EĞİTİM-ANNE-BABA VEYA AİLE OLARAK NASIL BİR EĞİTİMCİYİZ?-II

Önceki yazımızda “ma’rufu emretmek” konusunda büyüklerin davranışlarında gözlemlenmesi gereken yanlardan bahsetmiştik. Şimdi de biz büyüklerin “münkeri nehyetmek” konusundaki yani kötülüklerden sakındırmadaki tutumlarına açıklık getirmeye çalışalım.
Çocuğun davranışlarında; namaz kılmamak, derslerini yapmamak, yalan söylemek, yerinde duramamak (afacanlık, yaramazlık…) gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz tasvip edilmeyen, hoş karşılanmayan, istenilmeyen, kısaca “münker” diye vasıflanabilen davranış örneklerine her zaman rastlamak mümkündür.
Bu davranışlardan biriyle veya birkaçıyla karşı karşıya gelen mü’minin temel göreviyle ilgili olarak Allah Teâlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de “Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip kötülüklerden sakındıran bir ümmet bulunsun! İşte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 104) buyurmaktadır. Elbette ki çocuklarda, gençlerde ve hatta büyüklerde görülen olumsuz davranışların giderilmemesi, toplumsal birliğin devamına, insanlar arasında sevgi-saygının sağlanmasına büyük zararlar verir. Düzeltilmesinin ise sosyal kurtuluşu, barışı, insanlar arasında kaynaşmayı sağlayacağını Allah Teâlâ beyan etmektedir.
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmaktadır:
“Size bir kısım insanlardan haber vereyim mi? Onlar ne peygamber ne de şehittirler; ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler onların Allah -celle celâluhû- katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerinde oturmuşlardır. Ve herkes onları tanır.
Ashab-ı Kiram radıyallahu anhüm: ‘Onlar kimlerdir yâ Rasûlallah.’ diye sordular.
Allah Rasûlü buyurdu: Onlar Allah’ın kullarını Allah’a sevdiren ve Allah’ı –celle celâluhû- kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasihatçi ve tebliğciler olarak dolaşırlar.
Enes radıyallahu anh dedi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ı, kullarına sevdirmeyi anladık. Peki, Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek nasıl olur?’
Allah’ın Rasûlü buyurdular ki: İnsanlara Allah’ın sevdiği şeyleri emrederler, insanları Allah’ın sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da bunlara itaat edince Allah -azze ve celle- onları sever.” (Beyhaki, Şubu’l-İman, D, 367)
Kur’an-ı Kerim iyiliği emretmeyi, kötülüklerden sakındırmayı büyük cihad olarak vasıflandırır. Elbette ki düşmanla karşı karşıya gelen mü’min cihad eder. Bir mü’minin gerek önceden kazandığı iyilikler ve güzellikler ve gerekse kötülüklerden arınması ve bu arınmayı sağlamak için yaptığı tebliğler, davranışlar, o mü’minin hem kendisinin hem de içinde bulunduğu toplumun güzelleşmesini sağlar. Ayrıca toplumun fiilî cihada hazırlamasına yardımcı olur. Ancak mümbit bir zeminden verim alınır. Bu zemindir ki mü”minleri sağlam bir kale gibi cihad için hazır kılar. Amaca götürende amaç kadar önem taşır. Hatta bazen de onun önüne geçer. Hayatın ve yaşamanın amacına ulaştırır. Böyle mü’minler başarının da kaynağı olur. Bu sebeple, Allah Teâlâ’nın indinde “Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker”in müstesnâ bir yeri vardır.
Bu konuda daha çok şeyler söylememiz mümkündür. Ancak sözü uzatmak bizi konumuzdan uzaklaştırır. Hemen kötülüklerden sakındırmak konusunda sergilediğimiz yanlışlıkları ve bu hayatî konuda yapmamız gerekenleri, bazı yönleriyle sıralamaya çalışalım.
Bu hataları iki grupta toplamak mümkündür. Birisi hoşlanılmayan davranışla karşılaşıldığında yapılan hatalardır. İkincisi ise düzeltme esnasında sergilediğimiz yanlışlıklardır. Bunları sırasıyla ele almaya gayret edelim.
Mesela çocuğun, gencin veya herhangi birinin namaz kılmadığını gözlemlediğimizde bunu hemen onun dine ilgisizliğine bağlar ve bununla ilgili hükümler veririz. Yalan söylediğini duyduğumuzda “yalancı” deriz. Derslerini yapmadığında zaten “tembel”di hükmünü veririz. Yerinde duramadığına şahit olduğumuzda “hiperaktif” deriz. Bu yargılamalar sağlıklı yargılamalar değildir ve hiçbir çözüm üretmez. Bakınız “tembel” demek ödevini yapmamak, derslerine çalışmamak demektir. “Yalancı” demek yalan söyleyen demektir. “Hiperaktif” demek çocuğun yerinde duramaması, hareketlerini kontrol edememesi demektir. Namaz kılmama konusundaki yargıların altında yatan da aynı tür değerlendirmelerdir. Bu, bir şeyin kendisiyle açıklanması demektir. Matematiksel olarak A eşittir A şeklinde açıklanmasıdır. Böyle bir açıklamanın ne matematikte, ne de mantık kuralları içerisinde yeri vardır. Diğer taraftan bu yaklaşım sorunlu davranışın nedenlerini araştırmayı örter. Problemli davranışlar sergileyenler hakkında dine ilgisiz, tembel, yalancı, hiperaktif gibi sözler söylenir, geçilir. Davranışın nedeni olarak sorunlu davranışın kendisi görülür. Bu hiçbir zaman sorunlu davranışın sebebi olamaz. Hâlbuki sorunlu davranışı düzeltme konumunda olan anne-baba veya öğretenin, kısaca büyüklerin problem ve sebeplerine ilişkin tespitler yapması gerekir. Çocuğu o davranışa götüren sebepler ortadan kalktığı zaman düzelme arkasından gelecektir.
Abbad bin Şurahbil radıyallahu anh anlatıyor: “Bir zamanlar fakir düşmüş idim. Bu sebeple Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama doldurdum. Bu esnada bahçe sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e götürdü. Durumu ona anlattı.
Allah Rasûlü mal sahibine hitaben: ‘Cahilken öğretmedin, açken doyurmadın.’ buyurdu. Sonra emir buyurdu da bahçe sahibi torbamı geri verdi. Akabinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana yarım sa’ miktarında yiyecek verdi.” (Ebu Davud, Cihad, 85)
Görülüyor ki sorunlu davranış cahillikten kaynaklanabilir. Kişiyi o davranışa iten, örneğimizde olduğu gibi, fakirlik, açlık gibi sebepler olabilir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “nehy-i münker” konusunda öncelikle bilgilendirmeyi, başka bir deyişle eğitmeyi emretmekte ve sadece bunu da yeterli görmemektedir. Arkasından kişiyi yanlışa götüren sebeplerin de ortadan kaldırılmasını istemektedir.
İnsanlar, diğer insanların uygun görmediği vasıflarla anılmayı tasvip etmezler, psikolojik olarak hoş karşılamazlar. Bugün geliştirilen davranış bilimi de bunu söylemektedir. Allah Teâlâ da “Onları bağışla ve kendilerine güzel davran” (Hicr, 85) buyurmaktadır. İslam ümmeti, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden aldığı uygulama ve ahlakî olgunluklar ile inanan insanların arasını ilmik ilmik örmüş; son derece kıraç bir bölgeden ve çöllerde serazat yaşayan bedevilerden koskoca İslam Medeniyetinin açığa çıkmasını sağlamıştır.
Rabb’im üzerimizdeki kara bulutları kaldırsın. Bizleri anlayışlı, sabırlı ve yumuşak huylu kılsın.
Bir sonraki yazımızda, yapabileceğimiz daha başka uygulamaları işlemek ümidiyle hoşça kalın.