İnsanlığa Çağrı ve Evrensellik

İnsanlığa Çağrı ve Evrensellik

Peygamberler zincirinin son halkası, “Rahmet Peygamberi” Rabbimiz Teala Hz.lerinin “Ey bürünüp sarınan (Resulüm)! Kalk ve (insanları) uyar!” (Müddessir Suresi, 1-2 ) emr-i ilahisini alır-almaz, insanlığa mesajı olduğunu dünyaya ilan etti.

İki dünyada mutluluk kaynağı olacak bu mesaj, Kur’an ve O’nun tefsiri olan Peygamber sünnetinde şekillenmiş olan değerlerdi. Bu değerlerin evrensel nitelik taşıyabilmesi için korunmuşluk, tüm insanlığa hitap edebilme, uygulanabilir ve statiklikten uzak olma şeklinde dört temel özelliğe sahip olması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’in ilk halinin muhafaza edilmiş olması, ayet ve hadislerin insanlığı kuşatıcı mesajlar içermesi, tarihsel birikim ve her dönemde kendini ifade edebilme gibi yönleri İslam’ın özelliğidir.

Kur’an’ın kendisini “bütün insanlar için yol gösterici” olarak tanımlamasını nebevî mesajın evrenselliğini ortaya koyan temel özelliklerdendir. Bütün dinlerde olduğu gibi, İslam’ın da kendine özgü değerleri vardır. Bu değerlerden bir kısmı özel manada Müslümanlar arası ilişkilerde geçerliliğini korurken; diğer bir kısmı da genel-geçerlik vasfını haiz olup bütün insanlığı ilgilendirir. Dolayısıyla nebevî mesaj evrenselliğini Kuran’ın bu kuşatıcılığından alır; çünkü nebevî mesajı insanlığa taşıyan Hz. Peygamberin sünneti Kuran’ın fiili bir yorumudur ve bu noktada birbirleriyle sıkı bir örtüşme içerisindedirler. Kur’an ve sünnet sadece kendilerine tabi olanlar için değil, aynı zamanda Müslümanlar dışında şuurlu tüm varlıklara iyiliği emreden kuşatıcı bir mesajı içerir.

Nebevî mesajın sadece Müslümanlara değil bütün insanlığa yönelik olduğunu gösteren bir diğer özellikte söylem dilinde aranmalıdır. Kuran-ı Kerim ve Veda Hutbesinde özelde Müslümanlara yönelik “Ey iman edenler”‘in yanında “Ey insanlar”, “Ey Ademoğulları” şeklinde tüm insanlara yönelik hitap cümleleriyle başlayan bölümler vardır. Öte yandan Kuran-ı Kerim’in indirildiğinden bu yana üzerinde herhangi bir değişikliğin yapılmamış olması da nebevî mesajın evrensel kuşatıcılığı konusunda vurgulanması gereken noktalardan biridir.

Burada Kur’an ve Sünnetin tamamını anlatmak mümkün değil; ancak ana hatlarıyla işaret edecek olursak şunları ifade edebiliriz:

 Peygamber Efendimiz (as)’ın insanlığa takdim ettiği ilk mesaj, inançdaki sapmalara dikkat çekmekti. İlk vahiyle karşılaşan Mekke ahalisi, Allah’ı tanıyor, onu yaratıcı olarak biliyordu. Ama O’nun yanında, putlardan yardımcılar ve ortaklar olması gerektiğine de inanıyorlardı. Katıksız, saf “tevhid“ inancını insanlık kaybetmişti. Hâlbuki gelmiş-geçmiş bütün peygamberler tevhidi öğretmiş, bir tek Allah’a ibadet etmenin doğru inanış olduğunu ilan etmişlerdi: “Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur, dediler.” ( Bakara Suresi, 133 ) İşte Efendimiz (as) bir daha ve son defa bu gerçeği insanlığa  hatırlattı: “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine her şey kendisine muhtaç). O, doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” (İhlas Suresi 1-4) Artık, ikili, üçlü ve çok tanrılı inanışlara son verilerek, alemlerin yegane sahibi olan Allah’a inanılmalı ve Ona ibadet edilmeliydi ve öyle de oldu.

 Peygamberler serdarının insanlığa sunduğu en önemli mesajlardan birisi de, tamamen şirazesinden çıkmış bulunan adalet ve emanete riayet terazisini yeniden işler hale getirmek olmuştur. Mal, can, ırz ve namus mefhumlarının heder edildiği ve yok sayıldığı bir çağda gelerek, yeniden insanlığa insanlık onurunu öğreten Efendimiz (as) adaleti uygulama noktasında “Kızım Fatıma da olsa, Allah emrini uygulamaktan vazgeçmem“ düsturu ile hareket etmiş ve her türlü haksızlığa karşı çıkmıştır. Çünkü tebliğ ettiği Kur’an da bunu emrediyordu: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder…“ (Nisa Suresi, 58)

Peygamber Efendimizin (sas) bir diğer mesajı ise insanlığı güzel ahlak, doğruluk ve huzura davet etmektir. Peygamberimiz güzel ahlak sahibi olması yönüyle gerek Allah, gerekse de gayr-ı müslimler tarafından övgülere mazhar olmuştur. Günümüzde ahlaki sünnetler ikinci plana itilmekte, söz gelimi namazın sünnetlerine riayet edildiği gibi ahlaki sünnetlere riayet edilmemektedir. Oysa ibadet alanına dair sünnetler ne kadar önemliyse ahlak alanına dair sünnetler de o derece önemlidir. İnanan insan ibadetini yerine getirmek kadar ahlaklı olmak zorundadır.

Diğer bazı değişmez ve bütün insanlığa saadet müjdesi olan mesajlara daha şahit oluyoruz ki, bunlarda hiçbir ayrım gözetmeden, bütün insanlığı bir tarağın dişleri gibi eşit görmektir. Renk, ırk, cinsiyet ve sınıf farklılıklarının sözde değil, pratikte ortadan kaldırıldığı bir sistemin, en çarpıcı örneğini, Peygamber devletinde görüyoruz. Eşraf ile avam, hür ile köle, beyazla siyah, kadın ile erkek, yerli ile yabancı hiç bir ayırıma tabi tutulmadan, insanların yan yana yaşadığı huzur toplumunu, Peygamber ve arkadaşlarının yaşadığı çağda kurulmuş bu sistemde görüyoruz. Peygamberimiz (as) tekrar tekrar bu konularıda Veda Hacc’ında “Veda Hutbe“sinde vurgulamıştır. “Canlarınız, mallarınız, namuslarınız her türlü tacavüzden korunmuştur. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahtan korkmanızı vasiyet ederim. Müslüman müslümanın kardeşidir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz helal değildir.“ (Veda Hutbesinden)

Hz. Peygamber’in hayatını ve ondaki çeşitliliği ashâb-ı kirâm, “O bir peygamberdir, bizden farklıdır biz kendi işimize bakalım” yorumu ile değil, “Onun bütün hareketlerinin bize bakan bir yönü mutlaka bulunmaktadır. Biz onu örnek almalıyız” yaklaşımı içinde algılamışlardır. Ashâb-ı kirâm duyarlılığıyla Allah ve Resulünü anlamak temennisiyle.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.