İMBİK-Sıradanlaşan Dindarlar

Son dönemlerin vazgeçilmez uygulamalarından bir yüksek öğrenim mezuniyet törenindesiniz. Tören, alışık olduğunuz formun dışında hiçbir yenilik içermiyor. Örneğin ritüel bile olsa gelenekten, görenekten, İslâmilikten eser yok. Yıllardır çocuklarınız için dişlerinizi sıkarak katılmaya mahkûm olduğunuz bayat tören biçimlerine, diş hekimliği fakültesi mezuniyet töreninde bile olsanız daha fazla dişinizi sıkarak katlanmak zorundasınız.
Tören, saygı duruşu, istiklal marşı ile başlar. Protokol konuşmalarının peşinden, öğrencilerin okul hayatını yansıtan, bahçede yatıp yuvarlanma, kantinde kahve keyfi ve ders çalışma stresi görüntülerinin slâytları gösterime girer. Tören, okul birincisi, arkasından ikinci ve üçüncünün ilanı ve ödüllerinin sunulması ile devam eder. Sonra koyun sayar gibi iki yüz elli öğrencinin ikişer ikişer anons edildikten sonra, üzerinde öğrenci isimlerinin bile bulunmadığı kurdeleyle süslenmiş çakma diplomaların öğretim üyeleri tarafından öğrencilere takdimi gerçekleşir.
Her iki öğrenciye (öğrenci anonsu, öğretim üyesi takdimi ve onların salondan sahneye yürümeleri, öğrencilerle tokalaşıp diploma ve hediye çantalarını vermesi ve bir de aralarına girip fotoğraf çektirmesi için) ortalama dört dakika ayrıldığını hesap edin; bu, salondakiler için tam da bir gâvur eziyetidir!
Bu arada duygularınız beyninize hücum ediyor. Geçmişe bir sarf-ı nazar ediyorsunuz. Müslüman insanların üniversite okuma mücadelesini bir daha gözden geçiriyorsunuz. O zamanlar, okula girmesi bir dert, okuması başka bir dert! Her kademe bir mücadele gerektiriyor. Mezun olunca devlet kurumlarında inancınızın gereği gibi çalışabilmek ise başlı başına sıkıntı. Hele hele bayan iseniz…
Türkiye’de bir zamanlar kurtarılmış üniversitelerin var olduğunu unutmamışsınız. Bu üniversitelere zar zor girebilmiş mü’min insanların hiç kimseden çekinmeden koridorlara seccadesini serip namazını kıldığını, ne kılması, haykırdığını hatırlayıp gururlanıyorsunuz. Bir başörtü mücadelesinin seyrini hafızanızdan yeniden seyrediyorsunuz.
O zamanlar makyavelistlere karşı çıkıyordunuz. “Gaye için araç amaç edinilemez” diye. Aracı asla putlaştırmazdınız. Nerede olursanız olun Hakkı haykırmayı gaye edinmiştiniz. Hedefiniz, i’layı kelimetullah, dinin tebliği ve emr-i bil ma’ruf nehy-i anil münker idi. İnananların kardeşliğini sık sık vurgulardınız. Nerede olursanız olun en çok hayâdan, edepten, iffetten, namustan bahsederdiniz. İdealiniz vardı. Başarı değil muvaffakiyet isterdiniz. Elde ettiklerinizin Allah’tan geldiğine inanırdınız.
Duygularınızdan sıyrılıyorsunuz… Buna mezuniyet töreninde birincinin başörtülü bir öğrenci olması neden oluyor. Ne kadar güzel! Başörtülüler bu günleri de görüyor diye gururlanıyorsunuz. Kızımız eline mikrofonu alıyor. Konuşmaya başlıyor. İçinizden hadi bir besmele duyayım diyorsunuz; duyamıyorsunuz.
Çünkü kızımız oralı değil sanki. Konuşma, kızımızın kendini tanıtması ve ne gibi maddi ve sağlık sorunları yaşayarak okula başladığını vurgulaması ile başlıyor. Sonra sıkıntılarla yaptığı bireysel mücadele ile devam ediyor. Azmini anlatıyor, güzel! Takdir ediyorsunuz. Ailesinin destek ve fedakârlıklarını dile getiriyor, çok çok güzel! Kendisine yardımcı olan arkadaş ve hocalarını da ballandıra ballandıra anlatıyor. Çalışma metodunu izah ediyor. Okul idaresinin yaptığı yanlışları aktarıyor. Sonra herkese teşekkür ederek konuşmayı bitiriyor. Her şey güzel değil mi! Evet, her şey normal!
Lakin iyice dikkat ettiğinizde bu normalliğin piyasa normalliği olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Çünkü konuşmalarının arka planında başarıyı kendisine mal etmesi ve kendisinin ne kadar önemli olduğu vurgusu mündemiç. Diğer taraftan konuşmada esas eksik olan nedir derseniz, soruya verdiğiniz cevap teşhisi kolaylaştıracaktır. Bir taraftan “ne güzel, okul birincisi başörtülü” diye düşünüyorsunuz. Diğer taraftan konuşmada bir eksiklik olduğunu fehmediyorsunuz. Nedir eksik olan?
Evet, aslında bu kızımızın şahsında artık Müslümanlığın yerini almaya başlamış olan dindarlığın hali pür melali kendini ele veriyor. Bu dindarlık görüntüsü ile dünya hayatına ram olma durumudur. Yapılmış olan yarım saatlik konuşmaya baktığınızda sekülerizm, bireysellik, bencillik, gurur, şov, sıradanlık vb. her şey var; lakin olması gerekenler yok!
Örneğin Müslüman farkındalığı yok. Müslümanca bir duruş yok! Müslümanlığından gurur duyma yok! Daha üzücü olanı; kızımızın yaptığı konuşmada Allah adı yok! Siz unutmuş olabilir deyiniz! Heyecanlandı deyiniz! “Allah’a şükür…” demeyi çocuklarımızın dilinden ne zamandan beri kesip attık! Bir Müslüman genç önce aidiyetine vurgu yapmalı değil mi?
Tören bitiyor. Siz şu hükme varıyorsunuz: Müslümanlar dindarlaşıyor; dindarlar sıradanlaşıyor.