Gönle Düşen Cemre: Yusuf Abi

“Ne ki sahte hakikatlerin kararttığı çevremizde, dört bir yanımızı kuşatan yalancı mutlulukların perdeleyemediği, hayata anlam katan, kendi özümüzü hatırlatan bir ses, bir tebessüm, dokunduğu yerde bereketi yeşerten bir el mutlaka olacaktır.”
O El’in özlemini çeken herkes ağladı. O güzel El’in kıymetini bilen herkesin yüreği yandı. Cemreler bir bir düştü, toprağı, suyu ve havayı ısıtmak için. İşte dedik bahar geldi, ısındı yer ile gök. Nereden bilecektik ki dördüncü cemrenin gönlümüze düşeceğini, bizi de yakıp kavuracağını.
Sabah ezanının sesi tazeyken, Yusuf abimin haberi geldi. Hüzün, sessizlik, takdiri ilahi.
Bir şey oluyor ve akışı değişiyor hayatın. Dünyamızın ışıkları kararmış oluyor, hayatlarımızın parıltısı sönmüş oluyor.
Bir şey oluyor ve ne kadar kaybolduğumuzu, ne kadar azaldığımızı, ne kadar kaldığımızı görüyoruz deliksiz karanlığımızda.
Hep alan, hiç vermeyen insanların arasında yaşıyoruz. Onların çağındayız. Yusuf abi, veren eldi. Canını, malını, hayatını veriyordu ama evvela güven veriyordu.
O, bizim için “dost” ve “arkadaş” olmanın ötesinde, “öğreten”, rikkatli olmaya zorlayan bir insandı, bir ağabeydi…
Yüzünde, derdi ve davası olan bir insanın siması vardı. Hasta yatağında dahi “sohbetleri bırakmayın” diyen, hasta hali ile dahi öğretmenlik yapanlardan oldu.
Hakikat incinmesin derdinde olan biriydi, bunu hayatının her sahasında görmek mümkündü. Dolaysız ve yalındı.
Rikkatliydi, sözünü esirgemezdi. İkisini bir arada sağlıyordu. Zoru başarıyordu. Gönüllere girmek kolay değildi elbet. Hele ki çıkmadan kalabilmek…
Yusuf abinin kendisine özgü bir dili vardı. Samimi, sahici, renkli, dostane. Sempatik bir dil. Bu dili öğrenmek için mekteplere gidilmez, gidilse de öğrenilmez, hakikatin bilgisine talip olmak gerekirdi. Onun olduğu sohbet meclislerinde, söz ona gelsin de başlasın anlatmaya diye beklenirdi, sözü aldığında aşkla ve şevkle, o anlatırdı, dinleyenler hakikat ve hikmet dolu sözlerden paylarına düşeni alırlardı.
O’nun ismi, hep söyledikleri ile yaşadıkları birbirine denk düşen kişi olarak anılacaktır.
Yusuf abimizin vefatıyla birlikte bir kez daha anladık ki mutedil olursan, kabul olursun.
Umut tohumu ekerek dâr-ı bekaya göçtü Yusuf Abim. Gönlümüze düştü, yaktı, gitti. Peki biz onun sıcaklığını devam ettirebilecek miyiz?
Sıra bizde.