İslam Devlet İdeali

İslam Devlet İdeali

Uzun bir yolculukta bazen yanlışlıkla girmememiz gereken yollara gireriz ve yolu uzatırız. Önümüze çıkan çakıl taşlarını dağ yığını olarak gördüğümüz için birçok engeli aşamadık ve afallamaya başladık. Karanlık ve tenha olan bu yolculuktan kurtulmak için her türlü yardıma sarılmak zorunda bırakılmışızdır. Gördüğümüz her ışık huzmesini kurtuluş sandığımız için feneri tutan kişiye bakmadan yaramaz bir çocuk gibi kandırıldık. Hâlbuki senin membaı sonsuz ışık kaynağının olduğu unutturulmuş ve bu suni ışıklara muhtaç bırakılmışsın. Yanı başındaki aydınlık sana zulûmat olarak inandırılmış ve işte bu yüzden pusulasını kaybetmiş, hakka ve hakikate kör sağır olan batının levhalarıyla çıkış yolunu bulacağına inanan zavallı insanoğlu, sistemin kölesi olmuş halde bocalamaya başlamıştır. O yolda tek başımıza ve kimsesiz. Müttefiklerimiz başlığı altında sıraladığımız devletler pusuda beklemekte. Kendi değerlerimizden uzaklaşarak hakikati başka ideologyolarda aramaya koyulmuşuz.

Müptelası olduğumuz en büyük musibet olan şu batı hayranlığımız soluduğumuz havayı bile kirletti. Edindiğimiz sahte kahramanların gözünden gerçekleri görmeye çalışıyoruz. Siyasette, idarede, edebiyatta, fikirde, sahte kahramanlarla seni gerçeklerden ayırmayı çalıştıklarını bilmek gerek. Gerçek kahramanlarımızı bize unutturmak ve sahtelerini de yutturmak için her türlü ahlaksızlığı reva görecek kadar alçalan bir sistem var karşımızda. Ancak ne olursa olsun İslami aklın zedelenmesine izin vermemeliyiz.

Bizler, şuursuz ve cansız, ahiret için bir gaye edinmeyi bırak dünyaya dair bile bir fikri olmayan yaşayan ama düşünemeyen canlılar ürettik. Ürettik diyorum çünkü komşunun ateşiyle yemek yapmaya kalkarsan, bir günün senin de ufak kıvılcımların alevlenip başkasının sobası olacaktır. Üzerimizdeki rahatlık kimsede yok. Sanki bütün olayları hallettik. İslam Devlet İdeali için çok çalışmalar yapmışız gibi arkamıza yaslanmış olayları izliyoruz. Hâlbuki şahit olduğumuz o anlar başka bir kardeşimizin sancısıdır. Sorumluluklarımız diz boyu.

Sorumlulukları fazla olan insanların yüklerinin ağır olması sebebiyle vakit yönetimine daha çok ihtiyaçları vardır. Yapmamız gerekenler vaktimizden fazla iken ümmetin bu durumunu nasıl açıklayabiliriz bilmiyorum. Unutulmamalıdır ki her işin bir zamanı vardır. Oyun oynanacak yere silah tüfekle girmen ne kadar saçmaysa, savaş alanına teçhizatsız girmen de o kadar saçmadır.  İslam dünyasının elindeki imkânlar günlük siyaset, kavga ve hırslara kurban edilirken bizler kaybettiğimiz savaşın fragmanlarını yaşıyoruz. Aramızdaki anlaşmazlıkları ve kırgınlıkları bir kenara bırakıp sağlam bir şekilde kenetlenmeliyiz.

Hedefe ulaşmak için canhıraş bir mücadelenin gerektiği aşikâr iken, zaten yıpranmış olan bu ümmeti hedef alacak her türlü yıpratma girişimlerine karşı koymalıyız. Aramızdaki küçük husumetlerin bizi büyük bir zaferden mahrum etme ihtimalini düşündüğümüz zaman, bir Müslümana yakışan din kardeşine karşı hoşgörüyü kuşanmak, zalime karşı da müteşeddid olmaktır.

Hepimiz aynı mevziinin içindeyiz. Kelime-i tevhidin ışığında uzlaşmalıyız. Tevhidin ufuklarına yükselemiyorsak, en azından ona yaklaşmaya çalışmalıyız. Özlemini hasretle çektiğimiz “İslam Devleti”ni yeniden diriltebilmek için ufak çakıl taşlarını kaldırmaya zaman kaybetmeden mevzide siperi almamız gerek. Düşman burnumuzun ucundayken kendimizi kaf dağında hissetmenin bir anlamı yok.

İslam ülkelerindeki kaostan bihaber yaşayan bizler, zaman zaman döngüsel heyecanlara kapılarak sesimizi yükseltirken geri kalan zamanlarda ise yalnızlığa ittik İslam devleti hayallerini. İçimizdeki coşkuya rağmen hakkında pek az bilgi sahibi olduğumuz, toplumda yaygın olan birkaç anekdot dışında birçok bilgilerimiz ezbere dayalı. Özellikle günümüzde sosyal medyanın yaygınlaşması ve hayatımıza girmesiyle birlikte çok büyük bir tehlike baş gösterdi: “Acının Sıradanlaşması” ve “Kalplerimizin Taşlaşması”. Ümmetin sıkıntıları için “Çıkış yolu var mı?” sorusunu göz ardı ettiğimiz, tanıma, anlama ve anlatma yolunda önümüzde uzun bir mesafenin bulunduğu inkâr edilemez. Bu, birilerinin yapmasıyla diğerlerinin kurtulmuş olacağı türden bir sorumluluk değil. Teker teker, hepimizin omuzlarında duran bir görev.

Bütün sıkıntıların çözüldüğü, zalimlerin yüreğine korkuyu, haklı olana ise hakkının verileceği, suçu işleyen birinci derece yakının dahi olsa, suç işleyenlere karşı asla tavizin verilmediği eğitimden ekonomiye, sosyolojiden psikolojiye hayatın her safhasında İslam Devleti’nin heyecanı sarması gerek tüm bedenimizi. Güneşin karanlıkları aydınlatması gibi doğuda-batıda İslam’ın güzelliklerini, modern dünyanın karanlık taraflarına ulaştığını tahayyül etmek bile gönlümüzü okşuyor.

Kula itaatin reddedildiği, itaatin sadece Allah’a olduğu, iman esasları üzerine bir hayat düzeninin tahsis edildiği, yönetenle yönetilenin bir beden gibi olduğu, ayrıcalıkların reddedilip üstünlüğün ancak takvada olduğu, zulme itaatin olmadığı, istişareyle insanların fikrinin alındığı, farklı dinden insanların bile özgür biçimde yaşadığı bir sistemi kabul etmek için sadece Müslüman olmak gerekmez. Az çok düşünme yetisine sahip olan her insanın vereceği cevap nettir. Sözde entelektüel dediğimiz kısmın sırf İslam’a olan kinlerinden dolayı doğru olduğunu bildikleri durumlardan bile vazgeçebilmiş olmaları, acınası bir halde olduklarını gösteriyor.

Oysaki Allah’ı ve onun kanunlarını en etkili ve en yetkili sistem kabul etmek tüm sıkıntılarımızı çözüme kavuşturacaktır. Hazırlık yapmalı, düşünmeli, araştırmalı ve aksiyonla kuşanmalıyız. Bazı salih kimseler, bir mesleği olmayan kişileri hiç kimseye faydası dokunmadığından onları harabeleri mesken tutmuş baykuşlara benzetmektedir. Elbette ki gelecekten ümit kesmeyeceğiz. Allah’ın vaadi muhakkak gerçekleşecektir. Biz bir şey yapmış olsak da olmasak da bu dava ilelebet payidar olacaktır. Allah bu davayı her daim aziz kılacaktır. Çünkü Biz bu davaya muhtacız dava bize değil. Biz İslam’a muhtacız İslam bize değil.

Biz bugün Kudüs’ü, Gazze’yi savunmaya muhtacız. Kudüs, Gazze bizim savunmamıza muhtaç değil. Biz bugün Allah’ın huzuruna gittiğimizde ölmeye yüzü olmayan insanlar olarak, “Asil Bir Öfkesi” olmayan insanlar olarak gideceğimiz için, hesabını veremeyeceğimiz cürmlerle gideceğimiz için savunmak zorundayız. Biz bugün Kudüs’ü en çok da kendimizi kurtarmak için savunmak zorundayız. Tabi ki bu işler çalışmadan, bedel ödemeden olmaz.

Proje yapmadan geleceğe içi boş hayaller ve temennilerle bağlanan insanlar vardır. Boş temenni ve hayaller zafer inşa etmez. İçi boş temenni ve hayaller sadece aldatmadan ibarettir. Siyonistler sadece slogan atarak ya da hayal kurarak bu aşamaya gelmediler. Bizimde sadece slogan atarak ve hayal kurarak değişeceğine inandığımız şeyler olmasın. Müslüman akıllı, ferasetli adamdır. Ancak akıllı insana yakışan, ömründen geçen her yıl boyunca sürekli nefsini hesaba çekmesidir.

 Geçen her günde hatta her saniyede Allah’ın insan üzerinde nimetleri ve emanetleri bulunmaktadır. Akıllı insana yakışan, ömür binasının yıkılmaya yüz tuttuğunu, hayat defterinin dürülmekte olduğunu ve her geçen günde ömür ağacından bir yaprağın eksildiğini tefekkür edip ona göre nefsini hesaba çekmesidir. Hasan Basri’nin şu veciz sözü ne kadar da manidar. “Ey Âdemoğlu! Şu bir gerçek ki, sen belirli günlerden ibaretsin. Bir gün geçince birazın gitmektedir.”

Gayemiz Mevcut anayasaya alternatif bir rejim ortaya koymak değil. Bilakis tek seçenek olan Allah’ın sisteminin uygulandığı, beşeri kanunlarının reddedildiği bir anayasamızın olmasıdır. İslam’ı dava edinen, Kur’an ve hadisleri kendisine yol haritası belirlemiş bu cemiyet, yeniyi kurmaya çalışırken de eskiyi de yıkmak zorundadır. Senin davana zarar veren, Necip Fazıl’ın hitabesi ile “Halka değil, Hakk’a inanan; meclisinin duvarında ‘Hâkimiyet Hakkındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bilen bir gençlik” anlayışına seni hasret bırakan bir sisteme sevgi beklemek hangi akla mantığa sığar. En adi düşmanın bile aklına gelmeyen kötülükleri sana reva gören bir oluşuma karşı çıkmamak hangi karaktere sığar. Müslüman olduğu halde birilerine yaranmak uğruna dininden, değerlerinden ödün verene neler yazılır neler. Hırsız içerdeyken kapı kilit tutmazmış lafı ne de güzel anlatıyor halimizi. Allah eski nizama geri dönmeyi, gönlümüzde İslam idealiyle yaşamayı bizlere nasip eylesin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.