CİHAD DERSLERİ- Üveys el-Karanî

Müslüman olarak Hz. Peygamber’i gören ve sahih bir îmân üzere ölen kimselere sahâbî denir. Sahâbî kelimesinin çoğulu ashâb veya sahâbe şeklinde gelir. Herhangi bir sahâbî ile görüşme imkânı bulan kimseye de tâbiî adı verilir. Bu kelimenin çoğulu da tâbiûn şeklinde gelir. Müslüman olarak Hz. Peygamber efendimiz döneminde yaşayan fakat onu göremeyen kişilere de muhadram denir. Bu kelimenin çoğulu da muhadramûn şeklinde gelir. Üveys el-Karanî, hem muhadramûn’dan hem de tâbiûn’dandır.
Üveys el-Karanî, İslâm dininin doğuş döneminde Yemen’de dünyaya gelmiş ve bu güzel dini kabul ederek kendini zühd hayatına adamış bir şahsiyettir. Hz. Peygamber efendimizin hayatında Müslümanlığı kabul etmesine rağmen O’nunla görüşememiş, ancak Hz. Ömer devrinde Medine’ye gelme imkânı bularak oradan da kendi zühd anlayışını paylaşan zâhidlerin yaşadığı Kûfe’ye gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Yaşadığı inzivâ hayatı, kendisinin İslâm tasavvuf târihinde sûfîlerin ileri gelen öncülerinden biri, hatta birincisi olarak kabul edilmesine sebep olmuştur. Üveys hakkında çok değişik rivâyetler ve değişik anlatımlar vardır. Bunların içerisinde sahih olanlar olduğu gibi, uydurma olanlar da bulunur. O’nun hakkında, bize ulaşan en sahih bilgi, Hz. Peygamber efendimizin bir hadîs-şerîfidir.
Hz. Peygamber efendimiz, ashâbına Üveys hakkında bilgi vermişti. Onun verdiği bilgiye göre Üveys, Yemen’de annesi ile birlikte yaşamaktaydı. Annesine hizmette kusur etmemek için Yemen’den ayrılamayan ve gelip kendisi ile görüşerek sahâbî olma imkânına kavuşamayan fakat Allah katında duâsı makbul olan bir zattı. Hz. Peygamber, ashâbına şayet Üveys ile karşılaşırlarsa ondan duâ ve kendileri için istiğfâr istemelerini tavsiye etmişti. Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir zamanında Yemen’den ayrılamayan Üveys, Hz. Ömer zamanında devam eden fetihlere katılmak için Medine’ye geldi. Medine’ye gelen Üveys el -Karanî’nin Hz. Ömer ile karşılaşması çok enteresandır. Üseyr b. Amr, Hz. Ömer’in Üveys ile karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
“Yemen’den destek bölükleri geldikçe, Ömer b. el- Hattâb, “Üveys b. Âmir içinizde mi?” diye sorardı. Sonuçta Üveys’i buldu ve ona “Sen, Üveys b. Âmir misin?” diye sordu. O da “evet” dedi. Sonra aralarında şu konuşma geçti. Ömer b. el-Hattâb, “Murâd kabilesinin Karen kolundan mısın?” diye sordu. O da “evet” dedi. Sonra “sende alaca hastalığı vardı. Hastalığın geçti, ancak bir dirhem büyüklüğünde bir yerde kaldı, öyle mi?” diye sordu. O da “evet” dedi. “Annen var mı?” sorusuna da “evet” diye cevap alan Ömer b. el-Hattâb şöyle dedi:
“Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim: “Yemen’den gelen destek bölükleri içerisinde size Üveys b. Âmir adında biri gelecektir. Kendisi, Murâd kabilesinin Karen kolundandır. Alaca hastalığına tutulmuşsa da iyileşmiştir. Hastalığın izi, sadece bir dirhem miktarı bir yerde kalmıştır. Onun bir annesi vardır; ona son derece iyi bakar. O, (bir şeyin olması için) Allah’a duâ etse Allah, onun duâsını kabul eder. Senin için mağfiret dilemesini temin edebilirsen, fırsatı kaçırma, bunu yap.” Üveys, şimdi lütfen, benim için istiğfâr et, günahlarımın affı için Allah’a yalvar!”
Üveys, Ömer b. el- Hattâb için istiğfâr etti. Daha sonra Ömer, ona “nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu. O da “Kûfe’ye” diye cevap verdi. “Senin için Kûfe valisine bir mektup yazayım” diyen Ömer’e Üveys, “ben, yoksul halk içerisinde olmayı tercih ederim” diye cevap verdi. Aradan bir yıl geçtikten sonra Kûfe eşrafından bir kişi hacca geldi. Halife Ömer’le karşılaştığında Ömer, ona Üveys’i sordu. Adam da “ben buraya gelirken o, tamtakır denecek yıkık-dökük bir evde oturuyordu” dedi. Ömer de ona, Hz. Peygamber’den duyduğu hadis-i şerifi nakletti. O Kûfeli adam hacdan döner dönmez Üveys’in yanına gelip “Yüce Allah’tan benim günahlarımın affedilmesini iste” diye istirhamda bulundu. Üveys de ona “sen, güzel ve mübârek bir yolculuktan yeni geldin. Sen, benim için duâ et” dedi. Adam, duâ isteğinde ısrar edince Üveys ona “sen, Ömer’le mi karşılaştın?” dedi. Adam “evet” diye cevap verdi. Bunun üzerine Üveys, o kişi için Yüce Allah”tan afv ve bağışlanma dileğinde bulundu. Bu olay üzerine halk Üveys’in kim olduğunu anladı. O da başını alıp gitti, Kûfe’yi terk etti.” (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 225.)
Olaya şâhid olan ve gördüklerini anlatan Hz. Üseyr b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber efendimizin ashâbındandır. Üseyr, Hz. Peygamber’in vefâtında 10-11 yaşlarında bulunuyordu. Hz. Peygamber’den iki hadîs rivâyet etmiştir. Hz. Ömer’den rivâyetleri vardır. Altı hadîs imâmından sâdece İmâm Müslim kendisinden hadîs nakletmiştir. Kaynaklarda hakkında fazlaca bilgi bulunmayan Üseyr’in, Haccâc zamanına kadar yaşadığı sanılmaktadır. (Bkz. İbn Abdilber, el-İstîâb, I, 100-101.)
Kaynaklarımız, Üveys el- Karanî hakkında da pek fazla bilgi vermiyorlar. Onun hakkında bilinenler, kitabî bilgiler olmaktan daha ziyade menâkıb tarzındaki anlatımlardır. Onun, Hz. Peygamber efendimizi görmek için Medine’ye gelişi ve annesinin sözüne uyarak görmeden geri dönüşü de aslı olmayan bir menkıbedir. Kesin olan, onun Hz. Peygamber hayattayken Müslüman olduğu, Hz. Ömer zamanındaki cihâd hareketlerine katılmak için Yemen’i terk ettiği, daha sonra Kûfe’ye yerleştiğidir. Nerede, ne zaman, nasıl şehid olduğu konusunda da değişik rivâyetler vardır. Hz. Ömer zamanında Azerbaycan’da bir gazâ dönüşü hastalanıp vefat ettiğine dâir rivâyetlerin yanında, Hz. Ali zamanında vefat ettiğine dâir rivâyetler de vardır. Nerede ve ne zaman vefat ettiği kesin olarak bilinmeyen Üveys’in, defnedildiği yer de kesin olarak bilinmemektedir. Tabakât yazarları, O’nun için İslâm dünyasının hemen her tarafında kabir göstermektedirler. Biz, bu yazımızda, Üveys’in hayatı hakkında bilgi vermekten daha ziyade, Hz. Peygamber efendimizin yukarıda geçen hadis-i şerifinden almamız gereken dersleri maddeleştireceğiz.
1-) Hayır ve fazîlet sahiplerini ziyâret edip duâlarını almak câizdir. Bu konuda, Hz. Peygamber efendimizin tavsiyesinin Hz. Ömer tarafından nasıl yerine getirildiği açık bir şekilde görülmektedir.
2-) Fazîlet sahiplerinin dış görünüşleri, nereli ve hangi kabîleden oldukları, nasıl bir yerde ve hangi şartlarda yaşadıkları önemli değildir. Toplumun pek kıymet vermediği, belki de küçük gördüğü kimseler arasında da gerçek fazîlet sahipleri bulunabilir. Önemli olan, onları bulmak ve ziyâret edip duâlarını almaktır.
3-) Bizzat Hz. Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerine göre sahâbîlerin, sahâbî olmayanlardan üstün olduğu bir gerçektir. Böyle olmasına rağmen, Hz. Peygamber, sahâbî olanlara, sahâbî olmayanların duâlarını almalarını tavsiye etmektedir. Hz. Peygamber’in, böyle bir tavsiyede bulunması, duâ isteme konusunda ast-üst ayrımı olmadığını göstermektedir.
4-) Hz. Peygamber’in, Üveys hakkında verdiği bilgilerin bütünüyle doğru çıkmış olması, O’nun geleceğe yönelik verdiği diğer bilgilerin de doğru olduğunun delilidir.
5-) Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber’den öğrendiği bir bilginin peşine nasıl düştüğünü ve O’nun tavsiyesine nasıl uyduğunu görüyoruz. Üveys’ten, duâ ve kendisi için istiğfâr talep etmesi, Hz. Ömer’in fazîlet ve olgunluğunu göstermektedir. Duâ isteyen daha fazîletli olsa da hayır ve fazîlet sahiplerinden duâ ve istiğfâr talebinde bulunmak, peygamber emridir; yerine getirilmelidir.
6-) Anne ve babaya itaat etmek, bu vesîleyle eriştiği manevî dereceyi herkesten gizlemek güzel hareketlerdendir.
7-) İnsanları, dış görünüşlerine bakarak değerlendirmemek; hele onlarla asla alay ve istihzâ etmemek gerekir.
😎 Hz. Peygamber efendimiz, fazîlet sahiplerine ve cihâd için yollara düşenlere karşı nasıl davranacakları konusunda ashâbını uyarmış ve yetiştirmiştir. Biz de bu konuda kendimize düşen dersi almalıyız.
Aziz okuyucu, bu maddeler daha da çoğaltılabilir. Size, hadîs-i şerîfi yeni baştan okumanızı ve kendinize göre ilâve maddeler bulmanızı tavsiye ederim. Ama asıl tavsiyem, çağımızın ve çevremizin Üveys’lerini arama ve bulma konusunda olacaktır. İçinde yaşadığımız hayat her birimizi Firavun ve Kârun haline getirdi. Allah’ı unuttuğumuz gibi birbirimize de eyvallahımız kalmadı. Aziz okuyucu, biz hem Allah’ımıza hem de birbirimize muhtâcız; bunu unutmayalım. Rabbimize çok duâ edelim; birbirimizin de devamlı duâsını alalım.