İLLA EDEP İLLA EDEP

İLLA EDEP İLLA EDEP

   İnsanı mükerrem ve mükemmel yapan onun edebidir. Çünkü edep her şeyin başıdır. Edep ve hayâ imanın gereğidir ve imanın şubelerinden sayılmıştır. Kim edebe riayet ederse o, olgunluğa ve kemalata da ilk adımını atmış olur. Aynı zamanda dinini, iffetini, şerefini ve haysiyetini de korumuş olur. Kim edepten yoksun ise, o kendi haline bırakılmıştır. Çünkü İslam’ın izzeti güzel ahlaktadır, buna dikkat etmeyen kişi kural tanımayan kişi demektir.

Allah’ın Rasûlü insanları hayâya teşvik eder, hayânın, imanın bir parçası olduğunu ifade buyurur, onları harama gitmekten sakındırırdı.

Hazret-i Lokman’a sordular:

  • Edep, asalet, mal ve ilimden hangisi daha üstündür?
  • Edep, asaletten; ilim, maldan hayırlıdır.
  • Oğlu, Hazret-i Lokman’a sorar:
  • En iyi haslet nedir?
  • Dindar olmaktır.
  • Peki, babacığım, bu haslet iki olursa?
  • Dindarlık ve mal sahibi olmak.
  • Üç olursa?
  • Dindarlık, mal ve haya.
  • Dört olursa?
  • Dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak.
  • Beş olursa?
  • Dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.
  • Altı olursa?
  • Oğlum, bu beş haslet kimde olursa, o kimse takva ehli, temiz bir kimsedir, Allah Teâlânın dostudur, şeytandan uzaktır.

Allahü Teâlâ, insan neslini devam ettirmek için, erkek ve kadınları birbirlerine cazip kılmıştır. Aynı zamanda, bu duygu karşısında, insanları dünyada çetin bir imtihana tâbi tutmuştur. Bu imtihanı kazanan, dünya ve ahiretin kahramanıdır. İnsanların iyi veya kötülüğü, daha çok iffet işinde belli olur.

Allahü Teâlâ, Kur’an-ı Kerimin birçok yerinde, iffetini koruyabilene, büyük mükâfatlar vaat etmiş, iffetini korumayana da, Cehennem azabını göstermiştir. Allahü Teâlâ, iffetsizleri, adam öldüren bir katil ile bir tutmaktadır. Müminlerin vasfını anlatırken de buyuruyor ki:
      “Müminler, namazlarını huşu içinde kılar, boş, lüzumsuz şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve ahitlerine riayet eder.” [Müminun 1-8]
      İffetsiz olan, Allah katında günahkâr, halkın yanında da itibarsızdır. Bir namussuzun toplumdaki iyilerin yanında itibarı, saygınlığı, bir köpeğin itibarı kadar yoktur. Zengin ve çok güzel bir kadın, eğer iffetsiz ise, itibarsızdır. Fakir ve namuslu bir kadın ise, her zaman itibarlıdır, saygıya layıktır.

Dünyadaki pek çok rezaletler, cinayetler, kavgalar, kıskançlıklar, özetle bütün fenalıklar, iffetsizlik yüzünden meydana gelmektedir. İnsanların pek çoğu, iffetsizliğin kötülüklerini bildikleri halde, kendilerini bu kötü yollara sapmaktan alıkoyamaz. Bu kuvvetli duygu karşısında, insanları alıkoyacak çareler vardır. Bu; terbiye ve ahlak meselesidir.

      Edep ve hayâ konusunda Muhyiddini Arabî şu veciz ifadelerde bulunmuştur ki, herkesin kendisine pay çıkarabileceği sözlerdir. Diyor ki:

      “Azalarını korumalısın. Kim azalarını korumaz da başıboş salarsa kalbini yorar.”

      “Hayâ kalkarsa, yerine bir bela gelir yerleşir.”

Özellikle büyük şehirlerde iffet işi tehlikeli bir yoldadır. Bir genç kızın, kendi başına yalnız kendi aklı ve anlayışı ile iffetini muhafaza etmesi, cidden güçtür. O genç kız, eğer biraz da güzelse, hatıra ve hayale gelmeyen tehlikelerle çevrilmiş demektir. Bu tehlike, okulda, yollarda, otobüste, komşularda, hatta evinin içinde, telefonda, internette yakasını bırakmaz.

Kızlarımız, tehlikeler karşısında aciz bir mahlûk olarak, ahlaksızların elinde bir oyuncak olmamalıdır. Bu devirde herkesten, her yerde ona zarar gelebilir. Bu zarar, onun parasına, puluna değil, şeref ve haysiyetinedir. Paraya olan zarar telafi edilebilir. Manevi zarar, yerine konamaz. Ahlaksızların içinde genç kız için şerefle yaşamak çok güçtür. İffetli bir kızımız, diğer bazı kızlar gibi, flört yapmaya heveslenmemeli. Bu tehlikeli bir tecrübedir. Esasen flörtle yapılan evlilik, çok zaman mutluluk getirmez.

Allahü Teâlânın nimetinde, nimeti vereni görmeli, daima O’nun huzurunda olduğunu düşünmeli, otururken, yatarken edebe riayet etmelidir. Yerken, içerken, konuşurken, okurken, yazarken ve her çeşit iş yaparken, bütün bunların Allahü Teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün işlerde O’nun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir. Böyle düşünmek çok üstün bir ibadettir.

             Abdülkadir Geylâni kuddise sirruh buyurur:

 “Hizmet eden, sonunda kendisi de hizmet edilen durumuna gelir. İtâat eden, sonunda kendisi de itâat olunan kişi seviyesine yükselir. İkram eden, sonunda ikram olunan kişi durumuna gelir. Allah’a yaklaşan, yakınlaştırılır. Tevazu gösteren, yüceltilir. Kerem ve ihsan sahibi olmağa gayret eden, şereflendirilir. Güzel edeb sahibi olan, Allah’a yakınlaşır. Güzel edeb, seni Allah’a yakınlaştırır. Güzel edeb, Allah’a tâattir. Çirkin davranışlar ise ona karşı günahkârlıktır.”

İffeti muhafaza için, gençleri zamanında evlendirmeli, iffeti zedeleyecek yerlerden uzak durmalıdır. Gençliğin hakkı adı altında çeşitli eğlenceler, genç kızı elde etmek için birer tuzaktır. Bunun tuzak olduğuna inanmayan bir kız, tuzağın içine düştükten sonra, aklı başına gelir. Fakat iş işten geçmiştir. Tuzağın görünüşteki cazibesine kapılan kızlar, erkeklerin elinde çabucak birer oyuncak hâline gelir. (Göz görmeyince, gönül katlanır) diye bir atasözü vardır. Oraya gitmeyen bir genç kız, oranın tehlikesinden kurtulmuş olur. Giderse, kurtulması zordur.

İffet; bir genç kızın veya kadının, değer biçilemeyen bir mücevheridir. Bu mücevheri ele geçirmek için, Allahü Teâlâdan korkmayan her erkek bütün şeytanlığını kullanır. Ele geçirdikten sonra, maksadına erişmiştir. Artık o, mücevherlikten çıkmış, adî bir taş olmuştur. Sokağa atılıverir. Bu alışverişte, erkek, bir namus hırsızı, kadın ise, mücevherini çaldırmış, bir zavallıdır.

Hazreti Mevlana (k.s): “İman nedir? Diye aklıma sordum. Aklım kalbimin kulağına eğilip:

-İman, edepten ibarettir, diye fısıldadı.” şeklinde tarif etmiştir.

Hazret-i Ali radiyallahu anh’den; Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

Ben- i Rabbim edeblendirdi, edebimi de üstün ve güzel eyledi.  Gene buyurdular:

– Kişinin çocuğunu terbiye etmesi, ona edeb öğretmesi her gün yarim sa’ (1750 gram hurma ve saire gibi) sadaka vermesinden daha hayırlıdır.

      İnsanda utanma ve hayâ duyguları fıtridir. Bunun ilk belirtisi, bir kişinin başka birisinin önünde mahrem yerleri açıldığında tabiî olarak duyduğu utanma hissidir. Şehevi duygular, insanoğlunun en zayıf tarafıdır. O nedenle şeytan, hücum için düşmanının bu zayıf noktasını seçmiş ve planlarını onların haya duygusunu zayıflatmak hesabı üzerine kurmuştur. İnsanın yapısı kötülüğe ve iğrenç olana açık bir çağrıyı kolay kolay kabul etmez. Bu onun fıtri bir özelliğidir.

Şair şöyle diyor:

            “Edep bir taç imiş nur-i Huda’dan,

            Giy ol tacı emin ol her beladan.”

      Örtünme ihtiyacı insanda, suni olarak değil, aksine insan yaratılışının önemli bir eğilimi olarak vardır. Bundan dolayı Allah, diğer canlılarda olduğu gibi insan vücudunda doğal bir örtü yaratmamıştır. Bunun yerine, insanın tabiatında, utanma ve hayâ duygusu daha yaratılırken yerleştirilmiştir. 

      Elbise ve örtünme sadece ayıp yerleri örten, bedeni koruyan ve süsleyen birer nesne olmaktan çıkıp aynı zamanda insanı takva sahibi kılan bir araç olarak görülmelidir.

      Son olarak İbni Mübarek şöyle diyor:

      Ehl-i irfan meclisinde kıldım talep

      İlim en geridedir illa edep, illa edep.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.