İçtimai Yapımızın Temel Taşları Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Ruhu

İçtimai Yapımızın Temel Taşları Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Ruhu

Tarih, geleceğe yön veren ve ışık tutan bir geçmiştir. Eğer tarih sadece geçmiş olayların bir kronolojisi olsa idi onu okumamızın ve olayları hatırlamamızın hiçbir faydası olmazdı. O halde tarih kuru kuruya bir nakil olmamalıdır. Çünkü olayların kendi başına hiçbir anlamı yoktur. Eğer tarihi okuyup onu yorumlayarak gerekli ibret alınıp yeterli tedbirler yerine getirilseydi, benzer sebeplerin doğurduğu birçok benzer olaylar meydana gelmeyecekti. O halde yarın başarılı olmak istiyorsak, dünden ibret alıp bugünden gerekli tedbirleri yerine getirmeliyiz.

Büyük milletlerin yüzyıllar içinde idealleştirdikleri fikirleri, hayalleri ve arzuları vardır. Bir millette bu unsurlar olmadığı takdirde o millet dağılıp parçalanmaya müstehak görülür. Toplumlar millî ve manevî kültürlerinden, birlik ve beraberliklerinden ne zaman uzaklaşmışlarsa tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Yüce dinimiz İslam, ictimaî yapımızın temel taşları olan sevgi, birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunu iman ekseninde bir yapı olarak bizlere takdim eder. Yüce Mevla’mızın Enfal Suresi 47. ayette, “Ey iman edenler! Allah’a ve peygamberine itaat edin. Ayrılmayın. Sonra dağılırsınız da kuvvetiniz elinizden gider.” ilahî mesajınca aynı imanı paylaşan, ortak paydası aynı olan insanların Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaları, parçalanıp dağılmamaları emredilmektedir. Bu anlayış iman ve kardeşliğe dayanan birlikteliğin, hiç kimseyi ötekileştirmemenin en güzel numunesidir.

İslam’ın ilk dönemlerinde cahiliye toplum yapısına baktığımızda insanların çeşitli sebeplerle birbirleriyle boğuştukları ve birbirlerine zulmettikleri görülmektedir. Güçlünün zayıfı ezdiği tavır ve hakaretler, baskılar toplumda gerilimin ve huzursuzluğun tahrikiydi. İslam’ın Mekke’de temelini attığı kardeşlik ruhu Medine’de bu ruhun inşasında çok önemli bir fonksiyonu yerine getirmiş, bu proje ile Mekkeli Müslümanlarla Ensar’ı kardeş yapmıştı. Çünkü kardeşlik duygusu Müslümanlar arasındaki her türlü ayrımcılığı bir tarafa bırakarak gönül bütünlüğü içerisinde Allah’a teveccüh etmeyi gerçekleştiren bir husustur. Çünkü hepsinde aynı ilahî ruhtan bir nefha vardır. İnsanı birlik fikrine götüren de bu ruhtur. Arab’ın Arap olmayana hiçbir üstünlüğü olmadığı prensibini getiren ve üstünlüğün ancak Allah’a takva ile bağlanmak olduğunu beyan eden İslam en büyük kardeşliği gerçekleştirmiştir. Asr-ı Saadette Peygamberimizin etrafında Araplardan başka çok değişik etnik guruplar ve farklı dine mensup insanlar yok muydu? Bunların hepsi İslam potasında Müslüman kimliği ile karışıp kaynaşmışlar, günümüze kadar da bu farklılıklar hiçbir zaman sorun olmamıştır.

Bütün bu meselelerin altında yatan gerçek, ilahî emanete (Kur’an ve Sünnet) sımsıkı sarılmaktır. Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesinde, insanlığın mazhar olabileceği en büyük nimet olan bu ilahî mesajında “Size bir emanet bırakıyorum, siz ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.” buyurarak bu emaneti tüm Müslümanlara bırakıyordu. Bu emanetin şerefli armasını kıtalar ve okyanuslar üstünde zafer coşkusu ile taşıyacak olan ecdadımız, İslam’ın ezeli nefhası ile ruhunu dolduruyor ve kıtaları İslam Meşalesiyle aydınlatmak üzere semayı “Allah Allah” nidalarıyla ürpertmeye başlıyordu. Bu hamlenin vücut verdiği ilk siyasi varlık “Selçuklu Devleti”, ardından onun tabii bir devamı olarak zuhur eden “Osmanlı Devleti”dir. Osmanlı Devleti, ilahî emaneti yerine getirmek ve Allah’ın dinini yaymak için mücadele etmiş, kardeşliğin ikamesi için adaletle hükmetmiş, bu ruh pek çok etnik gurubun takdirini kazanmıştır.

Osmanlı Devletinin veli banisi Osman Gazi ölüm döşeğinde oğlu Orhan Gazi’nin şahsında bütün haleflerine şöyle vasiyet etmişti:

“Zalim olma! Âlemi adaletle şenlendir ve cihadı terk etmeyerek beni şad et. Ulemaya riayet et ki şeriat işleri nizam bulsun. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.”

Osmanlı, nefsanî üstünlük arzularını değil ilahî iradeyi beşerî planda bütün cihana hâkim kılmak gibi bir ulvî makamın peşinde idi. Bu ruh birlikte hareket etmenin ve kardeşlik ruhunun kökleşmesi için bir çağrıydı. Pek çok siyaset ve devlet adamı, fikir ve gönül insanları olarak hizmet vermiş yüzlerce ortak paydamız vardır. Bu şahsiyetler manevî kimliğimizin yapıtaşları olmasında önemli katkıları olan ve ittihadımızı kenetleyen merkez şahsiyetlerdir. Gençliğimize bu gerçekleri apaçık öğretmeliyiz. Kendi özümüze, birlik ve beraberliğimize, milli kültürümüze, insanı yücelten değerlere sahip olmanın sırrı burada mevcuttur.

Tarih boyunca birçok sıkıntılar yaşamış, büyük hadiselerle karşı karşıya gelmişiz. Düşmanın sayısız hile ve tuzaklarıyla karşılaşmış, birleşik haçlı sürülerine karşı mücadele vermişiz. Anadolu’nun yiğit evlatları, bütün bu zorluklara karşı direnmiş, kardeşlik ruhuyla sarsılmaz imanını siper ederek bu ülkenin bugünlere ulaşmasını sağlamıştır. Yeryüzünde Hakkın hâkimiyeti için kanını ve canını siper etmiş, her fırsatta tarihin imtihanını yüz akıyla vermesini bilmiştir.

Bizim birlik-beraberliğimizin, kardeşliğimizin erozyona uğramasında en önemli sebep 1789 Fransız ihtilalidir. Millet ve milliyetçilik fikrini egemen kılarak pek çok büyük devlet ve imparatorlukların sonunu hazırladı. Osmanlı Devletini de milliyetçilik fikriyle parçalamaya başladılar. Şurasını da unutmayalım ki Batı emperyalizmi doymak bilmeyen bir düşmandır ve amacına ulaşmak için her yolu dener. Bu planların tutmayacağına inanıyoruz. Kardeşliğimiz ve tarihî beraberliğimiz bizde olduğu sürece kötü niyetlilerin arzu ve emellerine ulaşmasına inşallah fırsat verilmeyecektir. Bu tehlikeler özellikle gençlerimiz tarafından çok iyi bilinmelidir. Değilse sürekli maddî ve manevî kayba uğramak zorunda kalınabilir.

Tarihimizde milli birlik ve beraberliğin ortaya çıkardığı olumlu sonuçlar tarihin zenginliği ve geçmişi kadar derindir. Bu konuda yakın tarihimizde ayrı bir yeri olan Çanakkale Zaferi ruh ve iman gücünün emperyalizme karşı bir darbesi, keyfiyet ve kemiyet planında maddeyi parçalayan bir sadmesidir. Aynı zamanda iman kükreyişimizin de gür ve erkek sesidir.

Bugün bizlere düşen en büyük görev, Çanakkale Zaferi’nin bizler için derin manalarla yüklü olan ruhuna yürekten bağlı olmamız, ecdadın muazzez ruhlarını ebedî istirahatgâhlarında taciz ve muzdarip etmememizdir. Umutları, inançları, ülküleri, dilleri, tarihleri, umutları, gelenek ve görenekleri ile duyuş ve düşünüşleri ile birbirlerine çok benzeyen bu insanların biri gülünce diğeri de gülümsüyor, biri üzülünce diğeri de üzülüyordu. Çünkü tarihin, coğrafyanın, aynı kültür ve inancın potasında yoğrulmuş olan bir milletin çocuklarından başka türlüsü beklenemezdi. Şu son zamanlarda yaşadığımız acılı ve kahırlı günlerin bizlere çok şeyler öğretmesi gerekir. Milletimizi cephelerde bölemeyenler, yenemeyenler, ellerine silahlar tutuşturarak kardeşi kardeşe kırdırmanın yollarını denediler ama bunda muvaffak olamadılar. Son yıllarda güzel yurdumuzda meydana gelen huzursuzluklar, milletimizi Türk Kürt diye bölen emperyalizmin oyunları, ictimaî sarsıntı ve çalkantılar ilahî emaneti yerine getiremediğimiz için ve temiz ruhların dejenere olmasından kaynaklanmaktadır. Çanakkale’de Batı emperyalizmine karşı koyarken şehit olan dedelerimiz sapık dünya görüşlerinin ülkemizde cirit atmasına fırsat vermemek için gözünü kırpmadan ölüme koştular. İdeallerini tatlı canlarından üstün tuttular. Bir dava ve inanç uğruna öldüler. Namus ve şereflerini korudular. Vatanın harim-i ismetine düşman çizmesini bastırmadılar. Kahramanlar gibi yaşadılar ve kahramanca öldüler.

Dün Çanakkale ve diğer muharebelerde düşmanın, silah gücüyle ecdadımıza kabul ettiremediği ve yurdumuza sokmadığı kokuşmuş ahlak sistemi ile dünya nizamı elini kolunu sallayarak yurdumuza girmiş, tahribatına hızla devam ediyor. Çanakkale şehitlerinin aslından ve ruh kökünden uzaklaşmış, beyinleri ecnebî fikirlerle dejenere edilmiş bazı vefasız torunları, bugün şehit dedelerinin can düşmanlarına özenmeye, onlar gibi düşünmeye başlamıştır. Gençlerimizin büyük ekseriyeti fani heva ve heveslerinin esiri ve kölesi olmuş, dedelerinin manevî ikliminden, inanç dünyasından uzaklaşmıştır. Batı emperyalizmine ve beynelmilel dünya siyonizmine karşı cesetleriyle siper teşkil eden şehitlerimiz, mezarlarından kalksalar acaba bu hallere düşen torunlarını tanıyabilecekler mi? Bizden istedikleri, Allah’ın kitabına sarılmak, O’nun çizdiği istikamette hayat yolunu devam ettirerek dünden bugüne ilahî emanete sahip çıkmaktır. O zaman gönüllerimiz de mahzun olmayacaktır.

Toplumun içindeki farklı düşünceler, farklı inanışlar, farklı ırklar ne olursa olsun bizi dedelerimize, tarihimize ve muhteşem kültür yapımıza bağlayan manevî bağları, kardeşlik ruhunu hiçbir hain el kesemeyecek, ideal dünya görüşünden, dünya sisteminden bizi hiçbir güç uzaklaştıramayacaktır. Bu tarihî gerçekleri, bugünlerde çok ihtiyaç duyduğumuz birlik-beraberliği, kardeşliğin herkes için İslamî ve insanî bir görev olduğunu unutmamak gerekir.

Birlik ve beraberlik ruhunun en güzel numunesini vererek, Çanakkale ve diğer muharebelerde şanlı sayfaları tarihimize ekleyerek Hakkı batıla galip getiren aziz şehitlerimizi rahmetle anar, bütün milletimizin tek vücut olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.