İMBİK – Mirasın Değerini Bilmek

İMBİK – Mirasın Değerini Bilmek

İlim bellidir, âlim talim edebilendir.

İndirilen, öğretilen bilgiler deveran eder durur yüzyıllardır ve

Öğrenilen bilgilerle yoğrulur, harman olur, hizmete amade olur…

Bilinmeyen malumlar da mevzu-ı bahistir aramızda.

Çabalar, bilinmeyeni keşfetmek içindir, ömür boyu.

Lakin kolay değildir gaiplerde dolaşabilmek. Bu yüzden bu çabamızı sonuçlandıramayız bu âlemde.

Gizemli düşüncelerle öbür âleme geçer beklentilerimiz.

Bilmek öncelikle insanoğluna gereklidir, bu bellidir.

Egemen olmak değildir bilmek, kırk ilmekten bir ilmektir.

Kendi için, kendini bilmektir maksat. Kendini hakkıyla bilen maksuda ermiştir, mutmaindir, sağını solunu, önünü sonunu bilir.

Aslında kendini bilen insanlar üretmek içindir, Rabbin bütün yatırımı.

Yatırımın mühendisleri; nebilerdir, resullerdir.

Evvela onlar kendilerini, kendini bilenlerin en âlimleri olarak sunmuşlardır bizlere.

Önderdir, örnektir peygamberler. Kimsesizlerin kimsesidirler. Yolda kalmışların rehberi.

Rukane’nin bencilliği, Dımad’ın sahte gururu, kendini bilenlerin en âlimi sayesinde kendini bilme yolunda kurban edilmiştir.

Sizler de bilirsiniz ki nice Ömerler başka dünyaları da görmeye başladılar, kendilerini bulduklarında.

Kendinden sonra da kendini bilenlerin yeryüzünü terk etmemelerini isteyen Padişah; “Âlimler benim varislerim” demişti.

Buna göre âlim olmak son derece mühimdir.

Bilmek basit bir olgu sayılmamalı, dahası kuru bilgi olmamalı âlimin bildikleri.

Kuru bilgiyle yüklü oldukları halde yeryüzünü adımlayanlar, “kemeseli hımarin yahmilu esfarâ (Kitap yüklü eşekler)” ilan edilmiştir.

Ne kadar bilgi yüklenirsen yüklen anlamı yok, yapmadıktan sonra.

Tekrar güzeldir, ama bir gaye için olursa. Papağanların tekrarının, insanların gayesine ulaşmadığı için pek bir hükmü yoktur insanlar arasında.

Mirasçı mala konandır, hiç beklemeden rahata erendir, dünya diliyle.

Sorumluluk da vardır, nimet de vardır mirasın sonunda.

Ama ilim mirasına layık olabilmek o kadar da kolay değildir.

Önce, bilmek bilmemekten mümtaz olmuştur. El-Kitap bize sormuştur, “Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?” Bilip bilmediğimizi öğrenmek için sorulmuş bir soru değildir bu. Tabi ki bir olmaz; ama bunu bir de siz düşünün, kabul edin demektir.

İnce görüşlü olmak, derinliği olmaktır, yufka olmamaktır. Derinlik, hele hele mesaj-ı ilâhiyi anlamak mevzuunda derinleşmek, ciddilik ister, ağır başlılık gerektirir.

İnce gören gözlere sahip olan kişi, tabi ki başkalarının göremediğini görebilendir.

Farklı görebilenler sadece bakmazlar, bakıp kalmazlar, bakışları sıradan olmaz, tavırları basit değildir; herkesin tepkisiyle tepki göstermezler. Onun tepkilerinde bile hikmet vardır.

Mirasa layık olan âlim, toplumun elleri üstünde tutulan, başı üstünde arsası olandır.

Her yerde yeri olanı balıklar zikreder, karıncalar mevzu-ı bahis eder.

Sıradan mürekkep yalamışlar, Sultanımızın mirasçım dediği kişilerin yanında, ayın nuru karşısında sönmeye yüz tutan mum ışıkları gibidir.

Âlemlerin efendisinin mirasına konanlar elbette nifak alâmetlerini kendisine bulaştıramaz.

Rahatına düşkünler mirasa sahip çıksalar da mirasın ne olduğunu biliyorlar mıdır sizce?

Lüks hevesiyle hayatlarını harcarken, hıfzettiği malumatla millete bir şeyler sunduğuna inananlara ne dersiniz?

Bütün milletin gözü önünde mankenlere kendini ısırtan “din bilginleri”, “Kâne Rasulullah” demeyi hak ediyorlar mı?

Saatlerce konuşup; kendinden başka hiçbir şey anlatamayan nice okumuşlar âlim mi oluyor ki?

İnananların karşısına çıkmadan kitaplarını masaya dizip; bir saatlik konuşmasında yetmiş kere kitaplarından bahseden malumatfuruşlara mı kalacak kutlu miras?

Cıvıltıcılar mı mirasa daha layık?

Cebinde akrep taşıyan sözde âlimler mi?

Biliyorum, bu sorular bizi çıkmaz sokaklara götürüyor, lakin cevapsızlık neden?

Kutlu mirasın içinden cevabı çekip çıkaramaz mıyız?

Yoksa biz mirasyediler mi mirası yiyip bitiriyoruz!?

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.