Hastalığın Sebebine Değil Semptoma Odaklananlar

Bugünlerde arka arkaya 12 Yaş Üstü, Çocuk & Gençlik, Çocuk Öykü & Roman kategorilerine giren ama daha çok büyüklerin ilgisini çeken üç eser okudum. Hannah Gold Son Ayı, Andy Mulligan Çöplük, Victoria Jamioson ve Omar Muhamed’ in beraber yazdığı Yıldızlar Saçıldığında kitapları. Hepsi de uluslararası camianın ödüllerini fazlaca toplamışlar. Peki birbirine benzer konuları kurgulayan bu kadar çok kaliteli başka kitaplarda varken neydi bu kitapların öne çıkmasına sebep? Yirmi otuz dile çevrilmelerini, yüzlerce baskı yapmalarını sağlayan bir farklılık olsa gerek.
Hannah Gold’un birçok uluslararası ödül almış, onlarca dile çevrilmiş “Son Ayı” kitabı isminden de tahmin edileceği gibi buzullar eridiği için evine dönemeyen, tek başına üstelik yaralı olarak bir adada mahsur kalan kutup ayısının küçük bir kız tarafından kurtarılma macerasını şahane bir üslupla anlatıyor. Kitabı ağustos sıcağında okusanız bile kutuplardan gelen bir ayazı yüzünüzde hissediyorsunuz, kanatlarında yetmiş bin kilometrelik göç öyküsü taşıyan kutup sumrusunun kanat çırpışlarını yakınınızda duyuyorsunuz ve bir kutup tilkisinin yumuşacık tüylerine dokunma hayali kuruyorsunuz. Babası günde yirmi beş saat çalıştığı için koskoca adada yaralı bir kalple yalnız kalan April’in yanına oturup “her şey geçecek” demek istiyorsunuz.
Canlılar eşit midir?
Kendi tek başınalığına ve kırık kalbine çare bulamayan çocuk, Ayı için bir şeyler yapmaya karar veriyor. Ölümü de göze alarak çok tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Yazar ayının ruh halini davranışlarını öyle tasvir ediyor ki Ayı April’in babasından daha düşünceli davranıyor. Onu koruyup, kolluyor, gezdiriyor, eğlendiriyor. Sanki vahşi bir hayvan değil de kibar, duygusal hatta romantik bir şehirli gibi davranıyor. Yazarımız da hayvan sevgisini anlatmak isterken sanki insandan bekleyip alamadığı her duyguyu ayıya hissettiriyor.
Okurun kitabın bazı yerlerinde kendini çimdikleyip o vahşi bir ayı diye kendine hatırlatma yapması gerekiyor. Kitabın alt satırlarında “tüm canlılar arası eşitlik” felsefesi göz kırpıyor yani hayvan hayatı da insan hayatı kadar hatta bazen daha fazla önemlidir. Nasıl ki başka insanlar için ölüm göze alıyorsak hayvanlar içinde pekâlâ bunu yapabiliriz. “Hayır o benim köpeğim değil ben onun insanıyım” meselesi yani.
Yıldızlar saçıldığında kitabında ise Somali’de iç savaştan kaçarak Kenya’da çadır kente sığınan bir çocuğun dünyası anlatılıyor. Bazı yardım organizasyonlarının yaptığı gibi açlık, perişanlık, çaresizlik kör gözün parmağına şeklinde resmedilmiyor. Parayla satın alınamayan dostluk, aile, umut gibi kavramlar anlatılıyor. Kenya halkı Somalileri çok sevmiyor kendileri birçok sıkıntı yaşarken bir de başka bir halkın topraklarına sığınması onlara zor geliyor. Kampta şöyle bir uygulama var. İlkokula herkes gidiyor ama ortaokul için zor bir sınav yapılıyor sadece kazananlar ortaokullu oluyor. Liseye ise iyinin de iyileri alınıyor. Sonra görevliler bu mükemmellerin de mükemmeli arasından en zor durumda olan çok çok çok iyileri Amerika ya da Kanada’ya göndermek için tekrar eliyor. Çocuklar bu umutla yaşıyor orada. Kitabın belli bir yerinen sonra Amerika Ömer’i kabul etsin diye dua ederken buluyorsunuz kendinizi. Rafet el Roman’ın Amerika şarkısını mırıldanmaya başlıyorsunuz.
Çöplük kitabı da Filipinler’de 40 futbol sahası büyüklüğünde bir alanda çöp yığınlarının arasında farelerle beraber karton, plastik ve yiyecek toplayarak geçimini sağlayan insanların günlük yaşantıları anlatılıyor. Bu çöplerin arasından çıkan üç çocuk İngiltere’den gelen gönüllü bir hemşire, samimi bir papaz ve İncil yardımıyla ülkelerindeki bir yolsuzluğu ortaya çıkarıyorlar.
Üç kitabın da ortak noktası batıdan gelen bir kahramanın İsa-Mesih gibi kurtarıcı rol üstlenmesi. Yayın dünyasının Oscar’ı gibi olan birçok ödüle layık görülen üç kitapta da sorunun kaynağı, müsebbibi soruşturulmuyor. Bir çocuk kitabında bunun belirtilmesine gerek yok belki ama işaret de edilmiyor. Sanki “Ey çocuk sen dünyanın en büyük sorunlarını bil, dertlen sorumlu sen olmadığın halde bir şeyler yap ama sakın -sümme haşa- bunun sebebini düşünme” deniyor. Ancak kurtarıcının ırkı ve dini mutlaka belli ediliyor.
Daha çok silah satılsın diye Somali’de iç savaşı destekleyen ülkeler kendi ülkesine değil başka fakir bir yere çadır kent kuruyor, oraya okul açıyor sonrasında memleketinde sorun çıkarmayıp sadakatle çalışacak iyinin iyisi cins beyinleri ülkesine kabul ediyor. Böylece mültecilerin ve bizim gönlümüzü kazanıyor. İnsan çadır kentteki yaramaz çocuklara, onları istemeyen Kenya’ya kızıyor ama asıl müsebbipler sempatik ve tatlı bir konumda duruyor.
Filipinler’de iç savaşı destekleyen uluslararası camianın ülkeye yaptığı yardımı kendi hesabına geçiren hükümeti destekleyen ülkeler, gönüllüler göndererek çöplükte yaşamak zorunda olan insanlara yardım ediyor. Aslında dürüst bir hükümeti desteklese bu insanlar çöplükten kurtulacak ama o zaman kendine muhtaç ve minnettar yığınlar olmayacak. Peki bilin bakalım çöpteki bu insanlar kime diş biliyor.
İklim kongresine özel jetleriyle gidip buzulların erimesini biraz daha hızlandıran ülkeler kutuplara meteoroloji uzmanı gönderip erimeyi tespit ettiriyorlar. Gönüllüleri destekleyip soyu tükenen kutup ayılarına yiyecek gönderiyorlar. Savaşı körükleyip silahtan para kazanmak sonra oraya gönüllüler gönderip insanların gönlünü kazanmak sonra bunun edebiyatından para kazanmak, kapitalizm boşuna oraları seçmedi doğmak için demek ki.
Yarım doğru, tam yanlış mıdır?
Bazı çocuk kitaplarını gökkuşağı var, küfür var, argo var diyerek yasaklı listeye alan anne baba ve öğretmenler. Bazı kitaplarda argo yok, küfür yok, dostluk var, arkadaşlık var, fedakârlık var ama ardında da koskoca bir felsefe var bu nedenle daha çok zarar verebiliyor. Peki yasaklı listeye mi alalım? Hayır çocuklar sevdikleri kitapları okusunlar elbette ama kitaplar üzerine konuşalım onlara sağlam bir bakış açısı kazandıralım. Zira sürekli dünya sisteminin onayladığı bu tarz kitapları üzerinde konuşulmadan okuyan bir çocuk belli bir süre sonra batı taraflarından kurtarıcı beklemeye başlayabiliyor. Ya da kurtulmak için oralara gitmek gerektiğini düşünüyor.