İMBİK- Muhtaç Olduğunu Bilmemek

Bizlerin en çok huzur içerisinde olduğu dönemler, hiç kuşkusuz çocukluk dönemleridir.
Geçim telaşesi nedir bilinmez.
Dünya endişesi hiç yok gibidir.
Maaştı, faturaydı, gelirdi, giderdi, kimin umurunda?
O çağlarda çocukların en birinci etkinliği oyun ve eğlencedir.
Tabiri caizse, nerede Şam, orada akşam.
Neredeyse bütün çocuklar zamanın nasıl geçtiğini bilemezler.
Kolda saat bile yoktur ki, zaman kavramı olsun!
Belki bugünün çocukları farklıdır.
Küçük bünyelerimize sığmayan kalpler taşırdık çocukluklarımızda.
Saflık, diğerkâmlık, şefkat ilk bu dönemde öğrenilir.
Büyüklerin yönlendirmesi, çevrenin ve yanlış eğitimin etkisi ile gerçekleşen ilk haylazlıklar, ilk günah minyatürleri midir, bilemem?
Lakin şu bir gerçektir ki, Allah inancı çocukluk dönemlerinin en önemli düşünceleridir.
Reşit oluncaya kadar Allah, çocuğun düşünce dünyasını oluşturan ana mefhumdur.
Çocuk, zihnindeki doğru ya da yanlış Allah tasavvurunu, elbette ki etrafından elde eder.
Ancak elde ettiği bu tasavvur gereği, muhtaç olduğu en büyük varlık Allah’tır.
O’nu gereği gibi tanımasa da her çocuğun zihninde en büyük Allah’tır
Her ne kadar cismani varlıkları gözünde büyütse de Allah’tan Ulu’sunu çocuk zihni kabul etmez.
Müslüman çocukları bu minval üzere ergen olur.
Zaman ilerledikçe ailedeki, mahalledeki kötü örnekler dünün çocuklarını pek çabuk etkiler.
Geçmişin el bebek, gül bebek çocukları; bugünün bizleri de bu etkileşimden kendimizi alıkoyamamışız.
Çünkü Allah’ı tanıma konusunda, toplumumuzda problemler hiç eksik olmaz.
İnsanları ve cinleri kulluk etsinler diye yarattığını bizlere bildiren Rabbimiz, aslında kulluğun ilk şartının tanımak olduğunu da aynı emr-i ilahide izhar etmiş oluyor.
Tanımadan kulluk edilir mi? Bu olsa olsa köleliktir.
Bizden kölelik istenmiş olsa idi, görme, işitme, anlama, mukayese etme, akletme gibi özellikler bizlere bahşedilmezdi.
Kulluğun diğer şartı da sevgidir.
İnsan sevdiğine râm olur…
Sevdiğine fedakârlık yapar…
Sevmediğine ne yaparsa yapsın bu ancak riyâ olur.
Bugün inanan insanların ekseriyetinin, ana-baba dini ile dindarlık yapmaya gayret ettikleri bir gerçektir.
Varsın olsun, ne zararı vardır ana baba dininin demeyiniz.
Onlar bir dönem dini eğitim kesintisi (sanki elektrik kesintisi gibi) mağduru oldular.
Eğitim olmadan din, sırf geleneğe dönüşür; içtihat biter.
Bunlar ve daha başka gerçekler, imanî hakikatler ile bağdaşmadığından, Allah tasavvurumuz bir takım yanlışlarla paralel olarak gerçekleşmektedir.
Gelişen bu Allah tasavvuru, elbette ki Kur’an’ın ve Efendimiz’in aleyhisselam bizlere tanıttığı Allah düşüncesinden farklıdır.
Mesela, inanılan ama dikkate alınmayan bir Allah inancı gerçeği ile karşı karşıyayız bugün.
Sadece tabi afetler sırasında zihinlere hücum eden bir Allah inancının var olduğunu inkar edemeyiz.
Felaketlerde korkulan, mutluluklarda umursanmayan bir Allah.
Gene, kışın daha çok muhtaç olunan, buna karşılık yazın sahillerde hiç akla getirilmeyen bir Allah fikrini taşıyan beyinlerin sayısının gittikçe arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Allah’a bağlılığın yerini eşyaya bağlılık alıyorsa düşüncemizde bir yanlışlık yok mudur?
Allah’tan çekinme, Allah’tan hayâ etme gibi cümleler duymuyorsak Allah’a muhtaç olmayacağımızı düşünmekte olduğumuzu söylesem yanlış mı olur?
Yapılan anket sonuçlarına göre toplum dindarlaşıyormuş!
Ama suç oranları da gittikçe artıyor.
Bu nasıl dindarlık! İnsanlar dine yöneldikçe ahlak yücelmez mi?
Dindar insanların arasında, hırsızlık, yolsuzluk, üçkâğıtçılık, yalancılık, hak gaspı olur mu?
Evet, bu dindarların Allah tasavvurunda bir yanlışlık var.
Toplumun kahir ekseriyeti Allah’ın adını anıyor sadece.
Evet bu da güzel, ama yeterli değil.
Sadece inandığını söyleyip Allah’a hiç muhtaç olmayacak gibi yaşamaya devam etmek olsa olsa pratik ateizm olur.
Ya da deizm, ne fark eder!
Bunun tam tercümesi, muhtaç olduğuna muhtaç olduğunu inkar etmektir.