İZLEDİKLERİNİZİN İZİ KALIR

Feyza Gizligider
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
İnsan Kaynakları ve Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı
Dünya dışı bir varlığın dünyaya geldiğini düşünelim. Bu varlık dünyayı ve dünyada yaşayan canlıları tanımak istemektedir. Bizlerde medyadan, özellikle de en yoğun olarak kullandığımız medya araçları olan televizyon ve internetten dünyayı tanıması için dünya dışı varlığı ekran karşısına oturtmuş olalım. Bu varlık ekranda neler görür?
Sadece medyadan gördükleriyle bize dünyayı anlatacak olsa ne anlatır?
Ekrandan görünenler gerçek hayatı yansıtıyor mu? Örneğin her gün dizilerde gördüğümüz olayların ne kadarını gerçek hayatta tecrübe edebiliyoruz. Örneğin, Dünya da yaşlılar ve engelliler medya göründüğü kadar az sayıdalar mı?
Tabi ki değil…
Çünkü medyanın işi kendini izletmek ve dikkat çekmek… Bu yüzden de medya hayatın sadece dikkat çekecek, farklı, cazip gelecek ve merak vb duygularından insanların yakalayıp bakışlarını kendisine kilitleyecek anları ve durumları ekrana taşımaktadır.
Yani medya gerçek hayatı yansıtmaz. Medya kurgusaldır.
Peki bizler medyanın kurgu olduğunun farkındayken de bu kurgu durumu kullanıcıyı yine de etkiler mi? Bu konu ile ilgili size araştırmadan söz etmek istiyorum:
İletişim bilimci George Garbner uzun yıllar medyanın insanlar üzerindeki etkileri ile ilgili araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmaları sonucunda uzun süre medya içeriklerine maruz kalan kişilerin gerçek dünyayı olduğundan daha karmaşık ve korkunç görmeye başladıklarını fark etmiştir. George Garbner’ın “Vasat Dünya Sendromu” olarak tanımladığı çalışmasına göre, örneğin 18 yaşında bir genç, o tarihe kadar televizyon ekranından 32.000 cinayet ve 40.000 cinayete teşebbüs eylemine tanıklık etmektedir. Oysaki o gençlere sorsak çoğunluğu bir kere dahi cinayete canlı olarak şahitlik etmemiştir. İşte medyanın gerçek hayatla uyumsuzluğu izleyiciye bu şekilde yansımaktadır. Nihayetinde medyada izledikleri kişilerde korkunun artmasına, bireylerin daha çok evlerinde kalmalarına ve bunun sonucu da daha çok medya kullanmalarına yol açmaktadır. Ve daha fazla medya daha fazla kötümserliğe, kişinin diğer insanlara karşı güvensizliğinin artmasına ve içinde yaşadığı dünyanın umutsuz ve çıkışsız olduğuna dair inancını yükselmesine sebep olabilmektedir. Yani kişi için medyadaki kurgu gerçeğin yerini almaya başlamakta ve kişi gerçek hayatı da medyada gördüğü gibi zannedebilmektedir.
Bu durum kullanıcıların ruh sağlığını olumsuz etkilediği gibi, kültürel değişime de sebebiyet vermektedir. Örneğin, gerçek hayatta toplum tarafından kabul görmeyecek davranışlar medyada sıklıkla kişilerin karşısına geldiğinde –önceleri tepkiyle karşılansa da- çok fazla tekrarın sonucu olarak izleyiciler için başta hoş karşılanmayan durumlar sıradanlaşmakta ve normalleşmektedir ve kullanıcılar fark etmeseler de gerçek hayatta bu tür davranışları kabullenir hale gelmektedirler.
Bu sendroma göre, medyadaki kurgu bir süre sonra gerçeklik ile karışmakta ve gerçek dünya algısını da değiştirmektedir. Yani medya kendi gerçekliğini oluşturmaktadır..
Diğer bir araştırmacı olan Prof. Dr. John Murray, 30 yılı aşkın bir süre televizyondaki şiddetin çocuklar üzerinde gelecekteki etkilerini araştırmıştır. Araştırmada televizyonda şiddet içeren ve içermeyen program seyrettirilen 8 ergenin beyin aktiviteleri ölçülmüştür. Araştırma sonucunda şiddet içeren görüntülerden sonra beynin ummadıkları iki alanında etkinlik gerçekleşmiştir: Bu alanlar beynin sağ tarafında bulunan ve motor hareketleri planlayan bölüm ve travmatik olayları uzun süre hafızada saklayan bölümlerdi. Dr. Murray’e göre bu iki alanın aktivasyonu; izleyiciler TV’de şiddet olaylarını örnek alarak taklit etmelerine, şiddet görüntülerinin gerçek yaşam olayı gibi uzun süreli saklanmasına ve gelecekte davranışa dönüşmesine sebep olabilmektedir. Çünkü, beyinde yer alan ayna nöronlar devreye girmektedir. Ayna nöron, bir canlının herhangi bir hareketi kendisi yaptığında ve aynı hareketi yapan birini gözlemlediğinde ateşlenen nöronlardır ve başta işitme ve görme olmak üzere bütün duyular vasıtasıyla, dış dünyadan gelen sinyalleri alıp, âdeta onların fotokopisini saklayan hücrelerdir.
Medyada bu durumu yansıtan bir çok habere rastlamak mümkündür:
Örümcek Adam’a özenen çocuk boğularak öldü! Adana’da, 11 yaşındaki M.Ü., televizyonda izlediği ‘Örümcek Adam’ filminin kurbanı oldu. Filmin etkisinde kalıp, salonun tavanına ip asıp uçmaya kalkan Murat, ipin boynuna dolanması sonucu boğularak hayatını yitirdi. (17.01.2006)
Gaziantep’te, Ömer Demir isimli 10 yaşındaki çocuk, izlediği bir filmdeki intihar sahnesini canlandırırken hayatını kaybetti. (aa, 3.11.1997)
ABD’nin Dallas kentinde 7 yaşında bir çocuk, Televizyonda ABD’nin popüler sporu olarak gösterilen pankreas güreşlerini seyrettikten sonra 3 yaşındaki kardeşini kazayla öldürdü. Televizyondaki pankreasçılar gibi hareket eden çocuğun kardeşine büyük boy bir bez bebekle saldırdığı belirtildi. (aa, 01.07.1999)
ABD’nin Florida eyaletinde 9 yaşında bir kız çocuğu, Leonardo Di Caprio’nun başrolünü oynadığı “Demir Maskeli Adam” filmindeki prensese özenerek kendini asma rolü yaparken canından oldu. Polis, Jennifer Wood’un 60 santimetre yüksekliğindeki plastik bir kutu üzerinde, filmdeki prenses gibi ayakkabı bağıyla kendini asma rolü yaparken, dengesini kaybederek gerçekten asıldığının zannedildiğini bildirdi. Jennifer’ın annesi Carmen Wood, polise verdiği ifadede, 4 yaşından beri kızlarını sık sık çeşitli filmlerden sahneleri oynarken gördüklerini ve küçük kızın artist olmayı istediğini belirterek şöyle dedi: “Ancak şimdiye kadar gerçekle oyunu ayırt edebildiğini düşünmüştük.” (aa, 16.11.1999)
İki öğrencinin, en az 250 kişiyi öldürmeyi planladıkları ve eylemlerinin filmlere konu olmasını amaçladıkları öğrenildi. Harris ve Klebold doldurdukları video kasette, “İçinizden 250 kişiyi öldüreceğimizi umuyorum. Bombaları yerleştirdikten sonra saldırı anı gelinceye kadar geçen zaman, hayatımda sinirlerimin en bozuk olduğu zaman olacak. Saniyeler saatler gibi gelecek. Bekleyemiyoruz. Yönetmenler bizim hikâyemizi filme almak için yarışacaklar” dedi.” (13.12.1999, Time)
Benzeri haberlerin sayısını artırmak mümkündür. Bu örnekler geleneksel medyadan. Ancak şu an geleneksel medyanın yanında sosyal medyada kişilerin hayatlarında geniş yer kaplamaktadır.
Sosyal medyada beğeni butonunun keşfedilmesinden sonra kullanıcıların tercihleri ile algoritmalar oluşmakta ve bu algoritmalar ile kullanıcının önüne her zaman daha çok beğeneceği, daha çok dikkatini çekecek içerikler gelmektedir. Bu durum ticari olarak kullanıldığı gibi, dünya ve ülke gündemi gibi, görüşleri ile ilgili paylaşım ve beğenilerinde de kişinin önüne her zaman öncelikle kendisiyle aynı görüşte olan kişilerin paylaşımlarının daha çok gelmesine sebebiyet vermektedir. Bu durumun sonucunda kişi çoğunluğun kendisi gibi düşündüğü kanaatine ulaşmakta, farklı görüşlerle daha az temas etmektedir. Yankı odası deniler bu durum kişilerin kutuplaşmasına sebebiyet verebilmektedir.
Ayrıca sosyal medya vb ortamlarda kişilerle ilgili elde edilen bu tür verilerin kullanımı ile ilgili soru işaretleri zaman zaman dünya gündeminde de yer almıştır. Örneğin bir sosyal medya platformu sahibi bir ülke seçimlerini etkilemek üzere kullanıcılarının veri profillerini başka bir ülke ile paylaşma suçlaması ile ifade vermiştir. Bu ve benzeri durumlar manipülasyona açık bir alan olan medyayı dikkatli kullanma ihtiyacını daha da çok gündeme getirmektedir. Bunların sonucu da medya okuryazarlığı kavramı ortaya çıkmıştır.
Medya okuryazarlığı nedir?
Medya okuryazarlığı, kullanıcının medyayı tükettiğinde, ürettiğinde, keşfettiğinde ve düzenlediğinde kullandığı tüm becerileri kapsamaktadır. İster üretim, ister tüketim tarafında olsun kişilerin medya mesajlarını yorumlama ve farkındalık oluşturmasını sağlayan bir bakış açısıdır. Medya okuryazarlığı kişileri medyanın içeriklerinden haberdar olup olumsuz etkilerine karşı güçlü kılan ve medya kurumlarını özenli olmaya yönlendiren daha bilinçli bireyler yetiştiren bir beceridir.
Medya okuryazarlığı eğitimi ile medya kullanıcılarının, medyanın toplum üzerinde olumlu ve olumsuz birçok etkisinin olduğunu bilmesi, medya mesajlarının doğasını ve sürecini bilmesi, bu bilgi ile medya mesajlarını doğru yorumlaması, kendi mantık/akıl süzgecinden geçirmesi ve eleştirel bir bakış açısıyla elemesi beklenmektedir. Yani; medya okuryazarlığı bir medya kullanım kılavuzudur ve medya mesajlarına karşı eleştiril yaklaşım geliştirmesi amaçlar.
Medya kullanıcılarına içerikleri analiz edebilme becerisi kazandırılması hedeflenmektedir. Kullanıcının medyada sunulan içerikleri hemen doğru kabul etmeyerek doğru-yanlış ayrımı yapabilmeleri sağlanmaya çalışılır. Kullanıcıların gizli mesaj ve amaçları fark etmeleri hedeflenir.
Medya okuryazarlığında medyayı kullanırken farkında olmaları gereken medya okuryazarlığı kodlar vardır. Kullanıcılar bu kodları dikkate alarak medya kullandıklarında farkındalıkları artacağından olumsuz içeriklerden daha az etkileneceklerdir.
- Kod: Tüm medya mesajları kurgudur.
Medya tarafından insanlara sunulan her içerik üzerinde özenle çalışılan, planlanan ve mesajları kurgulanan ürünlerdir. Medya sektörü rekabetin yoğun olduğu bir alan olması hasebiyle aynı içeriği sunuyor olsalar dahi daha dikkat çekici olarak sunma kaygısı taşındığından kurgulama aşaması ön plana çıkmakta ve içerik üzerinde etkili olmaktadır. Bu durum içerik haber dahi olsa farklı ürünlerin çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.
Bunun yanında içerik üretme ve daha çok izlenir içeriklerle zaman doldurma kaygısı farklı ve dikkat çekecek, rutinin dışındakini sunma eğilimi oluşturmaktadır. Nihayetinde gerçek hayatla örtüşmeyecek, gerçek hayatı yansıtmayan, kültürel yozlaşmaya sebebiyet verecek içerikler de medyada yer bulmaktadır. Gerçek hayatta muhtemelen göremeyeceği şeyleri kullanıcılar medya sayesinde yaşamışçasına ayrıntısıyla bilebilmektedir. Gerçek hayattan fazla olarak yansıyan şiddet, madde kullanımı ve kötü alışkanlıklar, cinsellik gibi öğeler rol model oluşturmakta ve az önce vasat dünya sendromunda bahsettiğimiz gibi olumsuz örneklerin sıradanlaşıp normalleşmesine sebebiyet vermektedir.
Bu yüzden medya tüketicilerinin her içerik karşısında kendisine “Bir çok alternatif arasında neden bunu seçerek sundular? Sorusunu sorması ve kurgudaki alt niyet ve masajları anlamaya çalışması gerekir.
2.Kod: Medya mesajları, alanın gereklilikleri dahilinde medyaya özgü bir dille üretilmiştir.
Medyada haber dahi üretilirken medyanın genel yapısı gereği birçok aşamadan geçmektedir. Örneğin bir haberi muhabir yerinde görerek metin haline getirmiş ve görüntüleri ile birlikte bağlı olduğu medya kuruluşuna getirir. Ancak içerik oluşturma yani kurgu süreci bundan ibaret değildir. Editör, genel yayın yönetmeni gibi olayı yerinde görmeyen kişiler de haber üzerinde değişiklikler yapabilmektedir. Bu durum zaten kendi tecrübeleri ile yorumlayarak haberi oluşturan muhabirden sonra birkaç farklı bakış açısı ve kültürel birikimle içeriğin yeniden şekillenerek değişmesine sebep olmaktadır. Nihayetinde zaten kurgu olan dizi, sinema, yarışma gibi programların yanında haber programlarında dahi kurgu devreye girmektedir. Öyle ki haber daha etkili olsun diye toplumun üzüntüyle karşılayacağı bir olayla ilgili haberde sanki bir diziymişcesine fon müziklere dahi yer verilebilmektedir. Hatta izlenme kaygısıyla insanların en kolay yakalandığı yer olan duygularından faydalanmak için çocuklar dahi haberlerde röportajların parçası haline gelebilmektedir. Bu durumda izleyicinin farkında olarak kendisine “Dikkatimi çekmek için hangi teknikler kullanıldı ve bu hangi amaçla yapıldı ve bana ne hissettirildi?” gibi soruları sormalıdır.
Sosyal medyaya baktığımızda da başka sorunlarla karşılaşmaktayız. Anında herkesin içerik üretebildiği bir alan olması hasebiyle sosyal medyada hız çok etkili hale gelmiştir. Bu durum sosyal medya kanalı ile sunulan içeriklerin kontrol edilmesini ve doğruluğuyla ilgili sağlamasının yapılmasını zorlaştırmıştır. Nihayetinde hızdan kaynaklı yanlış haberler ortaya çıkmaktadır. Geleneksel medyada tekzip kısmen de olsa sağlanabilmekteyken sosyal medyadaki bir yanlış bilgi ve haber le ilgili olarak tekzibin haberin ulaştığı herkese ulaşması neredeyse imkansızdır.
Bu haberin bir kişinin toplumda kötü görünmesine sebep olacak bir yanlış haber olduğunu düşünelim. O kişi için telafisi zor hasarlara sebep olabilmektedir.
Nihayetinde tüm medya içerikleri hitap ettiği kitle, içeriğin üretildiği platform gibi değişkenlere bağlı olarak birbirinden farklı yöntemler kullanmaktadır.
3.Kod: Farklı insanlar aynı mesajı farklı şekillerde algılar.
Her birey yaşadığı dünyayı, çevresinde olan biten her şeyi geçmiş yaşantısından getirdiği bakış açısı ile yorumlar. Bu hem medya üreticileri hem de tüketicileri için geçerlidir.
Haberi hazırlayan için kendisinin duyarlılığının yüksek olduğu konular ön planda yer almaktadır. Aynı şekilde izleyici de kendi yaşadığı toplum, yetiştiği çevre ve yaşanmışlığı ile içeriği yorumlamakta ve kendi bünyesindeki karşılığına göre tepki geliştirmektedir. Yani kişiler kendilerine benzer ve kendi bakış açısındaki içerikleri, özellikle haberleri takip etme eğilimindedir. Bu televizyon gibi geleneksel medyanın yanında sosyal medya içinde böyledir. Kullanıcı devamlı kendi görüşündeki televizyon kanalından ya da internet sitesinden haberleri izlediğinde tek taraflı bir bakış açısı ile devamlı aynı sesleri duymaktadır. Aynı şekilde sosyal medyada da takip ettiği kişiler ve beğeni butonu ile oluşan algoritmalar ile kişi herkesin kendisi gibi düşündüğü yanılgısına kapılabilmektedir. Bu durumun en tehlikeli sonucu toplumsal kutuplaşma ve empati kuramamaktır. Kişi diğerinin ne düşündüğünü hiç bilmediği için anlam veremez ve tepkiselleşebilir. Bunun sonucu da bilinç düzeyi gelişmemiş ve empati yeteneği zayıf bireyler toplumsal çatışmaya sebep olabilir.
Bu sebeple medya kullanıcıları onlara ulaşan her mesaj ile ilgili olarak;
Başka insanlar bu mesajı benden farklı olarak nasıl anlayabilirler? Sorusunu sormalıdır ve birden fazla farklı kaynaktan medyayı takip etmelidir.
4.Kod:Medya, belli değer ve bakış açıları içerir.
Medya kuruluşlarının kendi yayın politikaları vardır. Dolayısıyla her türlü içeriği bu politika doğrultusunda üreterek ya da süzgeçten geçirip şekillendirerek tüketiciye sunmaktadırlar. Bu durumu en iyi olarak bir toplumsal olaya medya kuruluşlarının yer verişlerindeki farklılık düzeyinden gözlemleyebiliriz. Örneğin bir habere bir gazete 3 sayfa yer ayırırken başka bir gazete sayfanın dörtte birini bile ayırmayı tercih etmeyebilir. Ya da gazetelerin sürmanşet verdikleri haberler birbirinden farklılık göstermektedir. Bu durum her bir kuruluşun yayın politikası ile ilgilidir.
Bu sebeple kullanıcı medya içeriğini tüketirken kendisine, “Bu mesajda hangi yaşam tarzları, değerler ve bakış açıları sunulmaktadır?” Sorusunu sorarak bir farkındalık oluşturmalıdır.
5.Kod:Medya mesajları, yönlendirmek ve iktidar sağlamak amacıyla kurgulanır.
Medya kanallarının bu kadar çok sayıda olmasının bir sebebi de medya aracılığı ile mesajlarını toplum ile paylaşma, toplumu yönlendirme ve bu sayede güç elde etmektir. Medya aracı sahipleri yakın oldukları, fikir paydaşlığında oldukları kişiler ve görüşlere daha fazla yer verebilmektedir. Hatta bu görüşü destekleyecek içerikleri daha çok yayınlayabilirler.
Hızın bu kadar ön plana çıktığı bir sektör olan medya da kanaat oluşturma ve kişileri yönlendirme de medyanın eli daha da güçlenmiş durumdadır. Özellikle sosyal medya gibi herkesin içerik üretebildiği, sahte hesapların bolca kullanıldığı tercihlerimizin, görüşlerimiz, beğenilerimizin, hassasiyetimizin yüksek olduğu konuların çok rahat deşifre edildiği bir süreçte manipüle edilmek çok daha kolaydır. Dersin başında da bahsettiğimiz gibi Seçimleri daha yönlendirmek amacıyla sosyal medyadaki kişisel verilerimiz kullanılabildiği iddiası ciddi olarak dünya gündeminde yer almıştır. Bu durumda medya kullanıcılarının bir medya içeriği karşısında “Bu medya mesaj beni hangi görüşe inandırmaya çalışıyor? Sorusunu sormaları gerekir.
6.Kod:Medya mesajları, kâr sağlamak amacıyla kurgulanır.
Yayınlara ulaşabilecek teknik cihazlara sahip olan herkesin başka hiçbir ücret ödemeksizin süresiz bir şekilde medya içeriklerine ulaşabildiği bir sektördür televizyon…
Peki televizyonda neleri bir ücret ödemeksizin izlemekteyiz:
Diziler, sinemalar, ödüllerin verildiği yarışma programları, haberler vs…
Şimdi ücretsiz olarak erişebildiğimiz tüm bu içeriklerin üretin süreçlerini bir düşünelim:
Örneğin diziler, bölüm başına yüksek ücretler alan oyuncular, yönetmeni, senaristi, set ekibi, çekim mekanı ve kostüm maliyeti gibi uzayıp gidecek bir bütçe kalemi söz konusudur. Keza haberlere baktığımızda da muhabir, kameraman, sunucu, editör vs bir liste görmekteyiz. Ayrıca kanalın diğer hizmet çalışanları da vardır. Bunun yanında yayın frekansı için de televizyon kanalları belli bir ücret ödemektedir.
Peki nasıl oluyor da bu kadar büyük bütçelerin olduğu bir içerik bize ücretsiz ulaşıyor?
İletişim biliminde bu konuyu özetleyen bir ifade vardır:
«Bir ürün için ücret ödemiyorsanız ürün sizsiniz demektir.»
Yani yine televizyon örneğinden gidersek, tüm içeriğin amacı daha çok sayıda izleyiciyi ekran karşısında tutmaktır. Bu sayede reyting ölçümlerinde daha üstte yer alan televizyon kanalları daha çok reklam almaktadır. Yani bütün bu çabanın amacı daha çok kişiye reklam izletmektir.
Örneğin 90’lı yıllarda haberin ticari amaçla kullanımı ile ilgili ilginç bir olay yaşanmıştır.
Televizyon kanallarının bazıları bir hafta boyunca kırmızı etin zararlarından, saklama koşullarının kötülüğünden vs bahseden haberler yapmış ve kasap reyonlarından rahatsız edici görüntülere yer vermiştir. Sonraki hafta ise bu haberlerin yerini beyaz etin yararları ile haberler almıştır. Her bir haber grubuna ayrı ayrı baktığımızda sıradan bir haber gibi nitelendirecekken, büyük resme baktığımızda tüketicinin yönlendirildiğini görebiliriz. Bu ve benzeri örneklerin sayısı arttırılabilir.
Dolayısıyla nu durumda izleyici “Bu mesaja inanmam birilerine kazanç sağlar mı?
Bu medya mesajı bana hangi ürünü satmaya çalışıyor? Sorularını sorarak farkındalığı yüksek bir süreç geçirmelidir.
Yukarıda sıraladığımız kodların altında yer alan soruların yanında medya kullanıcıları her içeriği mutlaka farklı sorularla üzerinde düşünerek değerlendirmeler yaparak sunulduğu şekilde zihne kaydedilmesinin önüne geçmelidir.
Tüm bu anlattıklarımızdan dolayı medya okuryazarlığı eğitimi gümünüzde hem ülkemizde hem dünyada çok önem verilen, uluslararası platformlarda ve eğitim müfredatlarında her geçen gün daha da geniş yer verilerek bir konu haline gelmiştir.
Gerek iletişim bilimciler tarafından gerekse medya okuryazarlığı eğitimi ile ilgili oluşturulan eğitim programlarında bu eğitimden çıktı olarak beklenen ise medya okuryazarlığı eğitimi alan kişilerin ;
medyada gördüklerini eleştirel bakış açısı ile akıl süzgecinden geçiren,
bilgi teknolojilerini bilen;
dilini, doğru, güzel ve etkili kullanabilen;
üretken ve girişimci bir düşünce yapısında olan,
yaşadığı çevreye duyarlı, ülkesinin problemlerini bilen,
toplumsal yaşama daha aktif ve yapıcı şekilde katılım sağlayan ve bilinç düzeyi ile (gerek üretici gerekse tüketici olarak) oluşturdukları medya denetimi ile kamu ve özel yayıncılığın daha olumlu noktalara taşınmasını sağlayacak kişiler olması amaçlanmıştır.
Yani medya okuryazarı olan bireyler hem medya içeriklerinden daha iyi faydalanacak, hem zararlı etkilerinden daha iyi korunacak, hem de bilinçli içerik tüketimi sayesinde medya üreticilerini de yönlendirici pozisyonda olacaklardır. Bunun yanında süreçte edindikleri kişisel gelişim ile özel yaşamın gizliliği, duyarlılık, dürüstlük, sorumluluk, etik kurallara bağlılık, farklılıklara saygı duyma, kültürel mirası yaşatma, bilinçli tüketim gibi birçok değerlerin de korunmasında ve gelişiminde etkili olacaklardır.
Ülkemizde günde ortalama 3 saat 30 dakika televizyon izlenmektedir. Dünya genelinde de kullanım süreleri 4 buçuk ila 2 buçuk saat arasında değişmektedir.
Türkiye’de yaşayan 12 yaş üzeri bireylerin %90,4’ünün internet kullandığını görmekteyiz. Türkiye’de internette geçirilen ortalama süre ise 7 saat 30 dakikadır. Hatta kullanıcıların %87,3’ü internetin kendileri için önemli olduğunu belirtmişlerdir.
İnternet kullanım sürelerinin ise yaklaşık 3 saati sosyal medya için kullanılmaktadır. Ülkemizde sosyal medya kullanımına baktığımızda Türkiye nüfusunun %64’ünün sosyal medya kullandığını görmekteyiz. Bunun yanında Türkiye’de internet kullanıcılarının; %81’inin online ürün araması yapmakta ve arama yapanların %60’ı e-ticaret yolu ile alış-veriş sürecini tamamlamaktadır.