Günümüze Gündüzümüze

Günümüze Gündüzümüze

Cenab-ı Hak halık sıfatının tecellisi olarak birçok tür yaratmıştır. Yarattıklarını dahi, kudret sıfatındaki güzelliğe bakın ki, çeşit çeşit yaratmış. Mesela çoğumuzun her şeyiyle aynı olduğunu zannettiğimiz kar tanelerindeki çeşitlilik gibi. Tamamı altıgen olmasına rağmen hiçbir kar tanesinin  birbirine benzememesi muazzam bir kudret akışıdır. Yukarıdan ve yandan iki karışı geçmediği halde, insan yüzleri birbirine hiç benzemez. Kaşların, gözlerin, burnun, ağzın, kulakların yerleri hep aynı olduğu halde herkesin yüzü birbirinden farklıdır. Herkesin karakteri de birbirinden farklıdır. Bu kadar farklılığın olduğu bir insan topluluğunun hiyerarşisi de elbette kolay olmaz. Bunun için insan terbiyecileri hükmünde olan Peygamberler gönderilerek, Yönetim, insanlar arası ilişkiler, insan hayvan ve insan bitki, hatta insan ve cemadat ilişkisinin nasıl olması gerektiği gösterilmiştir.

Özellikle tarihimizden alınacak ibretlik sahnelerin çokluğu, ibret alacaklar için bir hazine niteliği taşımaktadır. Mesela altı asır dünyaya hükmetmiş olan Osmanlının kurucusu Osman Bey’e büyük fikir adamı Şeyh Edebali’nin nasihatleri müthiştir. İdareciye hayır dua çok mühimdir Şöyle ki:

“Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (Celle Celaluhu) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.”

Biz burada dua görüyoruz. Devlet başkanının hayrı için dua edilmelidir.

İnsan toplulukları bir arada yaşamaya ve bir hiyerarşiye mecburdur. Yöneticinin işlerini yapabilmesi için itaat mefhumu önemli bir yer tutar. Rabbimiz Nisa Suresi’nde: “Şüphesiz Allah, size işleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emretmektedir. Gerçekten Allah size ne güzel öğüt vermektedir! Muhakkak Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan yöneticilere itaat edin. Bir konuda görüş ayrılığına düştüğünüz zaman, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve rasulüne arz edin. Bu daha hayırlı ve sonuç itibarıyla daha güzeldir.”(58-59) buyurur. Bu ayet-i kerimelerde işin ehline verilmesine dikkat çekiliyor. İş ehlinin gayrısına verildiğinde kıyameti gözetle nebevi uyarısı çok mühimdir. Hangi işi icra ediyorsak edelim işin ehline dikkat edilmelidir. İşi ehline vermek işin sağlıklı yapılması için elzemdir. Adaletle hükmetmek ise olmazsa olmaz bir nitelik taşır. Fakat adalet herkese eşit davranmak demek değildir. Hak edene hak ettiğini vermektir adalet. Adaletli olayım derken, tembellik yapanla çalışanı aynı kefeye koymak asla doğru olmaz. Yanlış işler yapanlarla güzel, faydalı işler yapanlar da aynı kefeye konulmaz. Konursa bu adalet olmaz. Allah (celle celaluhu)’ın öğütlerini tutmak gerekir. Allah (celle celaluhu) çok iyi işitiyor ve çok iyi görüyor.

Toplu halde yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi insanlarda da yönetici vardır. Sizden olan yöneticiye itaat etmek Allah ve Peygamberine itaatten hemen sonra geliyor. Sıralama çok mühim. Bir konuda görüş ayrılığına düşmek tabii bir durumdur. Çünkü çeşit çok. Çeşidin çok olduğu yerde görüş de çok olur. Görüş ayrılığına düşüldüğünde ne yapılması gerektiğini Kuran bize şöyle söylüyor: “Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve rasulüne arz edin. Bu daha hayırlı ve sonuç itibarıyla daha güzeldir.” Demek ki yapılacak iş Allah’a ve rasulüne arz etmek. Burada “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça asla sapıtmazsınız. Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnet-i seniyyemdir.” Hitabı çok mühimdir.  Buhari ve Müslim kaynaklı olarak rivayet edilen hadis-i Şerifte şöyle buyrulur: 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) bizden bazı şeylerle ilgili olarak bağlılık yemini aldı. Bunlardan biri de, başımızdaki yöneticilerde apaçık küfür alametleri görmeden onlara karşı gelmememizdi. O zaman Allah huzurunda geçerli bir nedene sahip olabiliriz. (Tefhimul Kuran cilt1 s.372.) Altmışıncı ayetteki uyarılar çok dehşetlidir. “Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ettiklerini söyleyenlere bakmaz mısın? Onlar tağut, o azgın şeytan önünde yargılanmak istiyorlar, oysa onlar, onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. O şeytan onları bir daha dönemeyecekleri kadar uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor.”

Edebali nasihatlerine şöyle devam ediyor:

“Sen ve arkadaşların kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce fikir ve dualarla bize va’d edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.” Demek ki herkes kendi işiyle meşgul olmalıdır. Kimse kimsenin işine karışmamalıdır.  Herkes kendi sahasında çalışmalıdır.  Mehmet Akif bir Avrupa seyahati sonrası, kendisine sorulan bir soruya Avrupa’yı önü açık bizimkini ise kapalı görüyorum der. Sebep olarak ise Orada herkes kendi işini yapıyor. Biz de ise üstüne vazife olmayanlar birbirlerinin işlerine karışıyor der.

“Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.”  O halde insan ne söylediğine, kime söylediğine ve ne zaman söylediğine dikkat etmelidir. İcraatında ise ne yaptığına ne zaman yaptığına ve kime yaptığına dikkat etmelidir.

Millet kendi irfanı içinde yaşar. Toplumu yöneten de diri tutan da bu irfandır. İrfan örneklerinden bir cümleyle örnek verelim. Meşhur halk ozanımız Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş oğluna nasihat ederken “Aşkınan çalışan yorulmaz.” diyor. İşte irfan budur. Bir şeye aşıksan yorulmadan çalışırsın. Yorulmak nedir bilmezsin.

“En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.”  Hiç şüphesiz ki “Nefsini bilen Rabbini bilir.” Aslında Firavun da Musa da sendedir.

Yönetmek bisiklet sürmek gibidir. Pedal çevirmeyi bırakıp biraz dinleneyim denemez. Pedal çevirmeyi bırakmak demek bisiklet süren için Allah esirgesin düşmek demektir. Bu doğrultuda Edebali Hazretleri şöyle söylemiştir: 

“İnsan bir kere oturdu mu yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman canavar kesilir…” Maalesef gıybet bataklığına saplanan herkes bugün bu konumdadır. Gıybet bataklığı dostları düşman yapıyor, düşmanları ise canavara dönüştürüyor.

“Hayvan ölür,semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.” Hadis-i şerifte buyrulur: “İnsan öldüğü zaman üç şey hariç ameli kesilir; Sadaka yı cariye, kendisinden faydalanılan ilim, kendisini hayırla yad ettiren salih evlat.” (Müslim) Sadakayı cariyeden maksat; cami, medrese, kervansaray, bağ, bahçe, tarla, çeşme gibi umumun menfaatine vakıflar tesis etmektir. Kendisinden faydalanılan ilim; okutulan, yazılan, insanlığın faydasına arz edilen ilimdir. Salih evlat; salih ameller işleyen, İslam’ın ve insanlığın yararına işler yapan ve bu sebeple anne ve babasını hayırla yad ettiren hayırlı evlat demektir. Öte tarafa giden bir kişi yukarıda bahsedilenlerden birini geride bırakmamışsa onun ardından ağlamalıdır. Bırakmışsa ne mutlu bırakana…

Edebali devam eder: 

“Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az…” İşimiz vaktimizden çoksa  dinlenmeye hakkımız yoktur.

“Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çiftçi başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da… Yeter ki toprağın tavda olduğunu bilebilsin.”  Allah ile beraber olan niye korksun? O artık maiyyet sırrına ermiştir. Yavuz Sultan Selim Han vefatına dakikalar kala “ne haldir Hasan Can?” der. Hasan Can: “Cenab-ı Hak ile beraber olma zamanıdır sultanım” deyince müthiş cümlesini söyler: “Sen bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin?”

İşte bu şuurda olan idareci yalnız da kalsa, asla korkmaz. Kendisiyle hiç kimse  baş edemez. Çünkü o artık maiyyet şuuruna sahiptir. Nerede olursa olsun Allah (celle celaluhu) ‘ın kendisiyle beraber olduğunu bilir. Böyle yaşar, böyle karar alır.

“Sevgi da’vanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir. Bağırarak sevilmez, görünerek de sevilmez. Geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…”

Bu cümlelerden de anlaşılıyor ki bir idarecinin tarih bilgisinden yoksun kalması düşünülemez.

Milletlerin tarihleri aynı zamanda onların hafızalarıdır. Hafızasını kaybeden bir insan nasıl ki dostunu düşmanını karıştırırsa milletler için de aynı durum söz konusudur. Bazıları “devletlerin dostu olmaz, çıkarları olur” derler. Fakat biz kendi tarihimize baktığımızda dünyaya adalet dağıtmış bir ecdadı görüyoruz. Böyle bir ecdadın torunları olarak nerede bir mazlum varsa, yanında durmak da bizim şiarımızdır. Genlerimize işlemiş bir mazluma koruyuculuk vazifesi söz konusudur.  Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Kim var !” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert” Ben varım!”cevabını vermek söz konusudur. “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlakını parıldatıcılık söz konusudur.

Evet, tankın karşısına tabancayla çıkmak belki tuhaftır ama Allah’ın beraberinde olduğunu bilen kişi, tabancaya bile ihtiyaç duymaz. Bizim genlerimizde bu da vardır.

Merhum şairin ifadesine bakınız: “Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o kadar nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…”

Muhammed İkbal: “Ey alemlere gençlik getiren Hz. Muhammed” diyor. Çünkü O  (sallallahu aleyhi ve selem) öyle bir nesil yetiştirdi ki bu nesil yaşlansa da ihtiyarlamıyor. Doksan küsur yaşında at sırtında İstanbul’u fethetmeye geliyor şehit oluyor. Seksen küsur yaşlarındaki Hala Hatun ise Kıbrıs’ın fethine giden İslam askerleriyle aynı gemiye binip fethe iştirak ediyor. Oraya defnediliyor. Onlar bu gençlik iksirini nereden alıyordu iyi anlamak gerek. O iksirden yudum yudum kanmak gerek. “Zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik” gerek…

“ …güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik…” Merhum şairimiz yalancı, sahte kurtuluş reçetelerine de dokunur. Onlara hak olanı şöyle izah eder. Bu izah bir nevi Hak yola davet sadedindedir. Şöyle ki: 

“Emekçiye “ Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın! Kapitaliste ise “Allah’ın buyruğunu ve Rasul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!” ihtarını yapar.  Ve onları doğruya Hak olana sevk eder: Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik…”

Asım’ın Nesli’nin, İmam Hatip neslinin, dindar neslin  yapması gereken ya da diğer bir tabirle kendilerinden beklenen:

“Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını, Türkün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta Batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslam alemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik…”  İslam’ı yanlış anlayıp yanlış yaşayanlara İslam’ın hayatbahş ikliminden seslenecek bir yönetici gençlik arzusuyla şairimiz şöyle sesleniyor: 

“ Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi.!” Diyecek.  Allah Rasulü’nden başka hiçbir dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye layık görecek bir gençlik… (NFK BİR GENÇLİK…)  

Bu ifadeler bize: Allah onları sever onlar da Allah’ı ayetinin devamındaki şartları hatırlatıyor. Şöyle ki: “Onlar birbirlerine karşı zillet kâfirlere karşı izzetlidir. Kınayıcının kınamasından korkmazlar ve yaptıklarını sadece Allah için yaparlar.” (Maide, 54)

Cenab-ı Hak hepimize lutfetsin, âmin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.