İnsanın Ruhi Yapısı

Kur’an’da birçok ayette insanın psikolojik yapısı ele alınır. Nankör, zalim, cahil, inkâr edici, bozguncu, kızan, kan dökücü, aceleci, aciz, cimri, korkak gibi olumsuz özellikleri olduğu bildirilen insanın; inanan, şükreden, düşünen, ibret alan, dinleyen, öğrenen, okuyan, sorumluluklar alabilen, kızdığında kızgınlığını yenebilen, seven, sevgi ve şefkat dolu bir varlık olduğu da bildirilmekte ve en güzel yaratılışa sahip olduğu haber verilmektedir.
Yeryüzünde yaşayan insan denen muammanın çeşitli huy ve karakterleri vardır. Önemli olan bu değişik karakterleri belli noktalarda birleştirebilmektir. Hepsinden aynı düşünce, inanış ve yapıyı beklemek hiç de doğru olmasa gerek. Mearic Suresi 19, 20, 21. ayetlerde insan psikolojisi mükemmel bir şekilde gözler önüne seriliyor: “Gerçekten insan hırsına düşkün yaratılmıştır. Başına bir fenalık gelince feryadı basandır. Kendisine bir hayır dokununca da çok cimridir.”
Bu insan; başına bir kötülük gelince feryadı basmakta ve musibetin hiç gitmeyeceğini sanmaktadır. Bir gün ferahlığın geleceğini düşünmediği gibi Allah’ın bu durumu değiştireceğini de ummamaktadır. Bu yüzden de içindeki sıkıntılar büyüdükçe büyümekte ve sahibini içten içe yiyip bitirmektedir.
Kendisine azim ve dayanıklılık verecek, ümit ve emel aşılayacak kuvvetli bir dayanağa sırtını vermemiştir. Gücü yettiği zaman da hayrı engeller, elde ettiği hayrın kendi kazanç ve çabasının sonucu olduğunu zanneder. Başkasını kıskanır, sırf kendisi için biriktirir ve böylece edindiği mülkün esiri olur. Gözünü kanaatsizlik bürümüştür. Kalbi inanç duygusundan mahrum olduğu için Allah’tan daha fazlasını beklememektedir.
Hırsına düşkün sefil insanlar hiçbir zaman mutlu ve bahtiyar olamazlar, uykularını kaçırıp yarının hesabı içinde olurlar. “Aman şu çekim, bu senedim, aman oğlanın arabasının markasını değiştireyim, hanıma bir yazlık alayım.” diye zihni karmakarışık bir şekilde düşünürken sekte-i kalpten hayata veda etmesi de muhtemeldir. Şair öyle diyor:
Hak affeder deyip gafletle gezdim/ Kahrı unutup pek fazla azdım/ Hayrı terk ettim de hep günah yazdım/ Dediler: Kervanın göçtü; ah yazık!
Yarın hesap için denecek, haydi!/ Ah… Nasıl kurtulur bu Halid şimdi?/ İşte mahşer, işte bir melek geldi/ Amel defterimi açtı; ah yazık!
Allah’a iman konusu insan hayatında çok önemli bir yer tutar. Allah’a iman, dille söylenen bir söz ve yerine getirilen bir ibadet şeklinden ibaret değildir. O bir hayat nizamıdır ve hadiseler, değerler için mükemmel bir ölçüdür. Kalp bu ölçüden mahrum olup bu destekten yoksun kalınca bocalar, titrer ve rüzgâra tutulmuş bir tüy gibi sallanıp durur. Devamlı bir korku içindedir. Başına bir felaket gelse feryat eder, iyilik geldiği zaman da onu kimseyle paylaşmaz.
Kalbinde hastalık bulunan insanlar, Allah’ı açıkça inkâr etmeseler de imanlarında bir zafiyet söz konusudur. Yani inançları belli koşullara bağlıdır. Nefislerinin rahatıyla veya çıkarları ile çelişen ilk anda güzel ahlaktan taviz vermekten çekinmezler. İyi gibi görünen insan gider, yerine bambaşka biri gelir. Başka zamanlarda da kolaylarına gelen ibadetleri yerine getirerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar. Bu insanlar kendilerini açıkça kandırırlar ama bir türlü bunun şuuruna varamazlar. Her şeyde kolaycılığa kaçarlar, hiç zahmete katlanmazlar ve bu halde yaşarken ibadetini muntazaman yapan salihlere de çamur atmaktan geri kalmazlar.
“Efendim, camiye gidiyorlar da ne oluyor? Şu işi yapıyorlar, bunu ediyorlar. Benim kalbim onlarınkinden temiz.” gibi basit savunmalarla kendini haklı çıkarma çabasına girişirler. Durum böyleyken insanın değil kendisini kandırması, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesi gerekir. Bu da kişinin her an için vicdanının sesini dinlemesi ve Allah’ın kitabı Kur’an’a uymasıyla olur. Samimi olarak iman etmedikçe insan için kurtuluş yoktur. Allah -azze ve celle- bireyi ve toplumu bozan şu üç şeyi yasaklamıştır:
1- FAHŞA: Fahşa kelimesi; gayri ahlaki, müstehcen, kötü, çirkin, adi, terbiyesiz; her şeye veya genel beğeni ve edep kurallarına uymadığı için duyulması ve görülmesi uygun olmayan şeyleri; zina, fuhuş, homoseksüellik, çıplaklık, açıklık, hırsızlık, soygunculuk, içki, kumar, dilencilik, terbiyesizce konuşma ve benzeri şeyleri içerir. Aynı şekilde bu ahlaksızlıkları toplumsallaştırmak ve yaymak da örneğin yanlış propaganda, iftira, suçların açıktan işlenmesi, ahlaksız hikâyeler ve bu türden tiyatrolar, filmler, çıplak resimler, kadınların açık saçık ortalarda dolaşması, dans etmeleri vs. aynı şekilde fahşa’nın içine girer. Allah Teâlâ “Allah çirkin bir şeyi/ fahşayı asla emretmez.” buyurmaktadır. (Araf, 28)
İnsan, kötülüğe şeytanın aldatması ve irade-i cüziyyesinin emretmesiyle ulaşır. Yani nefsine ram olması kötülüğe giden yolların başlangıcıdır. Kişi bir defa bu yola adım attığı zaman yapamayacağı hiçbir fenalık yoktur. Kötülükten sakınmanın yolları da ancak kalbi tedavi metotlarıyla gerçekleşir. Bunun için de “dönülmeyecek bir tevbe, katıksız bir iman ve salih bir amel” gerekir.
Allah hiçbir zaman kulunun çirkin hareketlerde bulunmasını istemez. O, kuluna karşı bir ananın çocuğuna olan merhametinden çok daha fazla merhametlidir. Rahman ismi de bunun ifadesidir. Mü’min, kâfir ayırt etmeden herkesin rızkını veren Allah -azze ve celle- kullarını fahşa ve çirkinlikler yapsınlar diye bu dünyaya göndermemiştir. Kul, dünyaya geliş gayesini iyice düşünüp tahlil edecek ve sınavı kazanmanın yollarını arayacaktır. Böylece pisliklerden ve kötülüklerden uzaklaşmaya başlar.
2- MÜNKER: Genelde insanlar arasında kötü kabul edilen ve şeriat tarafından yasaklanan her şey demektir. “İnkâr edilen, karşı çıkılan, reddedilen” anlamlarına da gelir. Münkerin zıddı olan ma‘rûf ise “ihsan, iyilik, aklın ve dinin hoş gördüğü şey” demektir. Kur’an-ı Kerim’de münkerin daha kötü ve çirkin olan kısmı için ‘fahşâ’ terimi kullanılır. Türkçede ‘fuhşiyât’ bu anlamı ifade eder. Bu davranışlar insanların en çirkin halleridir. Allah Teâlâ, mü’minleri ma‘rufu emretmeye ve münkeri yasaklamaya çağırarak şöyle buyurur: “Sizden iyiliği emreden ve münkeri yasaklayan bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 104)
Bu görev ihmal edildiğinde yeryüzü fesada uğrar, tefrika çıkar ve tebliğ müessesesi zaafa düşer. Allah Teâlâ münkerden nehyetme ve ma‘rufu emretme görevini terk eden topluluğu alçaltır. Kaliteli insan, iyiliği emreden ve kötülükten de men edendir.
3- BAĞY: Genel ahlak kurallarını aşan ve Yaratıcı olsun, yaratıklar olsun diğerlerinin haklarını çiğneyen her türlü kötü davranışlardır. Kur’an-ı Kerim’de “De ki: O, her şeyin Rabbi iken ben Allah’tan başka Rabb mi isteyecekmişim?” (En‘am, 164), “Allah’ın dininden başka bir din mi arzuluyorlar?” (Âl-i İmran, 83) buyrulmaktadır.
Sefil insanlar, çağrıldıkları halde doğru yola tabii olmayı reddedip eğri yollarda yürümeyi tercih ettikleri için yaptıkları onlara güzel gösterilmiştir. Bu, Allah’ın bir kanunudur. Böyle kişiler zamanla karanlığı sevmeye başlar ve karanlıklar içinde körler gibi el yordamıyla yürümekten ve hayatları boyunca sürüklenip gitmekten hoşlanır hale gelirler. Şer üreten meşguliyet ve denemelerinde başarısızlığa uğradıktan sonra başarısızlığın, gelecekteki dönemlerde kaçınılması gereken ‘arızi’ bir hatadan kaynaklandığı düşüncesiyle yeni bir denemeye girişirler.