HADİS İKLİMİ- Cahiliye Zihniyeti: Irkçılık

HADİS İKLİMİ- Cahiliye Zihniyeti: Irkçılık

Vasile b. Eska’ın kızı, babasını şöyle derken işittiğini anlatıyor: “Hz. Peygamber’e ‘Ya Resülallah! Irkçılık nedir?’ diye sordum. Şöyle buyurdu: ‘Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.” (Ebu Davud)

İslam’ın nuruyla aydınlanmadan önce, Arap toplumu cehaletin karanlığında yaşıyordu. Sosyal yapının kabile esasına dayandığı, güçlünün güçsüzü ezdiği, üstünlüğün ancak nesep, soy, ırk ve zenginlikle elde edildiği karanlık bir dönemdi bu. Allah Resulü, insanların birbirlerine eşit olduğunu ilan etmeden önce kişi, ataları ne kadar şeref sahibi ise o kadar şeref, izzet ve asalet sahibi oluyordu. Siyah bir köle ile bir kabile başkanının Allah katında eşit değere sahip olduğu ilkesi, o dönem için bir hayaldi. Yıllarca cahiliye havasını teneffüs etmiş insanların birdenbire eski alışkanlıklarını bırakarak İslam’ın erdemlerini kazanmaları kuşkusuz kolay değildi.

Allah Resulü, asabiyet ruhundan kaynaklanan ve Araplar arasında yıllardır süren çekişmelerin, kabile savaşlarının, kan davalarının yerini İslam kardeşliğine bırakması için çaba gösteriyordu. Bunu gerçekleştirmek için din duygusunun soy, kabile, ırk gibi belirleyici özelliklerin hepsinin üzerinde olduğunu vurgulayarak, dinin birleştirici ve bütünleştirici özelliğini öne çıkarıyordu. İslam’ın ilk Müslümanları kimi zaman bu ilkeyi unuttuklarında, Allah Resulü eski alışkanlıklarına dönecekleri kaygısıyla hemen onları uyarmış ve kardeş olduklarını hatırlatmıştı.

Kur’an’ın ortaya koyduğu evrensel ilkeye göre bütün insanlar, tek bir anne ve babadan; yani Adem ile Havva’dan dünyaya gelmişlerdir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13) Buna göre aynı asıldan gelen ve temel biyolojik özellikleri aynı olan insanlar arasında bir üstünlük veya aşağılık söz konusu olamaz. Çünkü İslam’a göre hangi ırktan veya sosyal katmandan olursa olsun bütün insanlar eşittir. Hiç kimse bir başkasını ırkından veya renginden dolayı ayıplayamaz. Nasıl olabilir ki? Zira hiç kimse kendi iradesiyle ırkını veya rengini seçmemiştir. İnsanları, iradeleri dışındaki özelliklerinden dolayı kınamak, ayıplamak, aşağılamak ya da tam tersi yüceltmek, hem insanlığa hem de Yüce Yaratıcı’ya karşı saygısızlıktır.

Kur’an, farklı farklı ırkların varlığını bir gerçeklik olarak kabul etmekle birlikte Allah katında önemli olan ve insana değer kazandıran ölçünün takva ve dini samimiyet olduğunu bildirmiştir. Allah Resulü de insanların en değerlisi kendisine sorulunca ilk ve en önemli ölçü olarak takvayı göstermiş ve “İnsanların en hayırlısı, Allah’a karşı sorumluluk bilincini en derinden taşıyandır.” buyurmuştur. (Buhari)

Kavmini sevmekle, kavmiyetçilik davası gütmek ayrı şeylerdir. Nitekim bir defasında Hz. Peygamber’e, “Ya Resülallah! Kişinin kendi kavmini sevmesi kabilecilik/ırkçılık sayılır mı?” diye sorulmuş ve o, “Hayır. Lakin kabilecilik/ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır.” şeklinde cevaplamıştır. Her insan kavmini ve akrabasını sever, onların başarılarıyla gurur duyar, onlara iyilik ve ihsanda bulunur. Dolayısıyla insanın vatanını, milletini ve devletini sevmesi, milletinin başarılarıyla gurur duyması ve ülkesinin kalkınması için çalışması ırkçılık değildir. Çünkü bu, insanın fıtratında olan bir duygudur.

İslam dininin en önemli özelliklerinden biri, insanın insana, bir ırkın başka bir ırka, bir grubun veya topluluğun başka bir grup veya topluluğa, bireyin topluma, toplumun bireye tahakküm etmesini ortadan kaldırmış olmasıdır. Tahakküm anlayışı zulmün temelidir. İslam bu anlayışı bütün unsurlarıyla reddeder. Irkçılık veya kabilecilik, esasında hem insanlığa karşı işlenen bir suç hem de Allah’a karşı bir saygısızlıktır. Hz. Adem’in çocuğu olmakta eşit olan insanların, soylarını esas alarak birbirlerine karşı üstünlük iddiasında bulunmaya hakları yoktur. Üstünlük, ırk, ten rengi, dil veya coğrafyada değil, her an Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımada ve insanı insan yapan evrensel ahlaki erdemlere bağlılıktadır. Allah Resulü bu gerçeği meşhur Veda Hutbesi’nde bütün insanlığa şu evrensel mesajla haykırmıştır: “Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” (Ahmed b. Hanbel)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.