İmam Malik

İmam Malik

Muhaddis ve müçtehid İmam Mâlik, 93/711 yılında Medine’de doğdu. Aslen Yemenlidir. Dedesi Mâlik b. Ebu Amir el-Asbahî, Yemen valisinden gördüğü zulüm üzerine Medine’ye yerleşti.

İmam Mâlik’in ailesi, Medine’ye yerleştikten sonra ailece ilimle meşgul oldular. Kendisi, özellikle hadislerin toplanmasına çok gayret etti. Ashab’ın fetvalarını öğrenmeye de büyük önem verdi.

Dedesi Mâlik bin Ebu Amir, Tâbiînin büyüklerinden olup, Hz. Ömer, Osman, Talha ve Aişe’den hadis rivayet etmiştir. Amcası Süheyl, hadis âlimlerindendir. Öyle ki, hadis toplama heyetinin başkanı İbni Şihab ez-Zuhrî de ondan ders okumuştur.

Hulefâ-ı Râşidîn devrinde Medine, Ashabın ileri gelen âlimlerinin bir arada bulunduğu ve ilim tahsilinin zirvesine ulaştığı bir merkez konumundaydı. Emevîler devrinde çoğalan fitnelerden ve idarecilerin zulmünden kaçan âlimlere sığınaklık yapıyordu. Ayrıca, Tabiin’in çoğu da Medine’de oturmaktaydı. İmam Mâlik, kendini tamamen ilme vermiş bir aile muhitinde büyüdü. İleri seviyedeki âlimlerden ders okuma imkânını elde etti.

İmam Mâlik, önce Kuran-ı Kerîmi, peşinden de hadis ezberlemeye başladı. Bilahare ders okuyabileceği âlimlerin yanına gitmeye başladı. Onlardan hadis dinledi. Sahabelerin fetvalarını öğrendi. Fıkıh konularında istifade etti. İmam Mâlik, çok şey öğrenir ancak, maslahata uygun görmediği için bunlardan çok azını açıklardı. Hocası Zühri’nin dersi dışında evine kapanır, kaydettiklerini derleyip toparlamaya ve anlamaya çalışırdı. Ayrıca İmam Mâlik, Cafer-i Sadık’ın derslerini de hiç kaçırmazdı. Onun ilmine, zühd ve takvasına hayranlık duyardı. İmam Mâlik onun hakkında; “Abdesti olmadan hadis rivayet etmez, Hz. Peygamberin adı anılınca yüzü sararırdı” der.

O, emin olmadığı konuda ne konuşur ne ders verirdi. Ders vermeye güvenilir ravilerden aldığı hadisleri insanlara öğreterek başlardı. İmam Mâlik, ilim öğrenme ve öğretme konusunda şöyle söylerdi:

“Her aklına esen, mescitte oturup ders veremez. Âlimlerden yetmiş kişinin beni yeterli görmesine kadar ben, ders ve fetva vermekten kaçındım”.

İmam Mâlik, derslerini Mescid-i Nebevî’de, Hz. Ömer’in ders okuturken oturduğu yerden verirdi.  Dersleri, hadis ve fıkıh üzerine olurdu. O, vuku bulmuş olaylara fetva verir ve değerlendirmelerde bulunurdu. Vuku bulmamış, farazî olaylar için kesinlikle bir görüş beyan etmezdi.

Hacca gelen âlimlerle görüşüp, onlarla ilim alışverişinde bulunurdu. O, büyük fakih Ebu Hanife ile de görüşür, onunla münazaralarda bulunurdu. Onların bu görüşmeleri gayet nezih bir şekilde cereyan eder ve her biri diğerinin fıkıhtaki üstünlüğünü överdi. İmam Mâlik ayrıca, ilmini yenilemek ve asrının diğer fakihlerinin görüşlerini öğrenmek için mektuplaşma yolunu da kullanıyordu.

ÖĞRETME HASSASİYETİ

İmam Mâlik keskin bir zekâ ve kuvvetli bir hafızaya sahipti. Hadis nakletmenin sorumluluğu onu sıkıntıya sokar ve naklettiği her hadisi için, “Onları nakletmektense her biri için bir kırbaç yemeyi yeğlerdim” derdi.

Sadece Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için ilim tahsil etmiş, hayatı boyunca takva yolunu terk etmemiştir. Ona göre, ilim bir nurdur ve ancak huşu ve takva sahibi bir kalpte yerleşebilir. Fetva verirken yavaş hareket eder, iyice düşünür, soran kimseyi göndererek meseleyi tetkik ve tespit ettikten sonra cevap verirdi. O fetva konusunda hiç bir şeyin kolay olamayacağı görüşünde olup, helâl ve haram ile ilgili her meselenin zor olduğunu söylerdi. Din konusunda kimseyle tartışmaya girmez, insanlar arasında kin tohumları ekeceği için bunu çok kötü bir davranış olarak değerlendirirdi.

İmam Mâlik, bedenen heybetli bir yapıya sahipti. İlim ve büründüğü takva elbisesi ona ayrı bir mehabet veriyordu. Onun bakışlarından herkes etkilenir, insanlara büyüklük taslayan idareciler, valiler onun yanında küçülür ve ona saygı gösterirdi.

HALİFELERE BAKIŞI

O, hem Emevi, hem de Abbasiler döneminde yaşadı. Emevî halifelerinden Ömer b. Abdülaziz’i takdir eder onu, ümmetin işlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışan adil bir halife olarak görürdü. O, ne pahasına olursa olsun makamını korumak isteyen hükümdarlara da, ne de ayaklanmalarına meşru zemin oluşturmak isteyen isyancı gruplara da destek vermedi. Anarşinin Müslüman kitleleri perişan ederek fitne ve fesadın yaygınlaşmasına sebep olacağını düşünürdü. Medine valisi tarafından işkenceye de uğramıştır. Buna sebep de, zorlama ile yapılan bey’atın geçersizliğine fetva vermiş olmasıdır.

O, halife ve idarecilere, Hac için Medine’ye geldikleri zaman, halkın menfaati ve selâmetini gözetip hak ve adalet üzere yürümelerini öğütlerdi. Yüz yüze görüşme imkânı bulamadığı yöneticiler de mektuplar göndererek onlara öğüt vermeye çalışırdı. Bununla beraber o, emir ve hükümdarlardan uzak durmuştur.

HASTALIĞI

O, müzmin bir hastalığa müptela olmuştu. Ne zaman ki, hastalığı ağırlaştı, o zaman gizlediği hastalığını ve gizleme sebebini dostlarına açıklamıştır: “Eğer hayatımın son günleri olmasaydı size bildirmeyecektim. Benim hastalığım idrarımı tutamamamdır. Peygamberin mescidine tam abdestli olmaksızın gelmek istemedim. Rabbime şikâyet olmasın diye de hastalığımı kimseye söylemedim.”  

MEZHEBİ, FIKIH ANLAYIŞI

O, hem bir hadis âlimi hem de büyük bir fakihti. Medine’de yaşadığından, Medinelilerin hallerine ‘Sünnetin amelî şekildir’ derdi. Kitap ve Sünnet’ten sonra delil olarak Medinelilerin amelini alır. İmam Malik’e göre iman;‘kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve onunla ameldir.’ Bu söylediklerini Kur’an’a ve hadislere dayandırırdı.

Yine hakkında ayet bulunduğu için imanın artabileceğini söyler, eksilmesi hakkında susardı. Kader, büyük günah, Kur’an-ı Kerim’in mahlûk olup olmadığı ve ru’yetullah (Allah’ın görülmesi) konularında sahih ehl-isünnet uleması ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. Yalnız, o, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın fazilet sıralamasındaki üstünlüklerini kabul ettiği halde, Hz. Ali hakkında, diğer âlimlere muhalefet etmiş, onu Hulefâ-i Râşidînden saymamıştır. Buna sebep olarak da, hilâfeti isteyenle istemeyenin bir olamayacağını gösterirdi.

İmam Malik’in fıkhı, öğrencileri tarafından daha onun sağlığında Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika’da yayılmaya başlamış, oradan da Endülüs’e ulaşmıştır. İlimdeki büyüklüğü hakkında onun önünde diz çökmüş ve ilminden feyz almış büyük fakih İmam Şafiî şöyle demektedir; “İmam Malik, Allah Teâlâ’nın, Tabiinden sonra kullarına karşı hüccet olarak gönderdiği bir insandır”. Hayatı boyunca Medine’den başka bir yere gitmeyen İmam Malik, Rasûlüllah (s.a.s)’e olan aşırı sevgi ve saygısından dolayı, Medine’de bir defa olsun at sırtında dolaşmamıştır.

HADİS KİTABI “MUVATTA”

O birçok kitap tedvin etmiş olup, bunlar arasında en önemlisi Muvatta adlı eseridir. Bu kitabında sahabe sözlerine ve Tabiin fetvalarına yer vermiştir. Hadis külliyatı içerisinde ilk kaleme alınan hadis kitabı Muvatta’dır. O, Medine’deki sahih hadisleri, sahabe sözlerini ve Tabii’nin fetvalarından tercih ettiklerini toplayarak onların unutulup gitmesini önlemek ve sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde intikal etmesini sağlamak istemiştir. Kitabıyla ilgili bir kısım hadis bilgini, tabiin fetvaları ve fıkhî görüşlerin çokluğunu ileri sürerek hadis kitabından ziyade fıkıh kitabı olduğunu söylemişlerdir.

Hayatını Allah ve Rasûlüne adayan, İslam’ın anlatılıp, yaşanmasına adayan büyük âlime sonsuz rahmetler diliyorum. Kabri Cennet’ül Bakî’dedir.

KAYNAKLAR

1-Mezhepler Tarihi, Muhammed Ebû Zehra, Hisar Yay. İst.

2-İslam İnaçları ve Felsefesi, Prof. Dr. Suphi es-Salih, Bir Yay. İst. 1983

3-İslam Ansiklopedisi, TDV

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.