GERİLİM VE KİNDİ

GERİLİM VE KİNDİ

İslam felsefesi geleneğinin başlatıcısı kabul edilen Kindî birçok kişinin başarmakta güçlük çektiği şeyi yapmış ve birbirinden farklı iki geleneği kendi potasından geçirerek özgün bir hal kazandırmıştır.

Kelam ve fıkıh geleneklerinden farklı olarak bir felsefe cemaatinin oluşmasına öncülük etmiş, “filozof” olarak anılmaya başlanan ilk kişi olmuştur. Kindî’nin bu başarısının altında yatan sırlar nelerdir? Diye bir soru sorduğumuzda cevaplar şu şekilde sıralanabilir: Tercüme hareketlerinin neticesinde Felsefî ilimlerin İslam dünyasına aktarılması sadece belirli bir geleneğin ürettiği teorik düşünceyi değil, eski dünyaya; yani Yunan, Mısır, Babil, Pers ve Hint’e bağlanan bilimler geleneğinide içeren niteliktedir. Bu durumun, gelen mirasın içeriğine yönelik merakın artmasına vesile olduğu söylenebilir. Çünkü Kîndi’nin yaşadığı dönem aynı zamanda kelam gibi bir disiplinin fizik ve tabiata dair temel yaklaşımlarının bulunduğu bir ortamdan oluşuyordu.

Ebu’l-Huzeyl el-Allâf’ın tabiat teorisinin yanında madde ve suret teorisi gibi yeni bir tabiat yaklaşımın dikkat çekmesi çokta şaşılası bir durum olmadı. Dolayısıyla artık Kindî’yi konuşmak, bilim ve teorik düşünce hakkında İslam düşünce geleneğine intikal eden ilk aşamayı konuşmak demek halini aldı ve İslam felsefesi geleneğinin öncüsü olarak Kindî tarihi kayıtlara geçmeyi başardı.

İslam düşünce geleneğinin karakteristik özelliğini gözler önüne seren bir diğer husus, yeni teorilere karşı yaklaşım itikadî bir mesele olarak görülmeyip eleştiriye açık bir şekilde ele alınıp kendi düşünce geleneğinin çerçevesinde özgün bir hale kavuşturulmuştur . Özellikle Kindî’de Kelam geleneğinin tesiri üzerine Mürîd bir Tanrı tasavvurunun bulunması ve bununla birlikte alemin kendi içerisinde nedenselliğe tabi olması bu konuya örnek verilebilir.

Kindî’nin tercüme hareketlerindeki örnek teşkil edebilecek duruşu, İlk Felsefe Üzerine adlı eserindeki şu cümleden çıkarılabilir : “Nereden gelirse gelsin, isterse bize uzak ve karşı milletlerden gelsin , gerçeğin güzelliğini benimsemekten ve ona sahip olmaktan utanmamalıyız.” Bilginin intikali şahıslarda probleme dönüşmemeli, ele geçen hazinenin kendi konumunun belirlenmesi dakik bir sekilde oluşturulmalıdır. Yeni teorilerle tanışmak bir gerilime değil hakikat arayışında önümüze açılan yeni bir kapı olarak değerlendirilmelidir.

Kindî’nin İslam düşünce geleneği içerisinde Felsefe ile tanışması dolaylı olarak din ile irtibatını kurmayı da beraberinde getirmiştir. Felsefe ve dini konu ve amaç noktasında ortak olduğu, her ikisinin de yararlı olanı elde etmeye, zararlılardan sakınma ve korunmaya ait bilgileri, varlığın hakikatinin bilgisini içerdiğini söylemektedir. Kindî’nin bu duruşu inançlı kimseye yeni teoriler ve bilgilerle tanışmasında cesaretli olması yönünden desteklemektedir.

Bilgiden korkmak yerine hakiki bir şüphe içerisinde yaşamak çok daha takdire şayandır.

Tabi ki işimiz elde ettiğimiz bilgileri pasif bir halde bırakmak değil, içerden tenkidi Kuvvetlendirerek bilgiyi kullanmak ve dinamik tutmaktır. Unutulmamalıdır ki bilgi tevarüs eden ve bir öncesini de içererek her zaman canlılığını koruyan insanlığın ortak bir mirasıdır.

Bu mirası sıra geldiğinde üstlenmek için gönüllü olmak Kindî ve dahi birçok bilim adamlarımızın duruşuna bir adım daha yaklaşmak ve onları örnek almaktır. Bilgi kendisi kıymetli olduğu için onu üstlenen kimseyide değerli kılacaktır. Bilinmelidir ki felsefenin nazari ve pratik olarak iki vecihli olması sadece bizi öğrenmede değil eylemede de harekete geçirici bir unsurdur. Bilmek ve eylemenin bütünlüğü madde ve suretin birlikteliği gibi birbirinden ayrı bir şekilde tasavvur edilemez.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.