İLMİHAL-CİHAD (2)

İLMİHAL-CİHAD (2)

ŞEHADET

 

Bir Müslüman nefsi ile yaptığı cihadını kazanır ve onu Rabbine mûti kılarsa işte o zaman savaş meydanlarında yiğitçe savaşıp şehid olan kardeşlerine gıpta eder. Kendisinin de bir an önce şehid olup, daha önce şehid olan kardeşlerine kavuşması için can atar. Şehadet, onun için bir sevda olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda harbe çıkıp öldürülmeyi, sonra yine çıkıp öldürülmeyi, sonra yine öldürülmeyi ne kadar isterdim.” (Buharî, Müslim, Muvatta, Nesâî, İbn Mâce)

 

O ki Habibullah’tır, mahlûkatın en şereflisidir. Ahir zaman nebisidir. Allah yolunda şehid olmak ne büyük bir fazilet ki, bütün faziletlerin zirvesindeki sevgili, gül rengi yanaklarında ateş rengi şehid kanıyla Rabbine kavuşmak istiyor ve bizleri de şehadete tergib ediyor. Şeddad bin Hâd radıyallahu anh şöyle bir rivayette bulunmuştur:

 

“Bedevîlerden bir adam gelip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e iman edip, tâbî oldu. Sonra dedi ki: “Seninle birlikte hicret edebilir miyim?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ilgilenmesi için, onu ashabından birine teslim etti. Harp olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir miktar ganimet elde etti ve ashabına taksim etti. Ona da ayırdı. O adam da ashabın koyunlarını otlatıyordu. Evine dönünce ganimet hissesini vermek istediler. Adam: “Bu nedir?” diye sordu. “Ganimetten sana düşen paydır.” dediler. Onu alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına getirdi. Ve “Bu nedir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bunu da ganimetten sana ayırdım.” buyurdu. Bunun üzerine adam şöyle dedi: “Ben sana bunun için tâbi olmadım.” Boğazını göstererek: “Bana ok atılıp buradan isabet almam, ölmem ve dolayısıyla cennete girmem için sana katıldım.” dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Eğer bu adam bunu içten söylemişse Allah mutlaka onu doğrulayacaktır.”

 

Sonra tekrar savaş başladı. Adam kıyasıya çarpıştı ve dediği yerden isabet aldı ve şehid düştü. Adamı alıp hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e getirdiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu adam, o mudur?” diye sordu. “Evet.” dediler. Şöyle buyurdu: “O, Allah’a karşı doğru söyledi ve sözünde durdu. Allah da onu doğruladı ve dileğini yerine getirdi.” Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onu cübbesine sardı. Önüne alıp namazı kıldı ve namazında mübarek ağzından şu sözler duyuldu: “Allah’ım! Bu kul, Senin yolunda muhacir olarak çıktı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidim.” (Nesai)

 

Şehidin Allah katındaki derecesi pek büyüktür. Peygamber ve sıddıklardan sonra insanların en faziletlisi şehidlerdir. Şehidlerin cesetlerini toprak yemez. Onlar ölü değil, diridirler. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere (şehidlere) ölüler demeyin. Bilâkis onlar diridirler. Lâkin siz onu anlayamazsınız.” (Bakara 2/154)

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.” (Âl-i İmran 3/169-170) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şehitlerin hasletlerini şöyle bildirmektedir:

“Allah katında şehidin altı hasleti vardır: Önce bağışlanır, sonra cennette yerini görür. Kabir azabından emin olur. Feze-i ekberden (kıyametin dehşetinden) emin olur. Tek bir yâkutu dünya ve içindekilerden çok daha kıymetli olan yâkuttan bir taç giydirilir. Yetmiş iki hûrî ile evlendirilir. (Kendisine) akrabalarından yetmiş kişiye şefaat etmesi için yetki verilir.” (Tirmizî, İbn Mace)

 

“Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Yeryüzünde bulunan her şey (en güzeli ile) orada da vardır. Ancak şehid, şehitlik mertebesinin yüksekliğini gördüğü için dünyaya on kere dönüp her seferinde öldürülüp şehit olmayı temenni edecektir.” (Buhari, Müslim, Tirmizî, Nesai)

 

CİHADIN SEBEBİ

İslam, her ibadetin, her amelin nasıl yapılacağını, usûl ve kaidelerini bildirmiştir. Allah yolunda cihad da büyük bir ibadettir. Hem bedenî hem malî bir ibadet, gerektiğinde canın feda edildiği bir ibadettir. Her ibadette olduğu gibi cihad ibadetinde de yapılacak ilk iş, cihad ile ilgili bilgileri öğrenmek ve o bilgiler ışığında hareket etmektir. Cihadın sebebi nedir? Müslümanlar niçin cihad etmekle mükelleftirler? Cihadın sebeplerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Müslümanların din, can, mal ve namus emniyetini sağlamak.

2- Müslümanların dinî vazifelerini en iyi bir şekilde yapmalarını, dünya işlerini, İslamî hükümler doğrultusunda tanzim etmelerini sağlamak.

3- İslam ülkesine hicret edememiş, gayr-i müslimlerin, tağutî düzenlerin hüküm sürdüğü topraklarda kalmış Müslümanların din, can, mal ve namus emniyetini sağlamak.

4- İlâ-yı Kelimetullah, yani Allah’ın kelamını, O’nun ahkâmını yaymak, yüceltmek, bütün insanları İslam’a davet etmek.

5- Kâfirlerin, yapılan antlaşmaları bozmaları, İslam ülkelerine savaş ilan etmeleri veya saldırmaları durumunda İslam devlet reisi cihad ilan eder. Müslümanların bir kısmını veya tamamını bu cihada katılmaya davet edebilir.

CİHAD FARZİYETİ

Cihad kıyamete kadar bâki olan farz bir ibadettir. Şu durumlarda cihad farz-ı ayn olur:

a- Düşman, İslam ülkesine saldırır, o bölgedeki Müslümanlar da düşmanı defetmeye güç yetiremezlerse.

b- Devlet reisi, Müslümanları toptan cihada çağırırsa. Bu takdirde kadın kocasından, evlat da baba ve annesinden izin almadan cihada katılabilirler. Yani bir kadına kocası, bir kişiye anne babası izin vermeseler de o kişilerin cihada katılmaları gerekir. Böyle durumlarda kocanın karısını, anne babanın evladını cihaddan menetme hakkı yoktur.

 

Şu durumlarda cihad farz-ı kifayedir.

 

a-Düşmanın saldırdığı bölgedeki Müslümanlar düşmanı defetmek için yeterli olursa, diğer bölgelerdeki Müslümanlara cihad farz-ı kifaye olur.

b- Şayet devlet reisi sadece bir kısım Müslümanları cihada çağırmış ise, diğer Müslümanlara cihad farz-ı kifaye olur.

 

Cihada katılan Müslümanlar, düşmanı İslam ülkesinden defetmeye çalışırken, savaşa katılmayan Müslümanlar da savaş halinde olan Müslüman toplumlara ve ülkelere her türlü maddî ve manevî desteği sağlamalıdırlar.

 

Silah ve mühimmat, gıda, giyecek, çadır, battaniye gibi şeyler, yaralıların tedavisi için doktor, hasta bakıcı, ilaç ve her türlü tıbbî malzeme, çeşitli araç ve gereçler, savaş bölgelerindeki kadın, çocuk, hasta ve yaralıların savaş olmayan bölgelere nakli ve onların her tür ihtiyaçlarının karşılanması gibi yardımları aksatmadan ifa etmek gerekir.

 

Düşman aleyhinde uluslararası kamuoyu oluşturmak ve Müslümanların bilinçlenmesini sağlamak için basın yayın organları, radyo ve televizyon yayınları, internet siteleri, VCD, DVD, CD’ler, gazete, dergi, broşürler, çeşitli toplantılar, konferanslar, mitingler tertip edilerek, bütün bu vasıtalardan yararlanılarak savaşan Müslümanlara destek olmak gerekir. Çeşitli yerli ve uluslararası kuruluşlar ve devletler nezdinde teşebbüsler yaparak düşmana karşı psikolojik, ekonomik, siyasî baskı oluşturmak gerekir.

 

Bütün bunları yapabilmek, çok güçlü teşkilatlanmaları, uhuvvet ve vahdet ruhu ile hareket etmeyi gerektirir. Devletlerini kaybeden, tağutî düzenlerin, müstebit, zalim, İslam düşmanı yönetimlerin, kâfirlerin boyunduruğu altında kalan İslam toplumları kendi aralarında çok iyi teşkilatlanmak, karşılıklı yardımlaşmak ve güç birliği yapmakla yükümlüdürler. Devleti olan İslam toplumlarında ise bu vazifeler devlete düşer. Müslümanlar da bu konularda devlete yardımcı olurlar.

 

CİHADIN FARZ OLUP OLMADIĞI KİŞİLER

 

Her ibadette olduğu gibi cihad ibadeti de bir kısım kişilere farz olduğu halde şartları taşımayan kişilere farz değildir. Şu kişilere cihad farzdır:

 

1- Müslüman, âkil, bâliğ olanlara.

2- Sıhhatli olanlara.

3- Cihad için meşrû bir engeli olmayanlara.

 

Şu kişilere cihad farz değildir:

1- Aklı olmayanlara.

2- Bâliğ olmayan çocuklara.

3- Cihada güç yetiremeyecek kadar ağır hasta olanlara.

4- Kör olanlara.

5- Eli ve ayağı kesik, kötürüm, yürümekte zorlanacak kadar topal, elleri silah tutamayacak kadar çöt olanlara.

6- Kadınlara. Çünkü kadınların bünyesi zayıftır. Savaşın ağır şartlarına tahammül edemezler. Ancak devlet reisi toptan cihad ilan eder ve kadınların katılmasını isterse, o takdirde kadınlara da farz olur.

7- Bir beldede kendisinden daha âlim bulunmayan kimseye.

8- Bir kişinin anne babası veya bunlardan birisi bakıma muhtaç, hasta ve yaşlı iseler, onlara bakacak başka kimseleri de yoksa. Bu kişilere de cihad farz değildir.

 

CİHADA NİYET

 

Her amelde olduğu gibi cihad için de niyet şarttır. Cihada katılmak isteyen bir Müslüman, elbette Allah yolunda yalnız Allah rızası için, O emrettiği için, cihad etmeye, gerektiğinde canını feda etmeye niyet etmelidir. Yalnız dünyevî maksatla, ganimet elde etmek için veya insanların takdirini kazanmak için cihad etmek, savaşa katılmak kişiye hiçbir şey kazandırmaz.

 

Peygamber Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: Kahramanlık için, yani bana kahraman desinler diye veya kavim ve kabilesini desteklemek için veya gösteriş için savaşan kişiler hakkında sordular. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim yalnız ilâ-yı kelimetullah için cihad ederse ancak o kişinin cihadı Allah yolundadır.” (Buhârî, Müslim, İbn Mâce, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî)

 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gösteriş için savaşıp ölen, gösteriş için ilim öğrenen, gösteriş için sadaka veren kişilerin kötü âkıbetinden şöyle haber vermektedir:

 

“Kıyamet gününde aleyhine hükmolunacak kişilerin ilki şehid edilen bir adam olacaktır. O adam getirilir. Allah ona verdiği nimetleri birer birer anlatır. O da bunları bilir ve hatırlar. Cenab-ı Hak:

– Bu nimetlerin arasında ne yaptın, buyurur. Kul:

– Senin rızan uğrunda savaştım. Nihayet şehid düştüm, der. Cenab-ı Hak:

– Yalan söylüyorsun. Fakat sen kahraman denilsin diye savaştın. Bu söz de söylendi. Sonra Allah emreder de yüzüstü sürüklenerek ateşe atılır.

 

İlim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kimse getirilir. Cenab-ı Hak ona da verdiği nimetleri (tek tek) anlatır. O da bunları anlar. Allah Teâlâ:

– Bu nimetlerin (içinde) bulunurken ne işledin, buyurur. Kul:

– Senin rızan uğrunda ilim öğrendim ve öğrettim. Kur’an-ı Kerim okudum, der. Cenab-ı Hak:

– Yalan söylüyorsun. Lâkin sen o ilmi, sana âlim kimse denilmesi için öğrendin. Kur’an-ı Kerim’i de (iyi bir) okuyucu denilmesi için okudun. Bu söz de söylenmiştir. Sonra Cenab-ı Hak emreder de yüzüstü sürüklenerek ateşe atılır. Sonra Allah’ın kendisine genişlik (zenginlik) ve her çeşit maldan verdiği diğer bir kimse getirilir. Allah, buna da verdiği nimetleri (tek tek) anlatır. O kimse de bu nimetleri bilir (hatırlar). Allah Teâlâ:

 

– Bu nimetlerin arasında bulunurken ne iş yaptın, buyurur. Kul:

– Sevdiğim yollardan rızan için harcamadık bir iş bırakmadım, der. Cenab-ı Hak:

– Yalan söylüyorsun. Fakat sen bunları sana cömert denilmesi için yaptın. Bu söz de söylendi.

Sonra Cenab-ı Hak emreder, bu kimse de yüzüstü sürüklenerek ateşe atılır.” (Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel)

 

Kişinin yaptığı ameller niyetlerine göredir. Niyetlerine göre ya ecir ya da ceza alırlar. Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Ameller ancak niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği(nin karşılığı) vardır.” (Buhari, Ebû Dâvud, İbn Mâce)

 

Bir kişi Allah rızasını kazanmak için, Allah Teâlâ’nın bir emrini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir sünnetini yerine getirmek için niyet eder ve ihlâsla yaparsa Allah indinde çok büyük mükâfatlara nail olur. Fakat kötü bir niyetle, gösteriş için yaparsa böyle bir niyet ve amel ona hiçbir fayda vermeyeceği gibi, o amelden dolayı da mesul olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

 

“Ey iman edenler! Malını gösteriş için infak etmek, gerçekten Allah ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin. Böylesinin durumu üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Sağanak halinde yağan bir yağmur isabet eder de onu sert kaya haline getiriverir (toprağı gider, kaya kalır). Yaptıklarını Allah için yapmayanlar bu şekilde kazandıklarından hiçbir şeyi tutmaya kadir olamazlar. Allah nankör kimselere doğru yolu göstermez.” (Bakara 2/264)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.