CİHAD DERSLERİ-Darlıkta Ağlamadı Genişlikte Gevşemediler

Tâbiûn neslinin önde gelenlerinden Basralı Hâlid b. Ömer el-Adevî, Hz. Ömer zamanında Basra valisi olan Utbe b. Gazvân ile olan bir hâtırasını bize şöyle anlatır: “Basra Emîri olan Utbe b. Gazvân bize bir konuşma yaptı. Önce Allah’a hamd ve senâda bulundu. Sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Ey insanlar! Şüphesiz dünya bize geçici olduğunu bildirmekte ve durmaksızın arkasını dönüp gitmektedir. Ondan kalan, sahibinin içip de kabın dibinde bıraktığı kalıntı su kadar bir miktardır. Siz bu dünyadan, gelip geçici olmayan bir diyara taşınacaksınız. Oraya hayırlı, iyi ve güzel işlerinizle taşınmaya çalışınız. Çünkü bize anlatıldığına göre, cehennemin kenarından atılan bir taş, yetmiş sene yol alıp yine de onun dibine ulaşmayacaktır. Allah’a yemin ederim ki, cehennem mutlaka doldurulacaktır. Siz buna şaşırdınız mı? Yine bize anlatıldığına göre, cennetin kapılarının iki kanadı arasında kırk senelik mesafe vardır. Cennette öyle bir gün gelecek ki, yoğunluktan kapısına kadar dolacaktır. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte olan yedi kişinin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bizim ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Bu yüzden dudaklarımız yara olmuştu. Ben giyecek bir örtü bulmuştum da ikiye bölüp Sa’d İbni Mâlik’le paylaşmıştım. Yarısını ben, diğer yarısını da Sa’d beline dolamıştı. Bugün her birimiz bir şehre vâli olmuş bulunmaktayız. Ben, kendimi büyük görüp de Allah katında küçük olmaktan Cenâb-ı Hakk’a sığınırım.”(Müslim, Zühd 14)
Utbe b. Gazvân radıyallahu anh, zühd ve takvâ ikliminin sultanlarındandır. Ok atmakta fevkalâde hüner sahibi bir mücâhiddi. O, askerlerinin rahata alışmaması için fethettiği şehri terk edip yeni bir şehre yerleşen komutandır. O, cesaret ve şecaatiyle meşhur bir kahramandır.
Utbe, ilk Müslümanlardandır. Mudar kabilesine mensup olup künyesi Ebû Abdillah’dır. Babası Gazvân bin Câbir’dir. Utbe de diğer Müslümanlar gibi Mekke müşriklerinin işkencelerine, ezâ ve cefâlarına maruz kaldı. Bu sebebten ilk defa Habeşistan’a daha sonra da Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Medine’ye hicret ettiği zaman kırk yaşlarındaydı.
Utbe, ok atmakta pek usta ve mâhirdi. Bedir, Uhud, Hendek gibi meşhur mahârebelerde iki cihan güneşi efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Onu müdafâa için her türlü gayret ve fedakârlığı gösterdi. Rasûl-i Ekrem aleyhisselam efendimiz, onun şecaat ve mertliğini övdü.
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde pek çok fetih hareketinde görev üstlendi. Halife, Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın ordusuyla birlikte Kûfe’de bulunan Utbe’yi, Araplarca Arzu’l-Hind diye adlandırılan Basra bölgesinin fethiyle görevlendirdi. Utbe, önce bu bölgeyi sonra da Ubulle’yi fethetti. Fethettiği bölgede 637 yılında askerî bir karargâh kurdu. Sonra buraya siviller de gelip yerleşti ve burası Basra şehri oldu. Kendisi de Hz. Ömer tarafından buraya vali tayin edildi.
Utbe daha ziyade Ubulle’nin fethinde gösterdiği kahramanlığı ile tanındı. Hz. Ömer radıyallahu anh onu Îrân ve Hindistan taraflarına seferlere gönderdi. Ubulle üzerine gönderdiği 300-500 kişilik küçük ordunun başına komutan tayin etti. Orduyu uğurlarken ona şu tavsiyelerde bulundu:
“Utbe! Seni Ubulle diyarına gönderiyorum. Burası düşmanların kalesidir. Senin orada muvaffak olmanı temenni ediyorum. Allah yardımcın olsun. Oraya vardığında halkı Allah yoluna dâvet et, icâbet edenleri kabul et. Dâvetini kabul etmeyenlere cizye teklif et. Cizyeyi verirlerse bir şey yapma. Vermezlerse onlarla savaş.
Utbe! Allah’tan kork ve dikkat et. Sakın kibir ve gurura kapılma. Sen Rasûlullah aleyhisselam ile arkadaşlık ettin. O sâyede zilletten izzete erdin. Zayıf iken kuvvet buldun. Nihayet sen emîr oldun. İtaat edilen bir komutan oldun. Söylediğin söz dinleniyor, emrine itaat ediliyor. Bunca nimet seni azdırıp aldatmasın. Cehenneme düşürmesin. Allah Teâlâ seni, beni ve cümlemizi korusun!”
Bu emirnâmeyi alan Utbe b. Gazvân radıyallahu anh küçük ordusuyla Ubulle taraflarına sefere çıktı. Ubulle, Dicle kenarında kurulmuş müstahkem bir şehirdi. İranlılar orayı silâh deposu haline getirmişlerdi. Kalelerin burçlarına, düşmanlarını gözetleme yerleri yapmışlardı. Utbe’nin ordusu ise az ve silâh bakımından zayıftı. Fakat azmin elinden hiçbir şey kurtulamazdı. Utbe, şehre yaklaşınca ordusunu yeni bir harp nizamına koydu. Az sayıda kadın savaşçı vardı. Mızrakların saplarına astığı sancakları onlara verdi ve şu tâlimatta bulundu: “Biz şehre yaklaştığımızda sizler geride bir toz bulutu kaldırın” dedi.
Ordu, Ubulle’ye yaklaşınca verilen tâlimat üzere hareket etti. Arkada büyük bir toz bulutu kaldırıldı. Geçtikleri yer toz duman oldu. Düşmana büyük bir ordu geliyor görüntüsü verildi. İran ordusunu korku ve telâş aldı. Gördükleri askerlerin öncü kuvvet olduğunu, arkada ise büyük bir ordunun geldiğini zannettiler. Kendi sayılarının azlığını düşünerek karşı koyamayacaklarına kanaat getirdiler ve şehri terk etmeğe başladılar. Savaş psikolojik olarak kazanılmış oldu. Hiçbir kayıp verilmeden şehir teslim alındı. Pek çok ganimet elde edildi.
Utbe radıyallahu anh dünyaya değer vermezdi. Onun alâyişine, süsüne aldanmazdı. Fıtraten sâde yaşar ve zâhidâne bir hayatı severdi. Fakat Ubulle’nin fethinden sonra dünya önlerine serilmişti. Dini için dünyasından korkmağa başladı. Askerleri için endişelendi. Çünkü rahat yaşamaya alışan bir daha savaşa devam edemezdi. Dünya sevgisi insanın irâdesini çözer, azmini kırar ve rehâvete sevk ederdi. Bu düşüncelerinden dolayı askerlerini orada bırakmak istemedi. Hz. Ömer radıyallahu anh’tan izin alarak ordusuyla birlikte Basra’ya yerleşti. Şehrin merkezinde büyük bir câmi yaptırdı. Bütün halkı câmiye toplayıp zihnini meşgul eden endişeleri ve ulvî hasletlerle mücehhez gönlünün hislerini yukarıdaki hutbe ile dile getirdi. Valilikte pek hevesi yoktu. İşi tadında bırakmak istiyordu.
Utbe b. Gazvân, daha sonra yerine bir vekil bırakarak Hz. Ömer radıyallahu anh’ı ziyaret etmek üzere Medine’ye geldi. Kendisinin valilikten affını istedi. Fakat halife kabul etmedi. O ısrar etti. Hz. Ömer radıyallahu anh da ısrarla Basra’ya dönmesini emretti. Halife’ye itaat etmek üzere istemeyerek de olsa geri dönmeğe karar verdi. Yola çıkmadan önce, “Allah’ım! Beni oraya tekrar döndürme!” diye duâ etti. Yüce Allah duâsını kabul etti ve yolda vefat etti. Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerini niyaz ederiz.
Bugün birçok kimsenin elde etmek istediği valiliği onlar ellerinin tersiyle ittiler. Çünkü onlar, valilikten çok daha yüksek makamlarda bulunuyorlardı. Onlar, darlıkta ağlamadı; genişlikte gevşemediler; her zaman ilkeli yaşadılar. Hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermediler. Darlıkta sabrettiler, varlıkta şükrettiler. Darlıkta isyan etmediler, varlıkta da ölçüsüz hareket etmediler. Çünkü onlar, mü’mindiler. Îmânları onlara nerde neyi, ne zaman ve nasıl yapacaklarını öğretmişti.
Bir insan için dünyada elde edeceği nimetlerin başında îmân gelir. Bugünkü insanların ilkesizliğine bakınca kendilerine çok acıyoruz. Çünkü bu ilkesizlik, îmân zayıflığından geliyor. Îmânı olmayan veya zayıf îmâna sahip olanlar da acınacak insanlardır. Çevremizde ne kadar da çok makam ve mevki sahibi ama acınacak insan var, değil mi? Yazık, yazık, çok yazık!