KABİR AHVALİ

İlahi kökenli olsun, beşeri kökenli olsun tüm dinlerde ahiret inancını görebilmek mümkündür. İnsanların ahiretle ilgili bilgilere kendiliğinden ulaşması mümkün değildir. İnsanlar bilgiyi yaşayarak veya deneyerek öğrenirler. Ahirete gidip de geri gelinemediğinden, ahiretle ilgili bilgileri öğrenmek de imkânsızlaşır. Bu yüzden bizler ahiretle ilgili bilgileri ancak Allah (Kur’an) ve Rasulünden (Sünnetten) öğrenebiliyoruz. Bazı Allah dostları da keşif, keramet ve ilhamla ahiret hakkında konuşmuşlarsa da bu konuda yalan ve yanlış bilgiler de pek çoktur.
İslam dünyası inanç bazında iki ana gruba ayrılır:
a-Ehli Sünnet vel cemaat (Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafii gibi ameli ve Maturidi, Eşari gibi itikadi mezhepler)
b-Tüm kollarıyla beraber Şia ve diğer ehli Bid’at mezhepler.
Ehli Sünnet anlayışında olan Müslümanlar hadis kitaplarında zikredilen görüşleri itirazsız kabul ederler.
Ehli Sünnet ve cemaate göre, kabirde insanlar Nekir ve Münker adında iki melek tarafından sorguya çekileceklerdir. ‘Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.’(Ahmed b. Hanbel’den)
İslam âlimlerine göre, aşağıdaki ayetler ve hadisler kabir azabına işaret etmektedir:
“Onlar (Firavun ve taraftarları) sabah, akşam ateşin karşısına getirilirler. Kıyâmetin kopacağı gün de “Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun!” denilir.”(Mümin, 40/46).
Bu ayet, firavun ve ona taraftar olanların iki yerde azaba tabi tutulacağını göstermektedir.
Birincisi kıyamet gelmeden önceki azap. Hiç kuşkusuz bu kabir azabıdır, çünkü dünya ile ahiret arasında berzah/kabirden başka bir yer yoktur. İkincisi de kıyamet koptuktan sonraki en şiddetli azaptır ki, cehennemin azabından başkası değildir.
“Allah’a karşı yalan uyduranlardan veya kendisine bir şey vahiy edilmediği halde; “Bana vahiy olundu” diyen kimse ile “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim.” diyenden daha zâlim kim olabilir? Ölümün şiddetli sıkıntıları içinde bulunurken ve melekler ellerini uzatarak; “Haydi ruhlarınızı çıkartıp teslim edin, bugün Allah’a karşı haksız yere söylediklerinizden, O’nun âyetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü, alçaltıcı azâbıyla cezalandırılacaksınız.” derken o zâlimlerin hâlini bir görsen!”(Enam, 6/93).
Buharî’ye göre ayette geçen ve bizim “alçaltıcı azâp” diye tercüme ettiğimiz “azabe’l-hun”, kavramı aynı zamanda “hafif azap” demektir; bu ise şiddetli olan cehennem azabından önce kabirde olacak bir azap olduğunu göstermektedir.(bk. Buharî, Cenaiz, 87).
“Biz o münafıkları iki kez cezaya çarptıracağız. (İlk cezadan) sonra müthiş bir azaba uğratılacaklardır.”(Tevbe, 9/101).
Demek ki, ilk azap kabirde olur. İmam Buharî bu üç ayeti kabir sorgusu ve azabı için delil olarak zikretmiştir.(bk. Buharî, Cenaiz, 87) Abdullah b. Abbas’a göre, “Muhakkak ki o zalimlere bundan başka azap da vardır.” (Tur,52/47) mealindeki ayette de kabir azabına işaret edilmektedir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Ölü kabre konduktan sonra, Münker ve Nekir adında iki melek gelip (Peygamber Efendimizi sallallahu aleyhi ve sellem kastederek) ‘Bu adam hakkında ne düşünüyorsunuz? diye sorarlar. Mü’min kimse daha önce dünyada iken dediği gibi der: ‘O Allah’ın kulu ve resulüdür. Ben şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür.’ Melekler; ‘Senin böyle diyeceğini biliyorduk’ derler ve kabrini genişletip aydınlatırlar. Münafık -ve kâfir- kimse ise, bu soruya ‘Bilmiyorum’ diye cevap verir. Melekler ona da ‘Senin böyle diyeceğini biliyorduk’ derler. Yere denilir, o da adamın kaburgalarını iç içe geçirecek şekilde onu sıkar ve kıyamete kadar orada azap çeker.”(Buharî, Cenaiz, 87; Tirmizî, Cenaiz, 70; -Hadis meali özet olarak Tirmizi’den alınmıştır.
Bera b. Azib anlatıyor: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette o sabit söz üzerinde sağlam bir şekilde tutar.” (İbrahim, 14/27)’ ayeti kabir sorgusu ile ilgili olarak nazil olmuştur. Ona denilir ki; ‘Rabbin kim?’ o da ‘Rabbim Allah’tır, dinim Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dinidir.’ İşte bu ayet bu sağlam söze işaret etmektedir.”
Müslim, Nesâî, Tirmizî, İbn Mace ve Hâkim’in rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte ise şöyle bildirilmiştir:
“Kabir, ahiret menzillerinden ilk menzildir. Eğer kişi ondan kurtulursa, artık ondan sonrası daha da kolay olur. Eğer ondan kurtulmazsa, ondan sonrası daha da sıkıntılı olur.”(bk. Kenzu’l-Ummal,
Yine Efendimiz: “Mülk Suresi: onu okuyana şefaat eder, onu kabir azabından kurtarır. (Mecmau’ z-zevaid, Suyutî, İtkan,II) buyurmuşlardır.
Ehli Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr mü’minlere kabir azabı vardır. Kabir hayatının, azap şeklinin mahiyeti hakkında, âlimler ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. Azabın ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapılması, sonucu değiştirmez. Çünkü salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kâfirler, büyük bir sıkıntı ve ızdırap içinde bulunacaklardır.
Kabirde Azap Şekilleri
Kabir sıkması: Hz. Aişe validemizden rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Muhakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan kimse kurtulacak olsaydı Sa’d b. Mu’âz kurtulurdu”
Tokmakla vuruş: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemden Enes b. Mâlik yoluyla rivayet edilen kabir suâli hakkındaki hadisin sonunda: Rasulallah “…Sonra onun (kâfir veya münafığın) ense köküne öyle bir vurulur ve o (o vuruşun acısıyla) öyle bir feryad eder ki, onun feryadını, insan ve cinler hariç, kendisine yakın olan her mahlûk duyar.”
Cehennemlik olan kişiye akşam-sabah Cehennemdeki yerinin gösterilmesi.
Yılan-çıyan ve haşerâtın kabirde ölüyü ısırması ve sokması: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Tâhâ Suresi’ndeki: “…Muhakkak onun için dar bir geçim vardır.” (24) âyetinin kabir azabı hakkında indiğini haber vererek: “Allah’a yemin olsun ki, ona (kâfire) doksan dokuz tinnîn gönderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar. “ buyurmuştur. Ebû Sa’id el-Hudrî de: “Buradaki dar geçimden kasıt, doksan dokuz Tinnin’in (ejderhanın) onu kabrinde sokmasıdır.”
Bazı kötü kimseleri toprağın kabul etmeyip insanlara ibret olsun diye dışarı atması:
İmam-ı Mâlik şöyle bir olay anlatır: “Neccaroğulları’ndan Hıristiyan bir adam vardı. Müslüman olup Bakara ve Âl-i İrnrân surelerini okumuştu. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme de vahiy yazardı. Bu adam irtidat ederek Hıristiyanlığa döndü ve: “Muhammed bir şey bilmez. Ancak benim kendisine yazdığım şeyleri bilir.” demeğe başladı. Allah onu vefat ettirince, Hıristiyanlar gömdüler. Fakat sabah olunca gördüler ki gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine derin bir çukur kazarak onu oraya gömdüler. Fakat ertesi sabah, gömüldüğü yerin onu yine dışarı attığı görüldü. Hıristiyanlar yine bir çukur kazdılar. Güçleri yettiği kadar derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin de onu dışarı attığı görüldü. Bunun üzerine Hıristiyanlar, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onun ölüsünü açıkta bıraktılar.”
Kabir hayatı, bir bakıma ahiretin giriş kapısı ve başlangıcı sayılır. Ölen kimse, ister kabre defnedilsin veya yırtıcı hayvanlarca parçalansın; ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatı başlamış olur. Münker ve Nekir melekleri kabir sorgulamasını yapar. Rabbini, peygamberini ve dini sorar. Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar muaftır.
Ebû Hanife’ye göre, peygamberler, çocuklar ve şehitler kabir sorusu ile karşılaşmazlar. Ancak Ebû Hanîfe kâfirlerin çocuklarına kabirde soru sorulması, Cennete girmeleri ve onlarla ilgili benzeri bazı soruları cevapsız bırakmıştır (Alliyü’l-Kâri)
Allah bizleri kabir azabından korusun. (Âmin)