Elhamdülillah

Bizi yaratan, yaşatan ve Müslümanlardan kılan Allah’a binlerce hamdolsun. Allah’a hamdetmek için sayısız sebebimiz ve minnetimiz var. Ama belki de bu sebeplerin en önemlisi Rabbimizin bize rehber olması ve rehberler göndermesidir.
Rehberden layığı ile yararlanmamanın sonucunda söz ve davranışlarda ölçüsüzlükler ortaya çıkar ki bu durum kalpteki hastalıkların tezahürüdür. Kalbin bir türlü kıvama gelemediğinin ve dengeyi tutturamadığının işaretleridir. Oysa hiçbir şeyi boş yere oyun ve eğlence olsun diye yaratmayan yüce Rabbimiz evrendeki her şeyi insan ve onun olumlu hayatına hizmet için yaratmıştır.
Akıl, fikir, vicdan ve en önemlisi Kur’an vererek hidayet kaynaklarını çeşitlendirmiştir. Bütün bu hidayet kaynaklarından başka;“Şayet kullarım, sana benden sorarsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.” (Bakara:186)ayetinde ifade edildiği gibi hemen yanımızda, yakınımızda hatta bize bizden daha yakın olduğunu,dostluğunun ve yardımının isteyene açık olduğunu ilan etmesi bize en büyük nimettir.
Şimdi cümlelerimizin girişindeki “Elhamdülillah”ın perdesini Bakara 186. ayete göre biraz açalım.
Elhamdülillah ki, Rabbimiz bize kulum diye hitap etmiş, bizi Kur’an’ında zikretmiş ve bizim problemlerimize çare olacağını beyan etmiştir. Bu bilene en büyük yakınlık vesilesi ve rahmet tecellisidir.
Elhamdülillah ki, Rabbimiz kendine dileklerimizi aracısıziletebilme hakkı vermiş, sevgi ve muhabbetimizin tevhit kaynaklı olmasını istemiştir. Tabi ki bu sevgiyi kıskanan şeytan ve onun avaneleri tarafından yetkisini Allah’tan ve kitabından almayan sayısız varlık Allah ile kulunun arasına girdirilmeye çalışılmıştır.Zaman zaman da başarılı olmuşlardır. Bu nedenle olmalıdır ki Kur’an,Allah’ın yolunu ve sevgisini yanlış kullananları tenkit ve bunu yapanları tehditle doludur.
“İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.”(Bakara, 165)
Ayetlerinde de görüldüğü gibi direkt Allah’a yönelebilme bilinci ve inancı insanı özgürleştirirken sevgisini ve iradesini Allah’ın koyduğu sınırlarda frenleyemeyenler başıboş kalırlar. Ve artık onların başını bağlayan sayısız bağ vardır. En azından kendi içindeki egosu azgınlaşır, hatta ilahlaşır da kendinde güç vehmettirerekonu firavunlaştırır. Allah’a ve yasalarına kafa tutar. Allah’ın kullarına karşı kibirlenir onlara tepeden bakar ve onlar üzerinde hak sahibi olduğu vehmine kapılır.
İnsan bu hali aldıktan sonra kimliğinde Müslüman, gayrimüslim, ateist vs. yazması hiç önemli değildir. Zira kişilik farklılaşmıştır. Her gün beş vakit namaz kılıp “ihdinessıratel müstekim” “bizi doğru yoluna ilet, orada sabit kıl” dediği halde namaz bitince sanki bu ayetleri hiç okumamış, hiç duymamış gibi davranır. Oysa belkide onlarca kez tefsirini okumuştur. Fatiha’nınhayatımızda o kadar geniş bir yeri vardır ki ölülerimize ve dirilerimize okuruz. Dualarımıza katarız hatta sadece bu mübarek ayetleri dua ediniriz ancak duyduğumuz bu sureyi kabul edecek bir kulak ve gönülle ne kadar okuduk ve dinledik? Sorusunu cevaplamamız gerekir.
Ayeti celilenin son bölümündeki “…O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.”şeklindekiAllah’ın davetine icabet çağrısı da bir rahmet tecellisi ve hamd etmeye değer bir yüceliktir. Tabi ki çağrıya kulak verip sıratı müstakimin Kur’an’daki izlerini takip edebilene; öyleyse Rabbimiz tarafından razı olunmuş, övülmüş ve insanlığa nur olarak hidayet edilmiş nimetleri anlatan Enam Suresi’ndeki sıratı müstakimin izlerini takip edelim.
“De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.
Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam, adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da yakınınız da olsa âdil olun ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.
İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.” (Enam, 151-153)
Bu ayetlerde sevgisini Allah’ın yoluna kanalize etmiş, Rıza-ı Bari için yola çıkmışların kurmak istediği medeniyetin temelleri sayılmıştır. Bu temelleri inşa etmek, inşa edene yardım etmek ve bu uğurda can vermek Allah’ın yüce elçileri, resuller, nebiler ve muttakilere nasip olmuştur. Bu nedenle yeryüzündeki iktidar kavgalarının iki tarafı vardır.
1- Allah yolunda sıratı müstakimden gitmek isteyenler; “Onlar (o mü’minlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah’a aittir.”(Hac, 41)
2- Allah yolunun, sıratı müstakimin şu ya da bu şekilde manüpile edilerek örselenmesi ve mümkünse yok edilmesi için çalışanlarki onlar “İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekilen her şeyi, kültürü ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205)
Unutmamalı ki; Hayırlı son muttakilerin olacaktır. Rabbimiz bizi onlardan etsin.