DAVADA SABIR

Hz. Peygamber Aleyhisselam şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir tarakla derileri, etleri soyulup kazınırdı, testere ile tepesinden ikiye bölünürdü de yine bu işkenceler onları dininden geri çevirmezdi. Allah Teala elbette bu işi (İslamiyet’i) tamamlayacaktır. Öyle ki, hayvanına binip, San’a’dan Hadramut’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka bir endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.” [1]
Allah (azze ve celle) bir ayetinde şöyle buyuruyor: “Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir halde Rabbine yakarmıştı.” [2] Peygamberimize ve onun şahsında tüm Müslümanlara “sabret!” buyurmaktadır. Müslümanlar olarak biz, Allah’ın düşmanlarına, yaptıkları kara propagandalara, Allah’ın şiarlarına karşı alaycı yaklaşımlarına, Müslümanlara olan baskıcı tutum ve davranışlarına, Allah’ın davası yolunda yaşanılan tüm sıkıntılara karşı sabretmeliyiz. Zorluğun her tonunu ve rengini, tarihin her noktasında hak davası uğruna yaşayan tüm peygamberlerin ve müminlerin o güzel sabır ve direnişlerini hatırlayıp sabretmeliyiz.
Allah’ın resulü bu kutlu davanın sıkıntılarını iliklerine kadar yaşamıştı. Öyle ki bu dava yolunda bir çift sözden bile en ağır sıkıntıya, iç daralmasına düşüyordu. Mekkeli müşriklerin olumsuz sözleri ve davranışları incitiyordu. Onların vahye karşı imansızca tavırları rahatsız ediyordu. Öylesine zorlanıyordu ki, “Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek adeta kendini tüketeceksin!” [3] buyuruyordu Rabbimiz. Dolayısıyla istihzalarından ve hakaretlerinden rahatsız olmayan bir Resul yoktu. Bir ıslık çalsa meleklerin koşup geldiği, her an gaybı gören, yanında izbandutların olduğu, dertlenmeyen bir elçi yoktu. Bizim gibi bir beşer olan, beşeriyetin tüm ağır yükünü omuzlayan bir elçi kimliğiyle aramızda yaşıyordu. Adeta Allah (azze ve celle) ona, “sadece seni zorlamıyoruz, senden öncekileri de zorladık. Onlar bu kutlu davada nasıl sabrettilerse, sen de sabredeceksin, eziyetlere, sıkıntılara, baskılara maruz kalacaksın. Canını dişine takıp sabretmek zorundasın. Uğrumda eziyet görenler zümresine sen de katılacaksın” buyuruyordu. Bu sadece Efendimiz Aleyhisselam’a münhasır değildi. Bize de Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.”[4]
Bu kutlu davada dertleneceğiz, terleyeceğiz, yorulacağız, ama yılmayacağız. Taif’te taşlanan kutlu bir peygamberin ümmeti değil miyiz biz? Her türlü hakarete maruz kalan, suikasta uğrayan, memleketinden çıkarılan; ama yılmayan, direnişe devam eden bir peygamberin ümmeti değil miyiz biz? “Sağ elime güneşi sol elime ayı verseler bu davadan vazgeçmem.” diyecek kadar, tüm teklifleri elinin tersiyle bir an dahi olsun tereddüt etmeden iten yürekli bir peygamberin ümmeti değil miyiz biz? Onun açtığı bu kutlu yolda çilenin her türlüsünü çekmeye aday olmalı, iman etmenin bedelini ödemeyi göze almalıyız. Abdala, “kar yağıyor.” demişler de “Titremeye hazırım.” demiş.
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber Müminler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” [5] Bu ayet ve yukarıda geçen hadis Müslümanların ne denli sıkıntı ve çile çektiklerinin en önemli göstergesidir. Seyyid Kutup’un da dediği gibi, ” Bizim yolumuz dikenlidir. Ayağını seven gelmesin.”
Hz. Nuh (a.s.) alaya alındı ve bayılıncaya kadar taşlandı. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atıldı. Hz. Zekeriyya (a.s.) testereyle ikiye bölündü. Hz. İsa (a.s.) çarmıha gerildi. Ama hepsinin ortak noktası bu zorlu ve kutlu yolda bir kenara çekilmediler. Başlarına gelen olumsuz şartlar onları durduramadı. Sabır işte budur.
Rabbimizden niyazımız: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl, kafir kavme karşı bize yardım et.”
KAYNAKÇA
[1] Buhari, Sahih, 4: 238-239
[2] Kalem 68/48
[3] Kehf 18/6
[4] Al-i İmran, 3/186
[5] Bakara 2/214