İMBİK- Ninem Futbol Yorumluyor…

Köylerimizde teknolojiye karşı aşırı bir direnme olmaz. Fakat peşinen bir teslimiyet de gerçekleşmez. Her makinenin ardında bir dünya görüşü, bir inanç, bir fikir sistemi olduğundan olsa gerek, Anadolu insanı makineyi kabul ederken adeta bu gerçeği tersinden çalıştırır. Makineyi yapamamıştır; onun ezikliğini taşır, niye kendisinin yapamadığına hayıflanır. Kendisine ulaşan teknolojiyi mayasıyla yoğurmaya çalışı.
Mesela, doğu köylerimizin birinde, köye ilk defa bir otomobil girmiştir. Otomobili gören vatandaşlarımızdan birisi otomobilin önüne bir kalbur saman koyar. Bu hadiseyi milletimizi bilmeyen birisine anlatsak belki katıla katıla güler, gülmekle de kalmayıp insanımızla dalga geçer. Oysa bu örnek olay milletimizin inanıcını, kendine güvenini, taklitçi olmadığını, karşıdan (Batı’dan) ne gelirse gelsin hemence kabul etmeyeceğini, ne olursa olsun önce kendi mantık süzgecinden geçireceğini daha çok ifade etmektedir.
Aramızda sık sık rastladığımız, “Vay govuroğlu govur, ne güzel yapmış.” vurgusu milletimizin teknolojiye bakış açısını çok güzel açıklar, böylece o, teknolojiyi yapanı hem tahkir eder, hem över, teknoloji üretenlere not vermekten de çekinmez.
Bir an geriye gidelim ve tahayyül etmeye çalışalım: Memleketimize radyo gireli epey olmuştur ancak köyler yeni yeni radyoyu tanımaktadır. Köylerde önce zenginler, sonra muhtar ya da ihtiyar heyetinden birkaç kişi radyo edindiğinden, cazibesi pek yüksektir. Bu yüzden radyoyla ilgili kültür son hızla oluşmakta, yeni yeni kavramlar çok hızlı bir biçimde kullanılmaktadır.
Ninem, işte radyonun köye geldiği ilk zamanlarda, radyoyu başta dedem, sonra bizler vesilesiyle tanımaktadır. Ajans denilen şeyin haberler olduğunu çok iyi öğrenmiştir. Dedemle karşılıklı söyleşerek ajansı dinlerlerdi. Ama diğer programları tam olarak kavrayamamıştır. O zamanlar Batılılaşma gayretleri üst perdeden, ara vermeden devam ettiği için birçok yeni kelimeler zaten pek bilinemiyordu.
O günlerde ninemle aynı ortamda, ben heyecanla radyodaki maçı takip ederken ninemden de yorumları alıyordum. Bu yorumlar tabi ki farklı yorumlardı. Bu yorumlar, biraz terimleri bilmemenin yanında, bozulmaya karşı tepkileri de içinde barındırıyordu. Bu yorumlar nereden nereye geldiğimizin delilleri idi aynı zamanda. Şimdi sizleri spiker ve ninemin yorumları ile baş başa bırakıyorum.
“Evet sayın dinleyiciler, yan hakem bayrak kaldırdı…”
-Kimin bayrağını kaldırdı bu adam? Hem bayrak rast gele kaldırılır mı? Cuma sabahı hoca çağrılır, akrabalar davet edilir ondan sonra… Hatta bir sofralık yemek yedirmeden bayrak dama dikilmez.
“Şimdi Fenerbahçeli Ziya taç atışı yapacak.”
-Allah Allah, ne tacı, gelin tacı mı, niye atıyor ki! Daha yeni bayrak kaldırmadılar mı? Bunlar da iyice çıvdırdı. Evladım bunlar neden bahsederler?”
-Nine bunlar top oynuyorlar. Sen dinlemene bak!
“Heyecan yükseliyor sayın dinleyiciler. Galatasaraylı futbolcular baskı yapmaya başladılar.”
-Vah yavrum vah, niye baskı yaparlar ki, Müslüman, Müslümana baskı yapar mı hiç! Ne atadan, ne dededen böyle bir şey gördük.
“Şimdi kaleci topu dikti.”
-Oğlum, bu kaleci de kimdir, nedir, ins midir? Cin midir? Kale bekleyen bekçi mi, kalay yapan kalaycı mı? Top ne topu? Havan topunu rahmetlik dayım anlatırdı. Yoksa o top mu? Çanakkale savaşında topçu onbaşıydı o. Hem havan topunu nasıl dikebilirler ki? İğneyle mi, çuvaldızla mı? Yok, yok yapamazlar, topu dikemezler. Bu radyocu yalan söylüyor.
“Sayın dinleyiciler, iki futbolcu birbiriyle çarpıştı, ikisi de yere yığıldı.”
-Tüh tüh, bunlar eşek sakarı mı, önlerine bakmazlar mı? Durup dururken niye birbirlerine girdiler?
“Evet, evet şimdi Ömer topu aldı. Bir çalım, bir çalım daha…”
-Gururlanma insanoğlu, senden büyük Allah var! Sen bir damladan peydah oldun e yavrum! Çalım atmak, kibirlenmek neyine!
“Cemil ceza sahasına girdi ve şut çekti, kaleyi tutturamadı.”
-Vah garibim vah! Ceza sahasına girmiş, ceza vermeseler bari! Bu genç yaşta sabıkalı olmak iyi değil. Adama kız bile vermezler. Esnafın yanında da çalışamaz.
“Evet, sayın dinleyiciler, Lefter, bir pozisyon yarattı, ama Can iyi değerlendiremedi.”
-Aman Allah’ım, bu deli yordan ne diyor! O söylediği neyse nasıl yaratabilecek? Bunlarda ut, haya kalmamış, ar damarları çatlamış. Terbiyesiz bunlar. Allah’tan başkası bir tüy bile yaratamaz. Allah taş yapar bunları, taş! Oğlum gel kapat şu radyoyu!
“Nine tamam, maç bitsin kapatayım.” Bu sırada ninem elinde tespihiyle la havle çekerek radyoyu benim hatırıma dinledi. Futbol müsabakası da sona ermek üzereydi.
“Sayın dinleyiciler, hakem son düdüğü çaldı”
Ninem, yorumlarına şu son cümleyi ekledi:
-Tabi evladım. Parayı veren düdüğü çalar!