Gör(ün)mek Çocuk Kadar Masum Mudur?

Gün geçmesin ki bir görsel ile karşılaşmayalım. Elimizdeki cihazlardan, herhangi bir şekilde karşımıza çıkan ekranlardan binlerce fotoğraf ve hareketli görüntü ile karşı karşıya kalıyoruz. Gördüğümüz her görüntü karşısında farklı duygular içerisine girip farklı tepkiler vermekteyiz. Artık bazı görüntüler o kadar olağan hale geldi ki tepki vermeden devam eder olduk.
Hayatın hız ve haz dönemi her geçen gün daha da artarak devam ettiği şu günlerde görsel ve bilgisel anlamda büyük bir bombardıman altındayız. Belli bir noktadan sonra gördüğümüz şeyler üzerinde düşünmenin devre dışı bırakıldığı başka bir ifadeyle bir akıl tutulmasının içerisindeyiz. Gördüklerimizin karşısında seyirci kalmamızın sebebi ise gerçeğin muhayyellerimize aktarılmasına engel olan aşırı görüntü ve bilgi bombardımanıdır. Bu bombardıman altında artık ilk başta verdiğimiz tepkiler o kadar normalleşiyor ki artık olabilirliğini kabul etmek durumunda kalıyoruz.
Her şeyin teşhir malzemesi olarak kullanıldığı bir dünyada farkında olmadan her birimiz bu tuzağa düşmekteyiz. Son zamanlarda çocuğunu, dedesini, babaannesini sadece etkileşim için paylaşılmasıyla karşı karşıyayız. Bu insanlara sevgi ve saygının gösterilmesi gerekirken öyle komik, öyle kötü durumlarda sosyal medyada malzeme olarak kullanılıyor ki anlatılamaz. İlk başlarda abes gibi görünen bu durum belli bir süre sonra gelen etkileşimlerin verdiği haz ile normalleşmektedir. Bu durum kartopu gibi büyüyerek toplumun üzerine bir çığ olarak düşmüş durumdadır. Özellikle son dönemlerde masumiyet nişanesi olan çocukların bu şekilde sosyal medya mezesi haline getirilmesiyle karşı karşıyayız. Daha çocuk doğmadan açılan hesaplar sonrasında anne babasının yönlendirmesiyle yaptığı hareketler ve söylediği sözler tek tek kayıt altına alınıp bir etkileşim malzemesi olarak kullanılmaktadır. Burada şunu belirtmek gerekir ki bizim buradaki eleştirimiz çocuklar üzerinden bir maddi kazanç sağlayan ve bunun üzerine reklam almaya başlayan profillerdir. Tabi ki yine de maddi kazanç sağlamak için olmasa da paylaşım yaparken niyetimizin ne olduğunu sorgulamak gerekir. Gerçekten bir çocuğa dair bir görsel galeri hazırlamak mı yoksa birilerine görünerek bir beğeni kazanmak mı? Bunu kişinin kendisi paylaşım yaparken sorgulaması gerekir. Şunu bilmeliyiz ki belki o çocuklar büyüdüklerinde bu yapılanlar için anne babasına teşekkür edecek ya da bunlardan dolayı insan içine çıkamayacak. Bunları görünce insanın aklına şöyle bir soru geliyor;
Anne babanın çocukları üzerindeki hakkı, onları birer görsel malzeme haline dönüştürme hakkını da veriyor mu?
Çocukların gözler karşısında bir tüketim malzemesi haline getirildiği günümüz dünyasında Halil Cibran’ın şu dizelerine kulak verelim:
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
İşte bu sözler aslında çocukların üzerinde ne kadar hakkımızın olduğunun bir göstergesidir diyebiliriz.
Görselliğin hâkim olduğu, her şeyin görüntüler üzerinden paylaşıldığı bir süreçtir yaşantımız. İnsan, bu hayatta bir varlığının olduğunu görüntü paylaşarak ispat ettiğini düşünmektedir. Gözlerimizin gördüğü şeyleri artık çarçabuk tüketebilmekte ve görselliğin McDonaldlaştığı bir dünyaya doğru ilerlemekteyiz. Hayata dair bazı abes şeylerin teşhir edilerek daha da normalleştirdiğinin farkında olmayan bir insan karakteri ile karşı karşıyayız. Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu’nda her şeyi iletişimin ve görünürlüğün eline teslim etmenin müstehcenlik olduğunu ve sergilemenin zorlanması görünür olanı sömürdüğünü söyler. Böyle bir durumda Müslüman’ın emanete bakış açısını yeniden gözlemleyerek ona göre bir hareket tutumu içinde olunması gerektiğini de hatırlatmak gerekmektedir. Bizlere verilen bu emaneti hakkıyla teslim etmek bizim elimizde. Bu emanetler Halil Cibran’ın şu sözleriyle okunur yaya emanet oluşuna benzetilir:
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür,
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin,
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Nihai anlamda gör(ün)menin ivme kazandığı bu süreçte bir şeyler görünür oldukça, gerçek imha olmaktadır. Kutsal olan şeffaf değildir. Gizemli ve belirsiz olmasıdır onun özelliği. Kutsallarımızı bu kadar ucuza piyasaya sunmanın hesabını kendi içimizde yapmak yeterlidir zannımca…