ERGENLİĞİNİ YAŞAYAMAMIŞ ZİHİNLER

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız…
İsmet ÖZEL
İnsan doğduğu günden itibaren bir öğrenme sürecine giriyor. İlk öğrenme metodu taklit oluyor insanın. İlk taklit merci ise elbette aile ile başlıyor ve sonra çevreyle devam ediyor. Allah, insanı akıl baliğ olana kadar taklit yöntemi ile öğrenmeye programlamış diyoruz adeta. Fakat insan akıl baliğ olduğu evrede Allah insana, düşünme, mücadele edebilme ve araştırma gibi yeni yöntemlerde bahşediyor ve insanı artık kendinden sorumlu olabileceği bir noktaya taşıyor. Bundan dolayı doğru bir ergenlik döneminin sancılı geçmesi çok normaldir. İnsan bu evrede o güvenli kabuğundan çıkıp var olma sürecinin inşasına başlıyor. Bundan dolayı ergenlik çağında ki insan öfkeli, duygusal ve isyankâr bir havada yaşayabiliyor. Çünkü kabuğundan çıkıyor ve yenidünya onu aslında korkutuyor, bir benlik inşa etme ağır bir yük olarak omuzlarına çöküyor. Bu evrede cesaret gösteren ve zorda olsa fıtratında olan yeni öğrenme metotlarını kullanma beceresini edinen insan artık gerçek bir birey ve muhatap olarak hayatı yaşayabiliyor. Peki, korkularına yenilip kabuğundan çıkma cesaretini gösteremeyen insana neler oluyor?
Üniversitede ufkuna hep hayran kaldığım bir hocam bize insanları anlamakla ilgili şöyle bir şey anlatmıştı: “ İnsanlar doğar ve büyümeye başlarlar ama büyüme iki türlüdür, bir fiziksel bir de zihinsel ve duygusal büyüme vardır. Özel bir sağlık sorunu olması dışında insanlar bedensel olarak büyürler bu aşama herkeste aşağı yukarı aynıdır. Ama zihinsel ve duygusal büyüme herkeste aynı orantı da ilerlemez. Bakarsınız adam 40 yaşındadır ama zihin yaşı ancak 10 yaşına gelmiştir. Vücudumuz besleyerek büyütmesini biliyoruz ama zihnimizin de gıdaya ihtiyacı vardır, gıdasını vermezsen büyütemezsin.” Maalesef ki toplumumuz bedeni büyütülmüş ama zihni hep gıdasız bırakılmış insan yapısı ile dolu. Zihni ergenlik sürecinden geçiremediğimiz zaman ise hep ilk öğrenme metodumuz olan “taklit” yöntemi ile hayatı yaşamaya çalışıyoruz. Tıpkı küçük bir çocuğun anne ve babasını sorgusuz sualsiz taklit ermesi gibi toplumda birilerinin ürettiği görüşlerin büyük taklitçileri oluyoruz. Hayatımızın ilk dönemlerinde bize hayatı öğreten taklit yöntemi artık bizim sonumuz olmaya başlıyor. Allah’ın bize akıl baliğ olmakla verdiği muhataplığı reddediyoruz. Adeta bedenlerimizi büyütüyor ama zihinlerimiz gıda vermeyerek başkasının lütfen vereceği kuru ekmeklere muhtaç bırakıyoruz ve bir ömrü de bunun minnettarlığı ile çürütüyoruz. Zihnini ve duygularını besleyip büyütme çabasını göstermeyen insan hep büyüyen zihinlerin altında ezilmeye mahkûm kalıyor. Bu süreçte ise insan olmamızın potansiyellerini yaşayamamak bizi hem duygusal hem de bedensel olarak bitiriyor. Hayal kırıklıklarımız, piyon olmak uğruna harcadığımız çaba, kullanılmış olmanın verdiği duygusal yükler ve eşrefi mahlûkat olmayı beceremeyişin suçluluğu sarıyor ruhumuzu. Ve halife olma cesaretini gösteremeyişimizin bedelini bu dünyadan itibaren en ağır şekilde ödemeye başlıyoruz.
Bedenlerimiz gibi zihin ve ruhumuzu da besleyip insan olmanın hazzına, eşrefi mahlûkat olmanın şerefine erişmemiz dileğiyle. Vesselam…