farkı olduğuna, hayır amellerin iyi, şer amellerin kötü cezası verileceği ahiret gününe, din (kıyamet) gününe inanmıştır.

İman eden bir kişi imanının gereği olarak “salih amel” işlemek zorundadır. Kur’ân’a göre imanla salih amel birbirlerinin olmazsa olmazıdır. Onun için Kur’ân’da nerede salih amelden söz edilse orada iman da zikredilmiş ve salih amel imandan sonra anılmıştır. Kur’ân’ın hiçbir yerinde imansız amelden bahsedilmemiş, imansız bir amele mükâfat ümidi verilmemiştir.

Salih amel kısaca, Allah’ın emirlerine sarılmak ve yasaklarından kaçınmaktır. Allah’ın rızasını gözeterek yapılan, ahirette iyilik terazisine konulacak büyük küçük her iş salih amel kapsamı içine girer. Hakkı tercih edenler ‘salih’ amellerle dünya ve ahiretin ‘ıslahı’ için çalışır, batılı savunanlar ise dünya ve ahiret hayatını boş ve zararlı işlerle ‘ifsat’ ederler.

İman, insanların yalnız gönüllerinde ve dillerinde kalmamalı, hislerini, akıllarını, varlıklarını harekete geçirmelidir. Yaptıkları işleri iman ve inançlarına uygun, Allah’ın rızasına, indirdiği hükümlerine uygun, hak ve hayır olduğuna inanarak yapmalı, hep iyiliğe çalışıp kendileri, aile, akraba, kavim, insanlık için iyilik, sonu hayır ve menfaat olan işlere/salih amele sarılmalıdırlar.

Rabbimiz, “Hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin diye hayatı ve ölümü yarattığını.” (Hud, 7; Mülk, 2) bize haber vermektedir. Her insana ‘yetecek kadar’ zaman nimeti verilmiştir. Bu nimet boş işler için harcanarak ziyan edilmemelidir.

Hak, her şart altında mutlak doğru/gerçek demektir. Zıddı olan batıl ise her şart altında yanlış demektir. Hak; tevhidi, doğruyu, iyiyi, güzeli, faydalıyı ve adaleti temsil ederken batıl ise şirki, yanlışı, kötüyü, zararlıyı ve zulmü temsil eder. İnsanlığın var oluşundan bugüne, hak tarafında olan insanlar olduğu gibi batıl tarafında olanlar da olmuştur, kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Ayette hakkın muktezası olarak insanların her zaman tevhide dayalı yaşamaları, doğruyu, güzeli, faydalıyı savunmaları, âdil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Tavsiye kelimesi, öneride bulunmaktan ziyade hakkı kurumsallaştırma anlamı taşımaktadır.

Hakkı savunma ve ikamesi için çalışma zorlu bir iştir. Hem batılda ısrar eden ifsat edicilerle mücadeleyi hem de nefisle mücadeleyi gerektirir ki batıl, imtihan gereği nefse hoş gelen imkânlarla doludur. Bu nedenle karşılığı da Allah tarafından layığı ile verilecek olan bir çabadır.

Zor işler ise ‘sabır’ gerektirir. Hak yolda olanların; ıslah için, yeryüzünde hakkı temsil eden değerlerin ikamesi için çalışanların bu yolda birbirlerine sabrı tavsiye etmeleri, aralarında sabrı kurumsallaştırmaları da şarttır. Sabır, hem hak mücadelede bir ömür boyu devam edebilmek, hem de bu uğurda başa gelebilecek musibetlere katlanabilmek için gereklidir. Cenab-ı Hak sabredenlerle beraberdir.

İmam Razi der ki: “Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu; “Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin! Onun bu sözünü duyunca, Asr Suresi’nin manasını anladım.” Tefekkür ettim ki insana verilen ömür de o buz gibi hızla erimektedir.

Mehmed Âkif Ersoy da şöyle özetlemiş:

“Hâlikin nâ-mütenâhî adı var en başı Hak

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh

Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh

Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık”

 

Sonuç olarak en önemli nimetlerden biri olan zamanı iyi değerlendirmek, iman etmek, beraberinde ıslah için faaliyetlerde bulunmak, hakkı temsil ve himaye etmek, bu yolda tüm inananlarla birlikte sabır ve sebat göstermek insanın alnının yazısıdır. Gayrısı ziyandır, hüsrandır.

“Hayat iman ve cihad,

Alnımızın yazısı…”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.