HADİS İKLİMİ- Bir Davettir Ezan

HADİS İKLİMİ- Bir Davettir Ezan

Nadr b. Süfyan, Ebu Hüreyre’yi şöyle derken işitmiştir: “Resulullah (sav) ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) Bilal kalkıp ezan okudu. Bitirdiğinde Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Kim gönülden inanarak bunun söylediklerini söyler (ezanı tekrar eder) ise cennete girer.” (Nesai)

Ezan, kelime anlamına uygun bir şekilde, dünya üzerindeki saat farkı sebebiyle her an ve günde beş defa Allah’ın büyüklüğünün ve İslam inanç esaslarının ilanıdır. Kulluğun, yüksek bir mekândan, yüksek bir sesle en büyük varlığa arzıdır aynı zamanda. Nasıl ki Rabbimiz Allah, yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de, “Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurmaktadır, işte Hz. Bilal’in ilk okuduğu andan itibaren yeryüzünün her yerinde her an okunmakta olan ezan da adeta bu ilahi fermana bütün varlıklar adına bir cevap, bir icabettir.

Ezan bir davet ve çağrıdır. Kimi, neye? İnanan-inanmayan herkese çağrı, herkese davet var. Ezanın ilk yarısı tüm insanlığı imana davet. “Hayye ales- Salâh”dan itibaren ise Müslümanları namaza davettir. Bir manada ezan, günde beş defa, “Evet, Ya Rabbi! Sadece seni yüceltiyoruz ve senden başka ilah olmadığına, Muhammed ‘in senin elçin olduğuna, kurtuluş ve mutluluğun bunda olduğuna inanıyor ve şahitlik ediyoruz.” demektir.

Allah Teâlâ’nın “kendisine iman eden kullarından sadece O’na ibadet etmelerini istemesine”, sanki kulları tarafından verilmiş bir cevaptır. Nitekim Hz. Peygamber’in (sav), “Müezzini işiten hiçbir cin, insan, ağaç, taş yoktur ki, (kıyamet günü) onun lehine şahitlik etmesin.” ya da bir başka hadisinde, “Müezzin, sesini ulaştırmak için ne kadar güç sarf ederse, o kadar bağışlanır. Kuru ve yaş (ne varsa hepsi) onun lehine şahitlik eder. (Cemaatle) Namaza katılan kimseye de yirmi beş namaz (sevabı) yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir.” buyurması, bir yönüyle bütün alemin, kulluğunu ve teslimiyetini alemlerin Rabbine arz etmesine vesile olan müezzine minnetini ifade etmektedir.

Bir Müslüman, yavrusu dünyaya gözlerini daha ilk açtığında kulağına ezan okuyarak, adeta ona kimliğini ve şiarını fısıldamaktadır. Bu, Resulullah’ın torunu Hasan doğduğunda onun kulağına ezan okumasıyla sünnet olmuş bir uygulamadır. Böylece, adeta insanı bütün erdemlere götürecek, özgürleştirecek ve bütün sapkınlıklardan koruyacak temel öğretileri içeren ezanın, gözlerini açtığı anda kulağına fısıldanmasıyla, çocuğun ilk manevi aşısı yapılmış olmaktadır.

Ezan, tam bir iman kelimesi, kuldan Rabbine doğru yükselen inanç ve bağlılık ifadesi değil midir? Dolayısıyla ezan, bir çağrı olmaktan da öte bir mana taşıyan, kulluk şuurunu yeşerten ve dalga dalga ulaştığı bütün mahlûkata bunu ulaştıran bir davettir. Bu sebeple ezanı duyan her müminin onu büyük bir huşu içinde dinlemesi, müezzinin sözlerine candan icabet ederek şehadet kelimelerini yinelemesi, namaza ve kurtuluşa çağrı ifadelerinin akabinde, güç ve kudretin ancak Allah’ın bahşetmesiyle olduğunu hatırlaması, böyle yaptığında cennetle müjdelenmesi ve sonunda yapılan duanın kabul edileceğinin bildirilmesi, hep ezanın bu mana ve önemine işaret eden nebevi haberler cümlesindendir.

Ezan bir şiardır. Nasıl ki her dinin alametleri, işaretleri ve sembolleri varsa, İslam’ın da vardır. Bunlara “şeâir” denilmektedir.

Çoğul bir isim olan şeair, “İslam’a özgü olan, onu çağrıştıran ve İslam’ın korunmasını gerekli kıldığı hususlar, alametler ve semboller” demektir.

“Biz, kısık sesleriz… Minareleri

Sen, ezansız bırakma Allah’ım!

Ya çağır şurada bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allah’ım!

Mahyasızdır minareler…

Göğü de kehkeşansız bırakma Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah’ım!”

Arif Nihat Asya

 

Her ne kadar, “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz!” denilmişse de Müslüman, namaz kılsın ya da kılmasın, şehadet ve tevhid kelimelerinin haykırıldığı ezanları edeple dinler. Bu rahmetten, bereketten nasibdar olmak, şehadetini yani şahitliğini yenilemek için, ezanı saygı ve huzur ile dinleyip tekrarladıktan sonra Allah Resulü’nün şu duasını okur:

“Allahümme Rabbe hazihi’d-da’veti’t-tamme, ve’s-salati’l-kaime, ati Muhammedeni’l-vesilete ve’l-fazilete, ve’b’ashü makamen mahmudeni’llezi veadteh.”

Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e sana yaklaştıran her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaat etmiş olduğun Makam-ı Mahmud’a kavuştur.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.