GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR SİYASİ Mİ? EKONOMİK Mİ?

Doğada yaşayan her canlının ortak özelliği ortak bir alfabe ile yazılmış olmasıdır. Bu alfabe hücrenin çekirdeğinde kromozom dediğimiz yapılarda saklanır ve içerisinde genler vardır. Genler ise proteinleri kodlamaktadır. Proteinler sayesinde dış görünüş, doğumdan ölüme kadar olan fiziksel davranışlardan, ruhsal davranışlarına kadar bütün özellikleriyle ortaya çıkmaktadır. İşte genetik mühendisliği ile genetik yapı değiştirilerek hücrelere yeni protein üretmeleri öğretilebilir. Genetik mühendisliği yapıldığı alana göre üç sınıfa ayrılır;
Yeşil gen mühendisliği: bitkinin genetiğinin değiştirilmesi
Kırmızı gen mühendisliği: tıp ve ilaç alanında kullanılan biyoteknoloji
Beyaz/Gri gen mühendisliği: endüstride kullanılan biyoteknoloji(atık sanayisinde kullanılan)
Sağlıkta genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO)’lar: kanser, hepatit, romatizma, diyabet gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Genetik mühendisliği olmasaydı, bugün tıpta kullanılan birçok ilaç kullanılamayacak ve hastaların birçoğu tedavi edilmeyecekti. Geleceği değerlendirdiğimiz zaman tedavisi mümkün olmayan birçok hastalığı tedavisi mümkün hale gelebilecek. Tıpta 75’in üzerinde ilaç ve aşı GDO ürünü olarak insanların karşısına çıkmaktadır ve bugün itibariyle 325 milyonun üzerinde insan GDO ürünü ilaç veya aşıyı kullanmıştır. Bunlardan en bilineni insülindir.
Tohumun genetiğini değiştirilmesinin sebebi;
1) Bt toksini dediğimiz toprakta bulunan bir bakteriden üretilen, böceklere etkili olan bir toksin üretim genini tohuma yerleştirilir. Bu sayede böceklere karşı doğal dirençli olması hedeflenmektedir.
2) Glifosat denilen yabancı ot öldürücü ilaca dirençli bitkiler yetiştirmek.
3) Raf ömrü uzatılmış bitkiler yetiştirmek amaçlanmaktadır.
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ileri sürülen üstünlükleri;
1-) Dünyada açlık çeken insanların sayısı artmaktadır. Bu insanların doyurulabilmesi için verimli tohumların kullanılması gerekmektedir. Yapılan çalışmalara göre GD ürünler ile geleneksel yapılan tarım arasında verim olarak fark bulunmamaktadır. Sadece 2009 yılında dünya pirinç üretimi 118 milyon ton artmıştır. Bu miktar, dünyanın yıllık ihtiyacının dörtte biridir. Fakat açlık çeken insan sayısı 800 milyondan 1 milyar 20 milyona çıkmıştır. Burada önemli olan dağıtım konusundaki adalet mekanizmasıdır. Çünkü dünyanın bir tarafında açlık artarken, bir taraftan da obezite artmaktadır.
2-) GDO ile daha az tarım ilacı kullanılmaktadır, iddiasında bulunulmaktadır. Dünyada en yaygın kullanılan herbisiti üreten firma, şimdi bu tohumların hemen tümünü üretmektedir. Çiftçiler herbisite dirençli tohum ekenler ilaç kullanımına özen göstermemekte ve fazlaca kullanılmaktadır. Bu tohumların ekildiği yerlerde glifosat denilen tarım ilacının bitki üzerinde bulunma oranı kontrollerde 50 kat arttırılmak zorunda kalınmıştır. Şirketin glifosat satışı 10-12 yıl gibi bir sürede 17 kat artış göstermiştir.
Almanya ve ABD’ de 2003 tahminlerine göre satılan ürünlerinin % 70 GDO’ludur. GDO ürünlerinin 1996 yılından sonra yaygınlaştığı düşünülürse 14 yıl gibi kısa sürede hazır gıdaların 2/3 ü gibi bir orana sahip olması GDO lobisinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Dünyada pazarlanan GD tohumların %99’unu ABD firmaları üretmektedir. En büyük tohum şirketi olan Monsanto’nun 2005 yılında yayınladığı bir açıklamada GDO ürünlerinin tüm dünyayı kapsayacak kadar yayılması halinde ABD on yıl içerisinde yılda 210 milyar ABD doları gelir sağlayacaktır. Şirketlerin hedefi 2015 yılına kadar günümüzde 125 milyon hektar olan GD tohum ekim alanın 200 milyon hektara çıkartılması hedeflenmektedir.
Çiftçi genetiği değiştirilmiş tarım yapmak istiyorsa tohum satın almak zorundadır. Tohumda terminatör gen (üremeyi sonlandırıcı, ürün verdikten sonra tohum vermeyi engelleyen genler) ile tohum kısırlaştırılmıştır. Hintli çiftçi 10 İngiliz pounduna 100 gr GD tohum alabilirken, daha az paraya bunun 1000 katı geleneksel tohum temin edebilmektedir. ABD de 1975-1997 yıllarında çiftçilerin gelirinin %4-8’ini tohum satın almaya harcamaktaydı. 2009 yılında bu oran % 19’a dek gelmektedir. Dünya ekilebilir tarım arazisinin sadece %8.8’inde genetiği değiştirilmiş tohumlar kullanıldığı halde, toplam tohum maliyetinin %30’u genetiği değiştirilmiş tohumlara harcanmaktadır. Genetiği değiştirilmiş ürünler piyasaya sürülmesi ile birçok bölgenin hatta ülkenin tohumları kontrol altına alınabilecektir.
GDO’ların vücuda olan zararları bazı araştırmalarda tespit edilmiştir. Alerji, antibiyotik direnci, kısırlık gibi hastalıklara yol açabileceği belirtilmiştir. Fakat neler olabileceği konusunda net bilgi sahibi değiliz.
Binlerce yıldır tohumlar korunabilmiştir. Tohumların tohum bankasında saklanması da çözüm değildir. Çünkü tohumla birlikte bilerce yıldır babadan oğula, geçen tohumla ilgili bilgi de kaybolmaktadır. Tohumun hangi koşullarda, ne zaman, nereye ekileceği genç çiftçiler tarafından bilinmezse, o tohum bir işe yaramaz.
Tarımsal devrim ile üretilen tohumların tek bir elde toplanması ile ülkelerin tarım politikaları kontrol altına alınabilecektir. Çünkü GD tohumla ekim yapan çiftçiler tohumlarını kendi hasatlarından değil tohum şirketlerinden almak zorundadır. Kısa zaman içerisinde GD tohum üreten firmaların hızlı büyüme ivmesi ileride dünya üzerindeki etkisinin de şimdiden göstergesidir. ABD tohum şirketlerinin dünyaya yayılmasını desteklemekte, bununla birlikte şirketler de artan kar payları ile ABD ekonomisini desteklemektedir. Birbirini besleyen siyaset ve ekonomik ilişkilerde şu an siyaset ön plana çıkmaktadır. Şimdiye kadar ki bilimsel gelişmede genetiği değiştirilmiş tohumla yapılan tarımın geleneksel tarıma bir üstünlüğü gözlenmemektedir. John von Neuman’ın dediği gibi “teknolojik olasılıklar insan için karşı koyulmazdır. Eğer insan aya gidebilecekse gidilecektir. Eğer insan iklimi kontrol edebilirse edecektir”. Burada belki de üzerinde durmamız gereken konu bilim ve ahlak ilişkisinin kuvvetlendirilmesidir. Mucize tacirliği ve felaket tellallığı arasında kendisini ispat etmiş bir teknoloji var ve biz onu görmek zorundayız. Atom enerjisinin keşfedilmesine ve kullanılmasına karşı çıkmak yerine yanlış bir yerde kullanılmasına karşı çıkmak amaçlanmalıdır. Genetiği değiştirilmiş organizmalar gelecekte ciddi bir şekilde kullanılacaktır. Bizim de bu alana yönelmemiz ve bilimsel çalışmalarımızı kendi başımıza yapmamız gerekmektedir.
Kaynaklar:
1-) Mehmet Öztürk; Sağlıkta ve Tarımda GDO’lar: Biyoteknolojik ilaçlar, Transgenik Bitkiler; Türkiye Bilimler Akademisi
2-) Kenan Demirkol; GDO: Çağdaş Esaret; Kaynak Yayınları